1 Mayıs’lar kâbus günü olmasın

Haberin Devamı

1 Mayıs gerginliğini hiç gereği yokken aslında Başbakan Erdoğan başlattı. Üstüne bir de “Ayaklar- başlar” tartışması çıkardı ki evlere şenlik. Oysa konu ancak İçişleri Bakanı’nı ilgilendiriyor.

1 Mayıs gerginliğinden kim ne medet umuyor anlamak mümkün değil. Geldiğimiz noktayı şöyle özetlemek istiyorum.

1- Taksim Alanı’nın kullanılması 12 Eylül askeri yönetimi tarafından yasaklandı. O günden bugüne Taksim’de hiç miting yapılmadı. Ancak yılbaşı kutlamaları, maç sonrası coşkusu ve Polis Bayramı için bu meydan açıldı.

2- AKP’nin ve özellikle Başbakan’ın bir 12 Eylül yasağına bu kadar sıkı sıkıya sarılması ısrarla işçilerin Taksim’e çıkamayacağını söylemesi, bunun için de “Biz bile böyle bir talepte bulunmuyoruz” demesinin mantığını anlamak çok zordur.

3- Sendikaların Taksim ısrarı yasalara göre suçtur. Ancak Taksim yasağı da artık absürt kalmıştır, askeri dönem artığıdır. Avrupa Birliği ülkelerinde de 1 Mayıs’lar kentlerin en görkemli alanlarında kutlanır.

4- Vali İstanbul halkını tehdit etmektedir. Özellikle “Bazı marjinal örgütlerin olay çıkaracağını” açıklamak olayları körüklemekle eş değerdir. Sayın Vali herhalde sendikalara gözdağı vermek istiyor, ama milyonlarca İstanbullu’yu da paniğe itiyor. Devlet gerginliğin nedeni olmamalıydı.

5- Vali’nin açıklaması sendikaları çok zor duruma sokmuştur. Vali’nin adeta “İşte meydan gelin olay çıkarın, biz de sizi ezelim, kaos olsun” sözleri gerçekten olay çıkması halinde sendika yöneticilerini vebal altında bırakacaktır.

6- Bundan itibaren Taksim’e çıkılsın çıkılmasın, meydana gelecek her olay sendikalara mal edilecektir. İşçi kesimi yine susturulmak istenecektir.

7- Kapatma paniği içindeki iktidar Taksim’de toplanması muhtemel on binlerce kişinin protestosundan çekinmektedir. Bunu bir imaj zedelenmesi olarak görmektedir.

8- İktidarın başlattığı bu gereksiz gerginlik nedeniyle tüm dünyada barış ve sevgi günü olarak kutlanan 1 Mayıs’ların bizde kâbus günü gibi nitelenmesi sürecektir.

9- AKP iktidara geldiğinden beri sürekli yaşadığımız “akıl tutulması” ne yazık ki bu olayda da kendini göstermiştir.

*****


Sanki iktidar CHP’de

AKP’li medya ile destekçileri günlerdir CHP’yi manşetlerden düşürmüyor. Önce AKP’nin kapatılma davasına karşı CHP’nin de kapatılması için kampanya açtılar. Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın bile “Ne alakası var” dediği konu günlerdir AKP’li medyanın dilinde.

Ardından Kurultay geldi. Yine bu medyanın manşetlerinde CHP var. En ağır eleştiriler, CHP’yi karalamalar, alay etmeler...

Yıllardır Türkiye’de olmayan biri döndüğünde sadece bu gazeteleri okusa iktidar partisinin CHP olduğunu zanneder.

Garip bir ülkedeyiz, iktidarın hiçbir uygulamasını eleştirmeyen, öneri getirmeyen bir medya, varsa yoksa muhalefete saldırıyor. AKP ve yandaşları o çok sevdikleri AB ülkelerinin medyasına bir baksınlar. Hangi AB ülkesinde medya sadece muhalefet eleştirisi yapıyor acaba?

*****


Gururla zayıflık, ikiz kardeştirler. Lowell

*****


Komando Ayvaz

Eski öğretmen, siyasetçi Ayvaz Gökdemir 10 gün önce vefat etti biliyorsunuz. Gökdemir’in öğrenciler arasındaki lakabı “komando” idi. Bu lakap Milliyet Gazetesi’nde yayınlanınca Türk Ocakları Başkanı Nuri Gürgün açıklama yaparak “Bir takım solcuların taktığı ismi kullanmanız yanlış” demiş. Ama gerçek bu değil. Ayvaz Gökdemir benim lise sonda olduğum yılda Ankara Atatürk Lisesi’nin Müdürü’ydü. Okulda Ülkü Ocakları’nı örgütlemişti ve “komando” adı da bu nedenle takılmıştı. Bu lakabı takanlar da solcular değil bizzat dönemin MHP’lileriydi.

Komando Ayvaz’ın döneminde ülkücü şiddet liselere kadar inmişti. Kendilerinden olmayan herkesi “solcu ve komünist” olarak niteleyen Ülkücüler başta Atatürk Lisesi olmak üzere birçok lisede terör estiriyordu.

Ayvaz Gökdemir öldü gitti, Allah rahmet eylesin. Ama lise yıllarımızı “can tehlikesi” altında geçirdiğimizi de asla unutamam.

*****


“Ne iyi kocam var”

Yeni gelin ilk sabahında uyanmış. Bakmış damat yatakta yok. Kapı aralığından kocasının ne yaptığına bakmış. Yeni damat sobayı yakmış, kahvaltıyı hazırlamış, gömleklerini ütülemiş. Kadın “Ne iyi kocam var” diye çok sevinmiş ve yatağına yarım kalan uykusunu tamamlamaya gitmiş. Birkaç dakika sonra damat gelini uyandırmış. Gelin kalkmış ve damattan sabah duyduğu ilk söz bütün sevincini altüst etmiş: “Her sabah böyle isterim... Anlaşıldı mı?”

*****


Yabancı futbolcular bireysel duygularını dile getiriyor

Hakan Şükür’ün “Kutlu Doğum haftası” açıklamasını savunanlar hemen yabancı futbolcuları örnek gösteriyorlar. “Alex santra noktasında dua edip haç çıkarıyor, Carlos haç çıkarmadan maça girmiyor, onlar yapınca ses çıkarmıyorsunuz, Hakan Şükür konuşunca laikliğe aykırı diyorsunuz, bu ne saçmalık” diyorlar.

Burada niyet önemli. Yabancı futbolcular dini bir takım sembolleri herhalde kendi inançları doğrultusunda uyguluyor. Bunu bir politika ya da bir görüş veya gösteriş adına yapmıyor.

Nasıl ki Türkiye’de bir çok kişi işe başlarken “Besmele” çekiyor aynı öyle.

Çoğumuz gelecekte uygulayacağımız bir kararı açıklarken “Allah kısmet ederse, Allah izin verirse” diye başlar konuşmaya. İstemediğimiz bir gelişmeye karşı “Allah korusun” ortak cümledir. “İnşallah” ağzımızdan düşmez. Sevdiğimiz şeyleri anlatırken “Maşallah” deriz, sözümüzü doğrulatmak için “Vallahi billahi” diye yemin ederiz.

Bunların hepsi semboliktir ve genlerimize işlemiş olan İslam kültürünün parçalarıdır. Bunun tıpkı yabancı futbolcuların haç çıkarması gibi kendiliğinden ağzımızdan çıkanlardır.

Yabancı futbolcular haç çıkarırken dinlerinin propagandasını yapmadıkları gibi bunu devletin yönetim biçimi haline getirmek gibi bir dilekleri de yok.

Oysa Hakan Şükür, o sözleri kasıtlı olarak söylüyor. İçinde bulunduğu dini grubun propagandasını yapmak ve kendine bu cemaat içinde sağlam yer edinmek için yapıyor. Bunu kanıtlayabilir miyim? Hayır. Çünkü benimki bugüne kadarki izlenimlerimden oluşan bir kanaat. Ama vicdanı ve mantığı olan da aksini kanıtlayamaz.

DİĞER YENİ YAZILAR