Meclis’teki patlamaya hazır bomba

Haberin Devamı

Şimdi cicim aylarındayız. Ya da balayı deyin isterseniz. Ancak hükümetin kurulup güvenoyu almasından sonra durum şimdiki gibi olmayacaktır.

Hele arada bir de Cumhurbaşkanlığı seçimi var ki, ne olacağını kestirmek bile güç.

Her şey normal gitti diyelim ama bir olay var ki hem demokrasi, hem hukuk, hem de adalet açısından sistemi çok zorlayacak.

Konu şu: Halen milletvekili olan isimlerden biri bağımsız seçilen ve DTP’ye geçen Sabahat Tuncel. Bu kadın milletvekili seçildiği sırada hapishanede tutuklu olarak bulunuyordu. Ancak seçilince yasa gereği henüz hüküm giymediği için serbest bırakıldı. O da gitti mazbatasını aldı, Meclis’e geldi, hatta MHP’lilerle el sıkıştı, sonra yemin edip görevine başladı.

Tuncel hakkındaki suçlama devam ediyor ama dokunulmazlık nedeniyle hakkındaki yargı süreci durduruldu. Tabii mahkeme Tuncel’in dokunulmazlığının kaldırılması için mutlaka bir fezleke yollayacaktır Meclis’e.

İşte kıyamet de o zaman kopacak.

Meclis Tuncel’in dokunulmazlığının kaldırılması için gelen fezlekeyi nasıl oylayacak?

Aklın yolu bir. PKK üyesi olduğu gerekçesiyle üstelik de çeşitli terör eylemlerine katıldığı iddia edilerek tutuklanan Sabahat Tuncel’in dokunulmazlığının kaldırılmasına elbette, DTP hariç, kimse karşı çıkamaz.

Ama karşı çıkamamakla, dokunulmazlığı kaldırmak aynı şey değil.

Eğer Tuncel’in dokunulmazlığı kaldırılacaksa, Meclis’te başka suçlardan hakkında fezleke olan milletvekilleri için ne yapılacak.

Denilebilir ki “Efendim burada farklı bir durum var; bu hanım bizzat terör eylemine karışmış, PKK’nın aktif üyesi.”

Doğrudur ama hukukta böyle şey olur mu? Suçun niteliği ne olursa olsun herkese eşit davranılmaz mı?

Terör örgütüne üye olanı yargılamak için dokunulmazlığını kaldıracaksınız ama halkın parasını çaldığı için hakkında dava açılana hiçbir şey yapmayacaksınız.

Meclis bu olayla çok ciddi bir sınav verecektir.

Benim umudum şu: Yıllardır süren dokunulmazlık kavgaları belki bu musibet sayesinde bir sonuca ulaşabilir. İktidar da mecbur kalır ve dokunulmazlıkla ilgili ciddi ve olumlu bir adım atılabilir.

Ayrıca burada ille de popülizm yapılmak zorunda değil kimse. Dokunulmazlık sadece görev yapılan süre ile sınırlı tutulabilir. Bence doğrusu da budur. Kim olursa olsun seçilmeden önceki suçları nedeniyle dokunulmazlık zırhına kavuşmaz. Ama görev süresince dokunulmazlığı olur.

Tabii benimki biraz iyiniyet. Bugünkü iktidarın dokunulmazlıklar ile ilgili bir adım atacağını hiç sanmıyorum. Ama bilin ki Sabahat Tuncel olayı Meclis’te çok gerginlik yaratacaktır. Bu gerginliğin tüm ülkeye yayılacağından da hiç kuşkunuz olmasın.



***




Yine İzmir Havaalanı

Geçen hafta İzmir Adnan Menderes Havaalanı’nın ne kadar kullanışsız olduğunu yazmıştım. Cumartesi günü İzmirli ünlü iş adamı Cemal Özgörkey aradı. “Şu anda Adnan Menderes Havaalanı’ndayım” dedikten sonra ekledi “Yazdığın yazıyı hatırlayıp kulaklarını çınlattım, ama sen asıl buradaki THY’yi görüp yazsan.”

Ben de merakla “Hayrola?” diye sordum. Özgörkey hayli öfkeli biçimde “THY yıllardır İzmir’de personel ve hizmet sorununu çözemedi. Akıl alacak gibi değil ama THY burada yolcuları öylesine perişan ediyor ki anlatamam” dedi.

Özgörkey işi gereği sürekli uçtuğunu ve Business Class’ı kullandığını belirterek “Tam 25 dakikadır chek-in için kontuarı açmadılar. Öylece bekliyoruz, gidecek yer de yok” diye konuştu.

Ben, “İki gün önce bir bilgisayar arızası olmuştu” dedim ki Özgörkey lafımı kesti; “Onu biliyorum, benim anlatmak istediğim İzmir. Yıllardır bu böyle. İzmir’de hizmet inanılmaz kötü. Ben Diyarbakır’a da Van’a da Samsun’a da uçuyorum. Oralarda böyle bir şey yok. İzmir nedense tam bir facia. Yolcuya saygı yok, doğru dürüst hizmet yok, güler yüz hiç yok. THY bizi paramızla rezil ediyor.”

Özgörkey daha sonra bu kötü hizmetin alanın tüm birimlerine yayıldığını da söyleyerek “Örneğin uçuş kartını alıp kapıya gitmek istiyorsun ama orası da polislerin keyfine bağlı. Kontrol noktasını canları istediği zaman açıyorlar. Sorduğunuzda (içeride çok gezen oluyor) diye abuk sabuk bir bahane söylüyorlar. Bugün de aynısı oldu. Kontrol noktasında sadece bir kadın güvenlikçi vardı. Artık dayanamayıp bağırıp çağırmaya başlayınca geçiş izni verdiler de uçağın kapısına kadar gelebildim, zaten seni de oradan arıyorum” dedi.

Cemal Özgörkey telefonu kapatmadan önce, “Bunları adımı da vererek yazabilirsin istersen, kim ne soracaksa açıp bana sorsun, gerekirse valiye, bakana kadar gidip bu umursamazlığı anlatacağım” dedi.

Özgörkey’le aynı gece bir davette karşılaştık, siniri hâlâ geçmemişti.



***




İnancı modaya uydurmak istiyorlar



Abdullah Gül artık Cumhurbaşkanı olacağına çok inanıyor.

Eşi hanımefendinin buna ondan da fazla inandığı ise açıkça görülüyor.

Nitekim Bayan Gül’ün ünlü modacılarla görüşmeler yaptığını ve Çankaya Köşkü için gardırobunu yenilemeye karar verdiğini öğrendik.

Ünlü bir modacı Bayan Gül için yepyeni bir kreasyon hazırlığı içinde olduğunu açıkladı.

Buna göre müstakbel first lady için 10 ayrı türban dizaynı bile yapılmış.

İşte bunu anlamak fevkalade zor bir durum.

Merak ediyorum; inancın modası olur mu?

Çünkü, moda dediğimiz birilerinin diğerlerinden farklı şeyler yapması ve sonra da diğerlerinin buna uyması demektir.

Eğer söz konusu olan inançsa, birileri herkesten farklı şeyler yapmaya başlamaz. Başlamışsa burada bir sapma vardır. Siz de onlara uymaya kalkarsanız sonuçta siz de sapmış olursunuz.

Karışık bir durum değil mi?

Ben samimiyetleri sorgulamak istiyorum o kadar.

Şimdi bazıları “Bunda ters bir şey yok. İnançlı bir insan da günün koşullarına uymak ister, ayrıca fena mı böylece değişiyorlar” diyebilir.

Bunu da anlamak mümkün değil. İnançlı bir kimse niçin aslında kendisi gibi olmayanlara özenir, onlar gibi olmak ister. “Kafamı örterim ama sizin gibi yaşarım” demek, bilinçaltı duyguların dışa vurumu anlamına gelmez mi?

Bilemiyorum....



***




Artık az kaldı

Daha önce yazmıştım biliyorsunuz, Business Channel’da çok ilginç bir habercilik formatıyla karşınızda olacağım. Bazı okurlar aradan neredeyse bir ay geçtiğini belirterek “Ne oldu, yoksa vaz mı geçtin?” diye soruyorlar.

Hayır, çalışmalar tüm hızıyla sürüyor. Sadece bir hafta kaldı. Tahmin ediyorum önümüzdeki hafta pazartesi gününden itibaren karşınızda olacağım.

Bugüne kadar bu kanalı omuzlarında taşıyan arkadaşlarımla birlikte Türkiye’de ilk olacak bir haber-ekonomi yayıncılığına başlıyoruz.

İnanıyorum ki bu hiç izlemediğiniz türdeki yayıncılık kısa sürede sizlerin de beğenisini kazanacak.

Arkadaşlarım ve ben büyük bir heyecanla yeni yayın döneminin başlayacağı günü bekliyoruz. Haftaya pazartesi inanıyorum ki Türk televizyonculuğu için de bir devrim günü olacak.

DİĞER YENİ YAZILAR