"Hilmi Özkök hiç olmaz"

Ankara’da eski bir silahlı kuvvetler mensubu ile konuştum. Öyle bazı şeyler söyledi ki gerçekten şaşırarak dinledim

Haberin Devamı

Ankara’da eski bir silahlı kuvvetler mensubu ile konuştum. Öyle bazı şeyler söyledi ki gerçekten şaşırarak dinledim. Bunların çoğunun kendi fikri olduğunu ısrarla söyledi elbette, ancak düşünce sistematiği açısından bakılınca bu fikirlerin mevcut silahlı kuvvetler mensuplarınca da paylaşılma olasılığının yüksek olduğunu söyleyebilirim.

İşte bu sohbetimizden bir kesit. (İlk söz benim)

- Büyükanıt Paşa’nın konuşması çok ilginçti.
- Evet bana göre çok ciddi bir uyarıdır.
- Bana göre de öyle.
- Ama medya yanlış aksettirdi.
- Hangi açıdan?
- Sanki Erdoğan’a destekmiş gibi.
- O kadar da değil.
- Nasıl değil, sarı ışık bile diyen oldu.
- Tamam da paşa bakacağız dedi ya, onu kastettiler herhalde.
- Başka nasıl söyleyecekti, asla çıkarmayız mı deseydi?
- Onu demezdi herhalde.
- Tabii, de aslında söylediğini ben öyle okudum.
- Biraz fazla ince yorum olmuyor mu?
- Mesajı almaları gerek.
- Almazlarsa ne olur?
- Orasını bilemem artık.
- Bir de Hilmi Özkök faslı var.
- O da ne ki?
- Tam paşanın konuşacağı gün konuştu Hilmi Paşa.
- Ama cevabını da aldı.
- Nasıl aldı?
- Büyükanıt Paşa’yı dinlemedin mi?
- Dinledim de, yani?
- Büyükanıt Hilmi Özkök’le ilgili soruya ne cevap verdi?
- Verdi de, şu an hatırlayamıyorum.
- Sabah gazeteden okudum dedi.
- Hatırladım, o cümle beni çok şaşırttı.
- Neden şaşırdın ki?
- Koca Genelkurmay Başkanı eski başkanın sözlerini sabah gazeteden mi okur?
- İşte ince nokta orası zaten.
- Neresi ince, ben o sözlerden sonra Genelkurmay’ın hiç mi istihbaratı yok diye düşünmüştüm.
- Ucuna kadar gelmişsin ama gazeteci gibi düşünmüşsün?
- Ne gibi düşünecektim?
- Hiç koca Genelkurmay Başkanı o sözleri sabah gazeteden görür mü?
- Görmez herhalde onu söylüyorum ya.
- Tabii ki bir gün önceden biliyordur, ama öyle söyledi herhalde.
- Neden ki?
- Ciddiye almadığını söylemek için.
- Yani?
- İstiskal ediyor yani, kurmaylarım senin konuşmana önem verip bana haber bile vermediler demek istiyor.
- Bunun ne faydası var?
- Kimse kendi kendine gelin güvey olmasın.
- Bazı çevrelerde Hilmi Özkök’ün aday gösterilebileceği söyleniyor.
- Onu kastediyorum ya.
- Tayyip Bey böyle bir plan yapabilir mi?
- Yapabilir ve bu onun için de düzlüğe çıkış olabilir.
- Bu çok ilginç bir manzara oluşturur.
- Tabii de, bu olmaz.
- Neden olmasın?
- Hilmi Özkök olmaz.
- Neden?
- Sanıyorum bugünkü asker onun yerine Tayyip Erdoğan’ı bile tercih edebilir.
- Bu kadar yani.
- Evet, Özkök çok daha tehlikeli.
- Nedir tehlikesi?
- Süreci uzatır.
- Hangi süreci?
- Siyasal islamcıların güçlenme ve devleti ele geçirme sürecini.
- Bunu hiç düşünmemiştim bile.
- Düşün, Hilmi Özkök devlete çok ağır hasar verdirir.
- Gerçekten buna silahlı kuvvetler de inanıyor mudur?
- Öyle tahmin ediyorum.
- Sadece tahmin mi?
- Az önce gösterdiğim örnek yetmiyor mu?
- :??????

*****

İnsansız bulvar
Bir iki gündür Ankara’dayım biliyorsunuz. Gözlerimle görünceye kadar Ankaralı meslaktaşlarımızdan bazılarının Atatürk Bulvarı ile ilgili yakınmalarını tam algılayamamıştım.

Bulvar bitmiş ve hizmete açılmış. Söylediklerine göre trafik çok rahatlamış. Artık sabah ve akşamları insanı çıldırtan sıkışmalar olmuyormuş.

Ama bakın ne olmuş; koca Atatürk Bulvarı insansız hale getirilmiş. Geniş kaldırımlar yıkılıp yola eklenmiş, ana akış yerin altından tünellere verilmiş, caddeyi ikiye bölen bariyerlere upuzun ve bitişik nizam ağaç dikilmiş, karşı tarafı bile göremiyorsunuz.

Elbette aslolan trafiği rahatlamak, insanlara hizmet etmektir. Ancak şehircilik de bir bilim ve bunun amacı insanlara hem yaşanır, hem estetik, hem kullanılır şehir yaratmaktır. Ankara Belediyesi trafiği bir şekilde halletmiş de, insanı unutmuş. Yadırgadım.

*****

New York Time’ın cumartesi günü yapılan Cumhuriyet mitingini değerlendirdiği haberinde “Artık iki Türkiye var” yorumu, bizim bazı medya organlarını çok heyecanlardırdı.

Oysa “İki Türkiye” söylemi çok tehlikelidir ve bu tuzağa asla düşmememiz gerekiyor.

Bugün siyasal İslamcılarla onlarla işbirliği yapan sözde demokrat yeni mürteci yazarlar, sosyolojik bir tespit yapar gibi “İki Türkiye” söylemine sarılıyor. Burada söylenmek istenen şudur: Türkiye’de Atatürk’ü bir peygamber gibi algılayan, cumhuriyetçi, ama demokrat olmayan, çağa kapalı, dünyanın gelişmesini görmeyen, dini yok sayan bir kesimle, demokrat, çağa açık, dünyanın gelişmelerini iyi değerlendiren, inançlı bir kesim var. Tartışma artık bu iki grup arasındadır.

Külliyen yanlış ve alçakça bir yaklaşım bu.
Türkiye’de iki görüş falan yok. İki, üç, dört, beş, altı hatta belki daha fazla Türkiye var.

Gerçek olan da şudur: Bu kadar Türkiye olmasına rağmen halkın ezici bir çoğunluğu Atatürk ilke ve devrimlerine, Cumhuriyet’in temel niteliklerine bağlıdır. Türkiye’deki küçük bir grup ise adeta aşiret mantığı ile bir araya gelerek Atatürk ilke ve devrimlerini yok etmek, Cumhuriyet’in temel niteliklerini değiştirmek için çaba harcamaktadır.

Bu aşiret niteliğindeki küçük grup, bir siyasi parti aracılığı ile ve seçim sisteminin cilvesinden yararlanarak Meclis’in yüzde 65’ine hakim olmuştur. 4.5 yıldır iktidarda olan bu küçük grup yaratılan sanal atmosfer ve oluşturulan yandaş medya sayesinde milyonlarca insanın zihnini bulandırmıştır. Kimse ama cahillikten, ama Türkiye’yi tanımamaktan, ama sosyolojik tespit yapma merakından, sakın ola bu alçak bölücülük ve nifak tuzağına düşmemelidir.

Türkiye kendi içinde onlarca rengi barındıran, ama birbirine bağlı, sevgi, hoşgörü çemberi içinde, birbiriyle barışık tek ülkedir.

İki Türkiye söylemini zorlamaya çalışmak bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür.

DİĞER YENİ YAZILAR