Kaybeden erkeği maço mudur?

Haberin Devamı

90’lı yıllar... Üniversitedeyiz.

Okuyup yazan ya da okuyup yazmasa da hayatla meselesi olanların takıldığı ortak mekanlar vardı. Az konuşulur, az gülümsenir, sağlam kahkaha atılırdı. Bu tiplerin masalarından ender olarak sözcükler yükselirdi. Bunlardan ikisi; “tutunamamak ve kaybedenler”di. 80 sonrası kuşağın bir genci olarak bu iki kelime hep ilgimi çekti.

“Tutunamayanlar” Oğuz Atay’ın ünlü romanının adıydı. Türkiye aydınını, aydın sorununu anlattığı bir romandı bu. Romanı yanlış okuyanlar tutunamama halini erdem sanırdı. Mesela bütün gün kantinde çene çalarlar ve şöyle derlerdi: “Bu ülkede kültür-sanat adına hiçbir aktivite yok, sinemalar sadece Amerikan filmleri gösteriyor. Oysa Avrupa ülkelerinde böyle mi!”

Kaybedenler ise biraz daha farklıydı. Onlar “tutunamayanlar” gibi ezik takılmıyorlardı. İtiraf edeyim daha havalılardı. James Dean edaları vardı. Tavırlarında her şeyi boşlamış bir ifade olurdu. Mete Avunduk ve Kaan Çaydamlı’nın Kent FM’de yaptıkları “Kaybedenler Kulübü” isimli programla ise tarifleri yapılabilir olmuştu. Sanki bir millet gibiydiler ve bu program da onların varlıklarını tescillemişti.

Çok geçmeden üniversite ortamlarında, gençlik mekanlarında kaybedenlerin karşısında tutunamayanlar geri plana düştü. Ne yalan söyleyeyim tutunamayanların edilgen imajı, kaybedenlerin umursamaz imajı karşısında pek alaturka kaçıyordu. (Bu arada iyi bir kaybeden Oğuz Atay’ı iyi bildiğini de iddia ederdi.)

Şimdi bu kulüp ve kulüple birlikte ortaya çıkan ruh hali izlenesi bir filmle birlikte tekrar gündemde... Filmi seyredince fark ettim ki, o günlerden bize kalan en büyük miras onarılamaz kadın-erkek ilişkileri olmuş. Nitekim filmi seyreden pek çok kişinin aklında kalan en önemli bölüm bu. Hani, kadınların serseri oğlanları sevip daha sonra onları değiştirmeye, “düzeltmeye” çalışmalarına yönelmesi.

Filmin altını kalın çizgilerle çizdiği bu eleştiri için büyük bir tespit diyemem. Malum aşkla ilgili her türlü metinde bu ve benzeri sözlere rastlanır.

Beni burada ilgilendiren ise bunun bir dönem erkek tipinin isyanı olması ve sonraki kuşağı etkilemesi. Malum kadınların en büyük şikayetidir; “düzgün adam yok.”

Şöyle bir soru sormak isterim “Kaybeden erkeği maço mudur?” Kesinlikle. Peki neden böyledir?

Kaybedenlerin politik söylevleri yoktu. Onlar sistemle daha da basiti günlük rutin hayatla uyumsuzdu. Ama bence durumları, siyasi bir durumun sonucuydu. 90’lar, Güneydoğu’daki savaşın en şiddetli yaşandığı dönemdi. Hatırlıyorum da, askerlik gündeme geldiğinde yüzü asılmayan, eli titremeyen erkek arkadaşım yok gibiydi. Cesur olanlar vicdani ret üzerine bir-iki kelime ederdi ama üniversitenin ilk iki yılında. Son iki yıl konusu bile açılamazdı. Geleneksel Türk ailesi Türkiye’nin dışa açılmasıyla birlikte bize yetmez olmuştu. Aileden kopmak, özgürleşmek yanında buz gibi bir yalnızlık getirmişti. Artık anne ve babalarımızın ilişkileri bize model olamazdı.

Kadınlar artık erkek kahvelerinde king oynuyordu.

Okuldan mezun olmak ise büyük bir kabustu çünkü öğrenci kimliğini kaybetmek demek sadece otobüse indirimli binme hakkını kaybetmekle sınırlı değildi. Yerine ne konacağı karanlık ve sancılı bir süreçti. İşsiz geçen her gün “senden adam olmaz”a hızla yaklaşan, kayıp günlerdi.

O yüzden en iyisi, ölümün olduğu yerde hiçbir şey ciddi olamaz diyerek, Schopenhauer’ı anarak Kaan Çaydamlı ve Mete Avunduk’u dinlemekti.

Ne diyebilirim, iyi ki geçip gitmiş 90’lar. Çünkü o günlerden geriye kadın korkusunu “piçliğe yatarak” örtmeye çalışan ve basit terbiye kurallarını bile beceremeyen bir erkek türü kaldı.

***


Keyif ajandası

- Samba, bossa, rock ve cazı “Afro-Amerikan” ve “Arap” kültürünü müziğe taşıyan Brezilyalı ses sanatçısı Joao Bosco, bugün Cemal Reşit Rey’de

- 13’üncüsü düzenlenen Devlet Tiyatroları-Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali’nde harika oyunlar var. 28 Nisan’a dek sürecek olan festivali Adanalılar ve çevre illerin kaçırmamasını tavsiye ederim.

DİĞER YENİ YAZILAR