Artık taraftar değil sadık müşteri aranıyor

Endüstriyel futbolun gerçekleriyle geleneksel taraftar olma biçimleri çakışıyor mu?

Haberin Devamı

Endüstriyel futbolun gerçekleriyle geleneksel taraftar olma biçimleri çakışıyor mu?

Ne gezer!
Devir hızla değişiyor.

Endüstriyel futbol dünyanın her yanında olduğu gibi Türkiye'de de taraftar değil, daha çok "sadık müşteriler ve marka bağımlıları" arıyor kendine...

Endüstriyel futbolun, sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış bir kitle olarak taraftarlıktan pek bir şey anladığı söylenemez. O, taraftarlığı sınıflara bölmeye, yepyeni tüketici imtiyazlarından yararlandırmaya çalışıyor ve "kaynaşmış" lıktan ürküyor.

Birkaç yıl sonra modern taraftar tipi diye ve eskisinden çok farklı bir bağlılıktan, marka bağımlılarından söz etmeye başlarsak hiç şaşırmayacağım.

Gelelim Türkiye'ye özgü bir halin altını çizmeye...

Bir kere son yıllarda taraftarlık müthiş incelikli bir "kendini aldatma sanatı" olup çıktı.

Bizim insanımız futbol karşısında iki şeyin acısını çekiyor:

Birincisi, adalet istiyor ama futbolun adaleti yok.

İkincisi, her şeye rağmen hep kazanılsın istiyor ama futbol buna izin vermiyor.

O halde gelsin kendini aldatma, gelsin gerçekleri ezip büzme egzersizleri...

Taraftar tartışmalarına bakın, göreceksiniz ki işte bu yüzden herkes hep haklı...

Yahu böyle şey olur mu, demenin alemi yok, Fenerbahçeliler, Galatasaraylılar, Beşiktaşlılar, Trabzonsporlular. Hepsi de her durum ve olay için kendilerini haklı görüyor.

Bu da ne yazık ki bir tek yolla gerçekleşebiliyor.

Çıplak, açık hakikati dikkate almayarak, umursamayarak ve hatta yok sayıp hayalden şatolar kurarak...

Öyle ki, işinde gücünde çok önemsediği temel ahlâk kurallarını, konu tuttuğu takım olunca unutuverir bizim taraftarımız. Çocukça ve kof sloganlara "değer" muamelesi yapar.

Ve ne acayiptir ki, taraftar artık başarı uğruna yalana taraftar olduğu noktasına kadar geldiğini hiç fark etmez, hiç bilmez.

Gazetecilerin ona gerçekleri söylemesini istemez, sadece kendi kulüp başkanlarının söylediklerini gerçek kabul eder, sadece kendi takımının başarısına uygun fikirleri doğru fikir olarak görür.

Dahası var...
Dünyanın her yerinde taraftarlar kendi takımlarının kazanmasını isterler.

Ama galibiyeti yeterli görmeyen, ancak rakip perişan edilip, eze eze yenilirse tatmin olan taraftar tipi özeldir ve bizim taraftarımız da bunlardan. (O televizyon kameralarına gösterilen ve "Beş! Beş!" yapan eller çok şey anlatır!)

***

Tamam, artık lafı dolandırmadan söyleyeyim de bitireyim.

Taraftarlık üzerine yazmaya başladığımda bunun hoş bir "aşk yazısı" olmasını istemiş; âşıkları anlatan bir değerlendirme olacağını ummuştum.

Boş hayaldi tabii!
Varsa eğer, bu aşkın, bu sevginin içi ha boşaldı ha boşalacak halde çünkü...

Daha çok başkalarından nefret, başkalarına hakaret, aşağılamadan yana bir bloklaşma var.

O kadar nefret enerjisinden geriye aşka yer kalıyor mu, derseniz...

Denizde bir damla gibi küçük, küfürlerin sustuğu birkaç saniye kadar kısa, bir taraftar şarkısının nakaratları kadar beylik bir aşk bu.

DİĞER YENİ YAZILAR