'Kart'ın kadar hasta olacaksın bir ay sonrasına gün verecekler yaşarsan tedavi göreceksin!

Türkiye de hasta olanın payına, daha da kötüsünü düşünüp şükretmekle yetersiz kalana isyan etmek arasında çırpınmak düşüyor...

Haberin Devamı

Türkiye de hasta olanın payına, daha da
kötüsünü düşünüp şükretmekle yetersiz kalana
isyan etmek arasında çırpınmak düşüyor...
Türkiye'de herhangi bir gün. Okmeydanı SSK Hastanesi'nin kapısındaki kalabalığın arasında ayaküstü sohbet ediyoruz.

"Sabah 05.00'ten beri buralardayım" diyor yanımdaki yaşlı teyze. Gelininin koluna yaslanmış. Kalçası kırılmış 6 ay önce. Film cekilecekmiş. Film çekilmesi için sıra numarası almak lazımmış. İki gün, saat 08.00'de gelmişler ama numara kalmıyormuş o saate. Nihayet bugün sabah karanlığında yollara düşünce alabilmişler numara, film cekilecekmiş. 26 gün sonraya da MR için randevu almışlar. Tahliller için de başka bir gün verilmiş:

Yine de şükür!
"Yaşarsam o güne kadar inşallah yaptırıvereceğim tahlilleri!" Bunu söylerken gülüyor ve "Yine de Allah devlete zeval vermesin" demeyi ihmal etmiyor. Kocasından dolayı SSK'lıymış. Fırıncıymış eşi. "Allahtan o zamanlar sigortalıydı da bu yaşta muhtaç olmadık ele güne" diye şükrediyor.

Duvar dibinde başı sargılı, üstü başı kan içinde genç bir adam oturuyor. "Aman fotoğraf çekmeyin" diyor. "Yok çekmeyiz, geçmiş olsun, ne oldu" diye soruyorum. Gülerek "dün gece kaza yaptım" diyor. "Ben kullanıyordum arabayı ama ucuz atlattım. Yaşıyorum çok şükür." "Ne bekliyorsunuz" diye soruyorum. Elindeki dikişlere aldırmadan sigara çıkarıyor cebinden, "sonuçları bekliyorum" diyor...

Bir anneyle oğlu kavga ediyorlar. Sağlık karnesini unutmuş anne evde. Uzaktan gelmişler. Delikanlı bağırıyor annesine.

T'V'ye mi çıkalım?
Babasının elinden tutmuş çöp gibi zayıf küçük kızsa çamaşır suyu içmiş geçen yıl. Sokakta top oynuyormuş, susamış. Merdivende duran pet şişenin içindekini su sanıp dikivermiş. Ağzı yanınca tükürmüş hemen ama giden gitmiş midesine. Oturdukları mahalledeki bir özel polikliniğe götürmüşler. Babası tektsilde çalışıyormuş o zaman. "Cebimde üç beş kuruş vardı. Doktorlar kusturdular kızımı. Meğerse büyük hataymış. Kusunca yemek borusu da yandı. O zamandan beri yemek yiyemiyor. Kutu mamayla besleniyor. Bir kutu mama 15 milyon. Ancak üç gün idare ediyor. Ben işsizim şimdi. Yeşil kart çıkarttım çok şükür. Ameliyat olması lazım ama boğazına takılacak olan aletin parasını devlet ödemiyor. Ne olacak bu çocuk ablacım? Televizyona mı çıkaralım yani?" diye dert yanıyor...

Türkiye'de hasta olanın payına, daha da kötüsünü düşünüp şükretmekle yetersiz kalana isyan etmek arasında çırpınmak düşüyor.

"Sabah karanlıkta geldim, bekliyorum. Ama yine de şükürler olsun, şu duvarın dibindekiler üç gün önce Hakkari'den gelmiş. Kalacak yerleri bile yok" diyor bir kadın...

Evet, hep şükrederek başlıyorlar konuşmaya. Sanki az sonra söyleyecekleri yüzünden bir ceza gelebilir de onu önlemek ister gibiler. Avuçlarındakinden de olma korkusu hep tetikte yaşatıyor ülkemin insanlarını...

Almanya gibi
AB kapısındaki Türkiye'de yapılması gereken o çok işlerden biridir yıllardır konuşulan şu sağlık reformu.

"Almanya'daki gibi" olmalı der gurbetçi İbrahim, tatile geldiğinde cebindeki sigorta kartının güvencesiyle. Bilir çünkü "başına bir iş gelse helikopter yollayacaktır Almanya onu aldırmak için."

Oysa Almanya, birleşmenin ağır faturasını ödüyor şimdi. Bir zamanlar sosyal gücüyle biricikti, şimdi sağlıktaki tersine düzenleme ile Avrupa'nın "hasta adamı" oldu.

Almanya'da hasta olmak Almanlara şimdi zor geliyor. Türkiye'de hasta olmanın yıllardır süren hikâyesi ise ne yazık ki tersine bir iyileşme göstermiyor.

Bu arada, SSK'lıların Emekli Sandığı mensuplarıyla eşit sağlık hizmeti almaya başlamasını önemli bir adım olarak değerlendiren hekimler de var. Aksaklıkların zamanla düzeleceği umudunu taşıyanlar ya da özel sağlık hizmetlerinin yükselişini ülkemizin sağlık alanındaki kurtuluşu olarak görenler de...

Ama burası Türkiye. Burada parası olan çabuk iyileşiyor!

DİĞER YENİ YAZILAR