Bu ülke çok tuhafıma gidiyor şaşkınlıklar içindeyim!

Çıktıktan sonra 2 saat içinde toplatılan "Düşünce Özgürlüğü ve Türkiye" adlı kitabın ikincisini çıkardık. Adı, "Yine Düşünce Özgürlüğü, Yine Türkiye". Bu sefer yirmi imza.. Ama o kadar zaman oldu, daha toplatılmadı! Gene şaşkınlıklar içindeyim. Bu Türkiye, bu dünya çok çok tuhafıma gidiyor

Haberin Devamı

Cumhuriyetin bütün dönemlerinde iki kısım yazar, şair çıkmıştır ortaya. Birileri devletten yana olmuşlar, onlar nimetlere konmuşlar, büyükelçi, milletvekili, büyük bürokrat yapılmışlar; muhaliflerse ya zilli kurt yapılmış ya hapishanelere sokulmuş ya da öldürülmüşlerdir.

Türkiye'nin sanatçıları 1970'lerde de büyük bir fırtınaya girmiş, birçok romancı, şair, karikatürist, müzikçi hapse atılmış, işkenceden geçmiştir. İşkenceden geçmiş karikatürcülerimizden biri Turhan Selçuk'tur. Turhan Selçuk yüzyılımızın büyük ustalarından biridir. Kim olursa olsun, sanatçı olsun da Türkiye yönetimi anasından emdiğini onun burnundan fitil fitil getirmesin... Zülfü Livaneli de uçak kaçırmıştır iftirasıyla hapse düşmüş, ardından zilli kurt edilmiş, kapağı İsveç'e atmış, dokuz yıl kalmıştır. Bir biçim sürgün zilli kurt olmuştur. Yılmaz Güney politik olarak yıllarca hapiste yattıktan sonra, birini öldürdüğü iddiasıyla hapsedilmiş, sonra da Fransa'ya kaçmış orada ölmüştür. Adam öldürmeye götüren tahrik de politiktir.

Hapishane ikinci okul
Romancı Sevgi Soysal, Suat Derviş, Feride Çiçekoğlu bunlar da hapishanelerde ömür tüketmiş kadın hikayeci ve romancılarmızdandır.

Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri sanatçıyı, düşünürleri, kendine aykırı gelen aydınları düşman bellemiş, hiçbirini de iflah etmemiştir.

Türkiye sanatçıları, düşünürleri için hapishane ikinci okulları olmuştur. Türkiyeli sanatçıların başındaki kadim püsküllü bela da daha sürüp geliyor.

Ve maceramız sürüp geliyor. Bu gidişle böylece sürüp gideceğe de benzer.

1994 yılı ekim ayında yirmi beş yazar bir basın toplantısı düzenledik. Toplantının konusu "Düşünce Özgürlüğü ve Türkiye" idi. Basın toplantısının gününü önceden bütün gazetelere, yerli-yabancı ajanslara bildirdik. Toplantıya geldik ki ne yerlisi ne yabancısı var; hiçbir gazeteci, hiçbir televizyon yok. Peki bizim gazeteciler güdümlüydü, devletin buyruğundaydı, doğru; ya yabancı gazetecilere ne olmuştu? Haber için can atan ajanslar nereye gitmişlerdi? Ben bu Türkiye'de yaşam boyunca şaşıracağa benzerim. Bir tek gazeteci, televizyon gelmeyen basın toplantısını ben açtım, dedim ki: "Dünyanın neresinde olursa olsun, örneğin yirmi beş tanınmış Amerikalı yazar New York'ta bir basın toplantısı yapsın, basın toplantısına gelmeyen gazete kalmaz. Televizyon da öyle... Paris'te, Londra'da, herhangi bir ülkede... Anlıyorum bizim basın güdümlü, devletin borazanı, ya yabancı gazetelere ne olmuş, nereye girmişler, aşağı yukarı bütün büyük dünya gazetelerinin muhabiri var Türkiye'de. Büyük ajansların da var... Belki Türkiye'de kala kala onlar da bizim medyaya benzemiş olmasınlar."

Sesimizi nasıl duyuralım?
Arkadaşlara sordum: "Ne yapalım? Sesimizi nasıl duyuralım? Benim bir önerim var. Yirmi beş yazar bir kitap yazalım. Düşüncelerimizi bu kitapta söyleyelim." Arkadaşlar bu düşünceyi doğru buldular. Romancı Erdal Öz büyük bir yayınevinin sahibiydi, o da kitabı basacak oldu.

Ben kitaba iki yazı yazdım. Bu sırada Der Spiegel Dergisi benden bir yazı istedi. Yayıncı arkadaştan izin alarak dergiye gönderdim. Arkasından Index on Censorship Dergisi bir yazı istedi, ikinci yazıyı da ona gönderdim.

Yazılar yayınlanınca da Der Spiegel'deki yazıdan dolayı hemen mahkemeye verildim. İki yıldan altı yıla kadar mahkûmiyetim isteniyor.

Ben mahkemeye verilmeden bir gün önce de "Düşünce Özgürlüğü ve Türkiye" adlı, 24 imzalı kitap çıkmış ve benim iki yazımdan dolayı da iki saat içinde kitap toplatılmıştı.

Sonra 81 kişi benim yazılarıma imza koyarak benim suçuma katıldı. Arkasından benim yazılarım da içinde 1081 gazeteci, yazar, ressam, aydın düşüncelerinden dolayı hapse girmiş yazarların, gazetecilerin yazılarından parçalar alarak bir kitap yaptılar, o kitabı da imzalayıp böylece suça katıldılar. Bugünlerde aldığım bir habere göre katılma sayısı on beş bine çıkmış.

Yüze yakın gazeteci izledi
12 Temmuz 995'te yargılanacağım yeniden. Bundan önceki yargılanmada yabancı ülkelerden gelen ve Türkiye'den katılan gazete ve televizyonların sayısı yüze yakındı.

Bu dünya çok tuhafıma gidiyor. Şaşkınlıklar içindeyim.

Bu haberi vermeden edemem, toplatılan kitabın ikincisini çıkardık. İkinci kitabın adı, "Yine Düşünce Özgürlüğü, Yine Türkiye" dir. Bu sefer yirmi imza... Kitap çıkalı yirmi beş gün oldu ve daha toplatılmadı! Gene şaşkınlıklar içindeyim. Bu Türkiye, bu dünya çok çok tuhafıma gidiyor.

Tazminat istemedim bu iş böylece bitti
Alman dergisi Der Spiegel'de çıkan yazımdan dolayı DGM'de yargılandım ve aklandım. İngiliz dergisi Index on Censorship'te yayımlanan yazımla ilgili dava açılabilmesi için zaman aşımına iki gün kalmıştı ki mahkemeye verdiler. Bu şu demekti, seni mahkûm edeceğiz. Ve beni bir yıl sekiz aya, bir de beş yıl o konuda yazı yazmamaya mahkûm ettiler. Ben de Avrupa Konseyi İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdum, mahkeme beni haklı buldu. Tazminat istemedim. Bu iş de böylece son buldu.

(Bu yazı 1995 yılında Gattimard yayınevinin NRF dergisinde yayımlanmıştır.)

DİĞER YENİ YAZILAR