Bir film izleyip öretmen oldum, şimdi parasızlıktan sinemaya gidemiyorum

Nuran Yılmaz'ı öğretmen yapan 'Ölü Ozanlar Derneği' olmuş. "İşte öğretmenlik böyle olmalı demiştim kendi kendime. Gerektiğinde sıraların üstüne çıkacaksın. Yani farklı, özgür olacaksın. Ama gerçek hayat filmlerdeki gibi değilmiş" diyor

Haberin Devamı

Nuran Yılmaz henüz 6 yıllık öğretmen. İstanbul Üniversitesi Rehberlik Danışmanlık Bölümü'nü bitirdikten sonra öğretmenliğe başvurmuş. "O gün bugündür öğretmenlik yapıyorum. Güngören'deki Şiir Mektebi ilköğretim Okulu'nda rehber öğretmen olarak çalışıyorum. Çocukları çok seviyorum. Öğretmenliği de sırf bu yüzden, çocuklarla birlike olabilmek için seçtim" diyor. Nuran öğretmen 650 YTL maaş alıyor! "Bununla nasıl geçiniyorsunuz?" diye sorunca ellerini iki yana açıp "Ne bileyim, geçiniyorum işte" diye cevap veriyor: 34 yaşındayım, hala kendi evimde oturamıyorum. Ailemle kalıyorum, ailemle hiçbir sorunum yok ama insan belli bir yaştan sonra kendi evi olsun istiyor. Kira vermediğim için zar zor geçiniyorum ama evin telefonu, suyu, elektriği, doğalgazı da nereden baksanız 400 YTL tutuyor. Geri kalan yemek, yol... Sinema, dergi lüks harcamalara giriyor. Bir film izleyip öğretmen olmaya karar verdim. Ama görüyorsunuz şimdi sinemaya gidecek para bulamıyorum. İşte Türkiye'de öğretmen olmak bu! Yani sinemaya gitmenin lüks sayıldığı bir meslek.

Sen dersine gir gerisine karışma
Nuran öğretmeni öğretmen yapan şu meşhur 'Ölü Ozanlar Derneği'. "Filmi seyrettiğimde çok etkilenmiştim. İîşte öğretmenlik böyle bir şey' dedim kendi kendime. Gerektiğinde sıraların üstüne çıkacaksın, gerektiğinde bahçede ders yapabileceksin. Yani farklı olabileceksin. Özgür olabileceksin! Ama gerçek hayat filmlerdeki gibi olmuyor maalesef. Eğitim sistemimiz yeniliklere açık değil, kalıpların dışına çıkamıyoruz. Zaten kimsenin de bize bir şey sorduğu yok. Şunları okut, gerisine karışma diyorlar."

Nuran Yılmaz'a "Nasıl bir şey Türkiye'de öğretmen olmak?" diye soruyoruz, acı acı gülümsüyor: "Kendinden çok şey verip karşılığında hiçbir şey alamamaktır" diyor.

İşte Türkiye'de öğretmenin ahvali
Ek iş şart: Öğretmenler maaş bakımından kamu çalışanları arasında en son sıralarda. Aldıkları maaş, 2005 yılı başı itibariyle 4 kişilik bir ailenin mutfak masrafını karşılamaktan uzak. Bu yüzden de özellikle büyükşehirlerde ikinci bir iş yapmak zorunda kalıyorlar.

Tatil hayal: Yapılan bir araştırmaya göre, öğretmenin okuması, sinema ve tiyatroya gidebilmesi, hatta bir tatil yapabilmesi neredeyse olanaksız.

Kitap okuyamıyor: Öğretmenlerin kitap okuma oranı çok düşük. Mesleki yayınları izleme oranları ise sadece % 49.7.

Alım gücü düşüyor: Türkiye'de son 25 yıllık süreç içinde öğretmenlerin alım gücü ortalama yüzde 50'lik bir kayıpla yarı yarıya düştü. 1979 yılında maaşıyla 826 tane ekmek alan bir öğretmen, bugün ancak 373 ekmek alabiliyor.

Öğretmen idealisttir her zorluğa katlanır
Hatay'da Yener Kitapevi'nin üst katındaki kafede oturuyoruz. Bir gün önce tanışmış olmamıza karşın yıllardır birbirimizi tanıyormuşuz, birçok şeyi paylaştığımız bir geçmişimiz varmış gibi yakınız. Genç öğretmenlerin dördü de aynı okulda görev yapıyorlar. Ekrem'in dışında sigara içen yok. Hatay, ilk görev yerleri değil. Türkiye'de öğretmen olmanın zor olduğunu söylüyorlar, burada öğretmen olmayı ise bir ayrıcalık gibi görüyorlar. Ekrem'in kararlı, ne istediğini bilen bir duruşu var. Bakışları öylesine sıcak ve sevgi dolu ki, görür görmez yakınlık duyuyorsunuz. Sesini, beden dilini çok iyi kullanarak hikâye anlatıyormuş gibi konuşuyor.

Sınıfa Troya'yı izletiyorlar
Ekrem, Nizipli. Hataylı olan eşi de kendisi gibi öğretmen. Altı çocuklu, yoksul bir ailenin oğlu. Baba, Suriye'den aldığı ikinci el ceketleri Nizip pazarında satarak evin geçimim sağlıyormuş. Ceketler, İsviçre, Almanya gibi ülkelerden kiliseye yardım amacıyla gönderilen giysiler arasından seçiliyor. Bunlar ya papazlar ya da kiliseler çevresindeki bu işin ticaretini yapan kişilerden alınıyor. Onları omzuna üst üste dizerek dolaşıyor, dükkânı yok. Satış yapsa da, yapmasa da eve dönerken karpuz, pide, domates, mutlaka bir şey alır, eli boş gelmezmiş. Annesinin, kapıyı açınca babasının getirdiklerini içeri alması bir tören gibi olurmuş.

Ekrem'le eşinin ilk görev yeri Ceylanpmar. Okuluna giderken lastik çizmeler giymek zorunda kalıyormuş. Yoksa o çamurda başka türlü yürümesi mümkün değilmiş. Okulun kapısında çamurlu çizmelerini çıkarıp yanında getirdiği ayakkabılarını giyerek içeri giriyor. İnsanlarla öylesine sıcak ilişkiler kuruyor ki, kısa sürede herkes tarafından çok seviliyor. Çevresindekilere hal-hatır soruyor, dertlerini dinliyor, kendini kabul ettiriyor. Yürürken karısının elini tutması ya da kolunu omzuna atması kimse tarafından yadırganmıyor.

Askerliğini yapmak için Ceylanpınar'dan ayrılmak zorunda kaldığında karısını orada yalnız bırakırken gözü arkada kalmamış. Ekrem Öğretmen'in karısı zor durumda kalmasın diye herkes ona kol kanat germiş, yardımcı olmak için birbirleriyle yarışmışlar. Ekrem'in 1988'den beri gerçekleştirmek istediği bir düşü varmış: Tayinini Hatay'a çıkarmak ve orada yaşamak. Kent için şunu söylüyor: "Buranın dişi bir havası var, erkeği de çekiyor, kadını da."

Ekrem Öğretmen'in bu düşü gerçekleşiyor. Şimdi o, Hatay'da bir lisede edebiyat öğretmeni. Edebiyatı seven, çok okuyan ve okumayı sevdirmeye çalışan bir öğretmen. Onun "müfredat" dışı uygulamalarına destek veren bir okulda sürdürüyor görevini. Bu açıdan da kendini şanslı görüyor. Örneğin derste öğrencilerine film gösteriyor. "Ölü Ozanlar Derneği" ni izletmiş çocuklara. Çok beğenmişler. Shakespeare konusunu anlatacağında onunla ilgili bir filmi, konu Homeros olduğunda ise Troya filmini izletmiş. Dersi sonra işlermiş. Kompozisyon derslerine bakışı da çok farklı. Öğrencilere atasözü ya da bir dize verip alışılmış plan çerçevesinde yazmalarını istemiyor. Tahtaya bir resim asıyor. Çocuklarla birlikte o resmi yorumluyorlar. Sonra aynı biçimde, başka bir resim asıp düşündüklerini yazmalarını istiyor. Ya da kalem, mandal, ceket, mendil gibi sözcükler vererek onları serbest bırakıyor.

Öğretmenliği çok seviyor. "Öğretmen olunmaz, öğretmen doğulur" yaklaşımına katılıyor.

Ekrem'i dinlerken, gerçekten onun öğretmen olarak doğduğunu düşündüm. Sorunlarından söz etmedi, çektiği zorlukları anlatmadı. O, çocuklar için ne yapabileceğini, onlara okuma sevgisini nasıl aşılayabileceğim düşünüyor yalnızca.

DİĞER YENİ YAZILAR