Gazete Vatan Logo

Birimiz hep daha az âşıktır!

"Gökten zembille inen tek şey aşk" derken haklıdır şair. (İbrahim Tenekeci)

"Gökten zembille inen tek şey aşk" derken haklıdır şair. (İbrahim Tenekeci)

Sevdiklerimizin çoğu mecburen, mecburiyetten çıkarlar karşımıza. Akrabandır, kardeşindir, yakınındır; her Allah'ın günü aynı ortamı paylaşacağın biridir. Sevmek işte o mecburi yakınlığı güzelleştirir; anlamlandırır.

Dostlarımıza gelince, seçeriz onları ya da öyle olmasa bile seçtiğimize inanırız. Fakat aşk öteki sevme biçimlerinden derin biçimde ayrılır. Gökten zembille iner sanki! İlahi bir armağan gibi bazen...

Bazen kuşatma altında aç bi ilaç kalanlara paraşütle atılan yardım malzemeleri gibi... Bazen tam kafasının üstüne iner insanın; hatta düşer ki, sersemliği uzun süre geçmez...

Kimileri de aşkı trafik kazasına benzetir. Fena benzetme değildir; şoför koltuğunda oturanın burnunun bile kanamadığı, fakat yanındakinin hem kalbinin hem de kemiklerinin kırıldığı kazalara benzer hatta...

Tabii unutulmamalı ki, bütün bu benzetmeler aşkın geliş anını; o büyük "güneş tutulması" nı dillendirirler. Yani evliliğe hazırlanılır gibi bile isteye hazırlanılmaz aşka; "şu çocukla çıkmaya" heves edilir gibi heves edilmez...

Rollerin önceden paylaştırıldığı bir sahne oyunu da değildir aşk.

Başına gelinceye kadar insan öyle sanır ama geldiğinde anlar ki, bu oyunun ne metni, ne provası, ne rolü vardır.

Ancak bütün bunlar insanın aşkın kapısına çırılçıplak; bomboş bir kağıt gibi geldiğini düşündürtmemeli. Tersine, o şiddetli "çarpışma" anı gelinceye kadar çocukluğumuzdan başlayarak ağır ağır hazırlanırız aşka. Neye hazırlandığımızı bilmeden, hangi binanın temellerini attığımızı fark etmeden ilerleriz o yolda...

Bütün duygusal deneyimlerimiz; geçmiş sevinçlerimiz, hüzünlerimiz, ayrılıklarımız ve kavuşmalarımız günün birinde aşk gölüne çalacağımız kendi mayamızı oluşturur.

Belki bin kere yazdım Baudelaire'in şu sözünü, şimdi tam zamanı, yine yazayım: "Âşıklar birbirlerine çok tutkun ve karşılıklı arzularla dolu olduklarında bile, biri ötekinden hep daha sakin veya daha az âşık olacaktır." Böyle demişti Baudelaire.

Ve şunu da eklemişti: "Biri cellattır, öteki kurban; biri hastadır, öteki cerrah."

Çocukluğumuzdan başlayarak yaşadıklarımız belirler, aşkın saati gelip çattığında cellat mı yoksa kurban mı olacağımızı. Uzun sözün kısası...

Aşık olmak bir bakıma kadere başkaldırmaktır. Ama bu başkaldırının cezasını kendi çarmıhımızı taşıyarak çekeriz...

Haberin Devamı