Gazete Vatan Logo

Bir devi daha kaybettik

Barış Manço, Fikret Kızılok ve şimdi de Cem Karaca... Anadolu rock müziğin öncüsü Karaca, Bakırköy'deki evinde "kaşp ve solunum durması" sonucu vefat etti

Tamirci Çırağı, Namus Belası, Resimdeki Gözyaşları gibi unutulmaz şarkılar artık öksüz. Bir döneme damgasını vuran Cem Karaca da sustu. Önceki gün sabaha karşı Bakırköy'deki evinde fenalaşan Cem Karaca, eşi ilkin Erkan Karaca tarafından bir sokak ötedeki Acıbadem Hastanesi'ne kaldırıldı. Ancak yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamadı.

Ambulans gecikti iddiası
Bakırköy Acıbadem Hastanesi'nden şu açıklama yapıldı: "07.40'da acil servise gelen Cem Karaca için, tıbbi acil durum anonsu (mavi kod) yapıldı. Solunum ve kalp ritminin olmadığı anlaşılan hastamızın yeniden canlandırma işlemine başlanmış, ancak saat 08.20'ye kadar müdahaleye devam edilmesine rağmen bu işleme cevap vermemiştir." Cem Karaca'nın eşi İlkin Erkan Karaca ise ambulans 20 dakika gelmemesi üzerine sanatçıyı taksi ile hastaneye götürdüklerini söyledi.

Tören, alkış istemiyor
İlkin Erkan Karaca, oturdukları evin önünde eşinin vasiyetini açıkladı: "Cem 'Cenazemde devlet töreni ve alkış istemiyorum. Beni Bektaşi geleneklerine göre dini tören ve tekbirler arasında gömün' demişti. Biz de bu vasiyetini yerine getireceğiz. Cenazesi yarın (bugün) Üsküdar Seyit Ahmet Deresi Mescidi'inde ikindi namazına müteakip kılınacak cenaze namazının ardından İran Mezarlığı'nda babası Mehmet İbrahim Karaca'nın mezarının yanında toprağa verilecek."

Aileden sanatçı
5 Nisan 1945'te İstanbul'da doğan Cem Karaca, tiyatro sanatçıları Toto ve Mehmet Karaca'nın tek çocuğuydu. Profesyonel yaşamı, 'Apaşlar' grubunun solistliğiyle başladı. 1972'de Moğollar ile çıkardığı "Namus Belası" albümü geniş kitlelere ulaştı. Toplumsal sorunlar, Anadolu ezgileri, müziğinin temelini oluşturdu. 'Tamirci Çırağı' bu dönemde ortaya çıktı. Karaca, çalışmalarının çoğunda bozuk düzene isyan etti. 1979'da Almanya'ya gitti ve 12 Eylül sonrası Türk vatandaşlığından çıkartıldı. Yaklaşık 8,5 yıl Almanya'da yaşadı. 1987'de Türkiye'ye geri dönerek yeniden Türk vatandaşlığına alındı.

Hayatımın en güzel sekiz yılını çaldılar
Cem Karaca 12 Eylül döneminde yurt dışında sürgün yaşadı. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın girişimiyle Türkiye'ye dönünce "döneklik'le suçlandı. Karaca'nın buna yanıtı sert oldu: "Bana dönek diyenlerin hepsi benden sonra geldiler Türkiye'ye. Şarkımda bunun cevabını verdim: 'Ben döneksem döndüm diye memleketime /Döndüm baba, döndüm işte, oh be...' Benim en güzel sekiz yılımı çaldılar."

Hasret çektim
Karaca, Yener Süsoy'a şöyle demişti: "Özal ile görüşmüşüm. Ee be kardeşim, Çavuşesku'yla mı görüşseydim?.. Ben Türkiye'ye dönmek istiyordum, Romanya'ya değil... Dostum Arif Sağ, bana Türkiye'ye geldikten sonra 'Bir gün sosyal demokratlar olarak başa gelecektik, o zaman dönseydin' dedi. Memleketini özleyen benim hemşerim!.. Sen Boğaz'a karşı balığını yiyorsun, rakını içiyorsun, eşinle dostunla sazını çalıyorsun, ben hasretten geberiyorum..."

"Şurada kaç kişi kaldık yahu..."
Yine ölümden söz etmeye başlamış. 17 Ocak 2004 gecesi Ankara'da verdiği bir konserin hemen sonrası... Ter içinde sahneden inmiş. Eski dostu Cahit Berkay'a sahnede şarkı söylerken duyduğu akıl almaz hazzı anlatmış, sonra da "Şurada kaç kişi kaldık" demiş. "Erkin, sen, ben, birkaç kişi daha... Barış gitti, Fikret gitti... Ben diyorum ki sahnede şarkı söylerken öleyim..." "Hadi lan" demiş Cahit Berkay. "Senin daha söyleyecek çok şeyin var." Cahit bunları anlattıktan sonra "Sahnede herşeyi unutuyordu. Son yıllarda yaşadıkları onu fena halde incitmişti" dedi.

Cem Karaca sahnede ölmedi. Ama ardında onlarca yılın birikimini, unutulmaz şarkılarını bıraktı. Bir de bir buruk hüzün. Şimdi ardından göz yaşı dökeceklerin pek çoğu onu dışlamışlardı. Onlara göre Karaca bir "dönekti." Sola ihanet etmişti. Bu "döneği" ben 19701i yıllardan hatırlıyorum. Meydanlarda söylediği şarkılarla insanları nasıl heyecanlandırdığını, nasıl umut aşıladığını hatırlıyorum. İzmir Fuarı'nda, sırtında parkasıyla şarkısına başladığı zaman binlerce kişiyi sokaklara dökecek potansiyeli olduğuna tanıklık ettim. Fuardaki o koskoca bahçede assolist Muazzez Abacı'nın "Cem benden sonra çıksın. Çünkü o sahneden inince bahçe boşalıyor" dediğini duydum. Derken birileri onu hain ilan etti.

1970 yılının son günleri yaklaşınca, 12 Eylül darbesinin ayak sesleri de duyulmaya başlamıştı. Pek çok aydının tutuklandığı dönemdi. Cem bunu göze almadı. Hayatının tümünü etkileyecek Almanya yolculuğu kararını işte o günlerde verdi. Bir yıl sonra Almanya'da katıldığı 1 Mayıs mitinginin fotoğrafları bir dergide yayınlanınca "yurda dön" çağrısı gelmekte gecikmedi. Cem dönmedi ve sürgün yılları başladı. 1987 yılında İstanbul'a geldiğinde artık sırtında bir daha silemeyeceği bir yafta vardı: Döneklik yaftası. Bu damgayı vuranlara yanıtı kısa olmuştu. "Ben döndüysem döndüm diye memleketime / Döndüm baba... Döndüm işte oh be..."

En son Nazım Hikmet adına düzenlenen bir etkinliğe çağrılmamıştı. "Hem ezan, hem Nazım Hikmet okumak oportünizmdir" suçlaması bir kez daha vurulmuştu yüzüne. Bu olay üzerine bana söylediği cümleleri hatırlıyorum. Zaten son konuşmamız olmuştu. Ruhun şad olsun güzel adam: "Ben solculuğu sürekli devinen, sağı kucaklamaya çalışan, ve oportünizmin batağına düşmeyen bir görüş olarak algılıyorum. Herkese Mao'nun şu sözünü hatırlatırım: Bir çiçek yetişsin, bin fikir yarışsın..."

Haberin Devamı