Basıncı yükseltme stratejisi...

Haberin Devamı

Deyim yerindeyse Türkiye, Suriye konusunda artık geri dönüş ve son çıkış noktasını çoktan geçmiş durumda. Esad rejimi durdukça Suriye ile ilişkilerde en ufak bir yumuşama olmayacağı kesin.

Hatta görüştüğümüz bir yetkili, “önümüzdeki süreçte belirli şartların yerine getirilmesi durumunda İsrail’le bile ilişkiler normalleşme yoluna girebilir. Ama Suriye ile bugünkü yönetim işbaşında olduğu sürece asla” diyor.

Türkiye gerek ABD’deki seçimler nedeniyle Obama yönetiminin içe kapanması, gerekse de Avrupa’nın duyarsızlığı yüzünden bugün yalnız kalmış veya “fazla ileri gitmiş” bir görüntü içinde de olsa yoluna tavizsiz devam edeceğini her eylemiyle dünyaya ilan ediyor.

Türkiye Suriye’deki ayaklanmanın yaygın kitle gösterileri biçiminde ilk başladığı, çatışmaların yaygınlık kazanmadığı anda refleks göstermiş ve tavrını belirlemişti. Fakat asıl kırılma noktası, büyükelçilerin bile çekilmesinden sonra yaşanan uçak düşürme olayında yaşandı.

‘GEREKİRSE SAVAŞ’

22 Haziran 2011 günü Türk savaş uçağının Suriye tarafından düşürülmesi, geri dönüş yollarını, yumuşama ihtimallerini tümüyle yok etti. O olayda Suriye yönetiminin sergilediği küstah tavır üzerine Başbakan Tayyip Erdoğan ve hükümet kesin tavrını belirledi. Artık bu noktadan sonra Türkiye, Esad rejiminin yıkılması için Suriye muhalefetine “her türlü destek ve yardımı” yapmaya kararlı olacak.

Öyle de oldu. Esad rejimiyle savaşan muhalefete yönelik olarak açık ve örtülü her türlü destek sağlandı.

Yine de top ve havan mermileri Türkiye sınırı içerisine düşmeye başlayıncaya, Akçakale’de dört sivil bu yüzden ölünceye kadar “savaş” sözü telaffuz edilmiyordu. Ama o olay, yani Akçakale’de Suriye topçusunun attığı mermi ile dört masum vatandaşın hayatını kaybetmesi üzerine artık “gerekirse savaş” sözü de söylendi.

Meclis’ten tezkere çıkarıldı. Ama elbette tezkere illa da savaş ilanı anlamı taşımıyordu. Esad rejiminin veya Esad’a bağlı güçlerin yapabileceği bir çılgınlığın anında karşılık bulması için tezkere çıkarılmıştı.

Ki tezkereden sonra Türkiye sınırları içine düşen her top ve havan mermisinin karşılığı ağır biçimde verildi. Atışın yapıldığı merkez anında tespit ve imha edildi.

BOĞAZLAR KULLANILIRSA...

Bununla da yetinmedi Türkiye, Suriye ve Esad rejimine karşı uyguladığı baskı politikasının şiddetini biraz daha artırdı. Bu ülkeye silah veya mühimmat sevkiyatını engellemek için geçen hafta bir ilke imza attı. Moskova’dan havalanıp Şam’a doğru ilerleyen bir yolcu uçağı, Ankara Esenboğa havaalanına indirilerek arandı. Çünkü önceden bu uçağın silah sistemleri taşıdığına ilişkin istihbarat alınmıştı.

Nitekim istihbarat gerçekten de doğru çıktı ve Rusya’dan Şam’a, Suriye Savunma Bakanlığı’na gönderilen kargoya el konuldu. Çünkü bu kargo, füze ve hava savunma sistemlerine ilişkin bazı önemli askeri malzemeyi içeriyordu.

Bununla ilk mesajını verdi Ankara. Ve dün de Ermenistan’dan Halep’e doğru havalanan bir uçak Erzurum havaalanına indirildi. Önceden ‘insani yardım taşıyoruz’ diye izin isteyince kontrol etme şartıyla izin verdi.

Yani artık Türkiye bu noktadan sonra kontrol ettiği kara, hava ve deniz sınırları içerisinden Suriye rejimine dönük bir abluka uygulayacak.

İran ve Rusya’dan kara, hava ve deniz yoluyla yapılacak sevkiyatı engellemeye kararlı Türkiye. Irak’ı da ABD’nin denetleyeceği varsayılıyor.

Tabii ki bu noktada tek açık nokta var: Montrö anlaşması kapsamında Boğazlardan geçecek Rus savaş gemileri...

Rusya eğer bu şekilde, savaş gemileriyle Suriye’ye silah ve mühimmat sevkiyatını sürdürürse Türkiye’nin hukuken yapabileceği bir şey yok...

DİĞER YENİ YAZILAR