Hükümet kriz gerçeğini anladı...

Haberin Devamı

Başbakan Tayyip Erdoğan ve AKP’nin küresel mali krizle ilgili değerlendirmeleri tıpkı döviz kurları gibi dalgalı bir seyir izliyor.

Birkaç aydan beri bütün dünyada hükümetlerin aylardan beri bir numaralı gündemi mali kriz. Gelişmiş ekonomilerdeki mali kuruluşların teker teker sallanmaya başlaması üzerine trilyon dolarları bulan devlet müdahaleleri ile sistem ayakta tutulmaya çalışıyordu. Merkez üssü ABD olan deprem ardından Avrupa’yı vurmuş ama sarsıntının etkileri henüz Türkiye’ye ulaşmamıştı. Fakat ulaşacağı kesindi.

İşte bütün ülkelerin krize karşı tedbir almaya çalıştığı bu ortamda Başbakan Erdoğan, bu krizin Türkiye’yi etkilemeyeceğini varsayıyordu. Hatta bu krizin Türkiye için bir fırsata dönüştürülebileceğine de inanıyordu.

Muhtemelen Başbakan Erdoğan ve sık görüştüğü kurmayları gelişmeleri net okuyamamıştı. Başbakan önce küresel mali krizi, tetikleyicisi olan mortgage probleminden ibaret sandı. O nedenle de “Bizde mortgage yok, TOKİ var biz sağlamız bize bir şey olmaz” dedi. Ardından “Bizim bankalarımız çok sağlam bize bir şey olmaz” noktasına gelindi.

“Bu küresel deprem, bu fırtına bizi de etkileyecek, olası olumsuzluklara karşı hükümetin tedbir alması gerekiyor” diyen sivil toplum örgütlerine çok sert çıktı Erdoğan. Hatta bu önerileri yapanları “yangına körük tutmak” la suçladı.

Ama ne zaman ki borsa endeksi 30 binin altına düştü, döviz kurları hızla tırmanmaya başladı, işte o zaman AKP de Başbakan Erdoğan da işin ciddiyetini kabullendi.

Başbakan Erdoğan’ın uzun süre “bize bir şey olmaz, bizim ekonomimiz sağlam, biz bu krizi fırsata dönüştürebiliriz” söylemiyle panik havası doğmasını önlemek, moralleri yüksek tutmak istediği öne sürülüyor. Ancak Başbakan’ın niyeti bu idiyse bile yöntem ters sonuç verdi. Küresel krizin olası olumsuz etkilerinden kaygı duyanlar hükümetin bu tutumu karşısında belki de “Galiba hükümet işin ciddiyetinin farkında değil” diye düşünüp daha fazla kaygıya kapıldı.

Zaten son bir kaç haftadan beri hükümette de Başbakan’da da kriz konusunda ciddi bir üslup değişikliği gözleniyor.

Örneğin iki hafta önce ekonomi kurmaylarının hazırlıklarını son aşamaya getirdikleri “varlık barışı” projesine paralel biçimde uygulamaya konulmak üzere mevduata yüzde 100 devlet garantisi verilmesi önerisine şiddetle karşı çıkıyor ve “Bu çok yanlış olur, biz buna fırsat vermeyiz” diyordu.

Ancak geçen hafta Başbakan Erdoğan’ın imzası ile Meclis’e gönderilen tasarı, mevduata verilen devlet güvencesini yüzde 100’e kadar arttırma konusunda Bakanlar Kurulu’na yetki verilmesi öngörüyor.

Bu arada “Parasına muhtaç değiliz, ümüğümüzü sıktırmayız” diye sert çıkışlar yapılan İMF ile de ilişkiler sıcaklaşıyor.

Önümüzdeki günlerde Hazine’den sorumlu devlet bakanlığınca “IMF ile yeni stand-by anlaşması (kuşkusuz kuvvetli bir mali desteğe dayalı) için görüşmelerin olumlu yönde ilerlediği” yönünde bir açıklama yapılması sürpriz sayılmamalı.

DİĞER YENİ YAZILAR