Ekonomi tehlikeli virajda...

Haberin Devamı

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) önceki gün açıklanan verileri iyice orta ya koydu ki bu yıl enflasyonda değil yüzde 4’lük hedefin tutturulabilmesi, tek haneli rakamlarda kalabilmek de mucizeye bağlı.

Merkez Bankası da bu sonuçla artık yüzde 4’lük hedefi çok ileri bir tarihe erteledi. Önceki gün akşam saatlerinde hükümete gönderilen Merkez Bankası’nın enflasyon mektubuna hükümetten de jet yanıt geldi. Buna göre 2011 yılında bile en iyi ihtimalle yüzde 5,5’luk bir enflasyon hedefine yaklaşabilecek Türkiye. Bu yıl enflasyonun çift haneli rakamlara çıkacağı hemen hemen kesin. Yüzde 10 mu olur, 12 mi, 15 mi, onu dahi kestirmek güç.

Çünkü bugün enflasyonla mücadeleyi etkileyen iç ve dış birden fazla faktör var. Merkez Bankası petrol ve gıda fiyatlarından yakınıyor. Ama acaba sadece o kadar mı?

Geçen yıl hükümetin uyguladığı seçim ekonomisinin enflasyon canavarının uyanması için vitamin etkisi yapmadığını söylemek mümkün değil. Kamuda 2001 yılından sonra kararlılıkla uygulanan sıkı mali disiplin bir yıl önce bozuldu.

Seçim bitti, AKP daha güçlü bir oy desteği ile yeniden iktidar oldu. Beklenen, ekonomide gözlenen makroekonomik dengesizliklerin giderilmesi, kamudaki mali disiplinin yeniden sağlanması idi.

Fakat hükümet tam aksini tercih etti.

Muhtemelen kapatma davası ve sonucunda meydana gelebilecek olası siyasi gelişmelere odaklandı dikkatler. Mart 2009’da yapılacak mahalli idare seçimleri ve bu arada kapatma davasının sonucuna göre gündeme gelebilecek bir ara veya erken seçim ihtimali de gözönüne alınarak ekonomiyle ilgili kaygılar ikinci plana atıldı. Hükümet, deyim yerindeyse can derdine düştü.

Geçen yıl bozulan mali disiplini bu yıl daha da gevşeteceğini resmen ilan etti hükümet. Yani enflasyon hedefine ulaşma konusunda Merkez Bankası’na destek olmak bir yana işi daha da zorlaştıracak bir harcama politikasına yöneldi.

Merkez Bankası’nın elindeki tek silah kısa vadeli faizler. Bu yolla iç talebi mümkün olduğunca daraltmaya ve bu arada da döviz kurunu aşağı yönlü iterek ithalat yoluyla iç fiyatlara baskı yapmaya gayret edecek Merkez Bankası.

Bununla ne ölçüde sonuç alınabileceği kuşkulu.

Bu yöntemlerle ne yükselen gıda fiyatlarını ne de rekor üstüne rekor kıran petrol fiyatlarını aşağı çekebilmek mümkün değil. Ancak hükümetin bütçede daha fazla tasarruf yapıp, diğer alanlardaki vergi gelirlerini yükselterek petrolden alınan vergileri düşürmesi ile akaryakıt ve doğalgaz fiyatları yoluyla gelen enflasyonist baskı hafifletilebilirdi. Ama hükümetin niyeti o yönde değil. Hükümet her ne pahasına olursa olsun daha fazla para harcayıp önümüzdeki olası seçimleri kazanmak istiyor.

Enflasyonun yüzde 8 olması ile yüzde 12 olması muhtemelen bugünlerde hükümet açısından fazla önem taşımıyor.

Ancak Türk ekonomisi hali hazırda iyi günlerini yaşıyor. Hala döviz girişinde bir sorun yok. Döviz kurları hemen hemen sabit. Ama ya önümüzdeki dönemde başta ABD olmak üzere gelişmiş ülke Merkez Bankaları politikaları değiştirir ve önceliği enflasyona vererek faiz oranlarını arttırmaya başlarsa ne olacak? Bunun etkisiyle Türkiye’ye fon akışında aksama olur, döviz kurları artış trendine girerse ne olacak?

Kapatma davasına bağlı olarak iç siyasi kriz derinleşirse ekonomi bundan etkilenmeyecek mi?

Hiç kuşku yok ki hem de fazlasıyla etkilenecek.

DİĞER YENİ YAZILAR