Tüm kadınlar şiddete karşı birleşin!

Haberin Devamı

25 Kasım, “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” idi. Kadın cinayetlerinin günden güne katlanarak arttığı ülkemizde, “şiddet” kadının ikinci adı adeta. Peki, dünya genelinde ilân edilmiş bu mücadele gününün ardındaki hikâye nedir?

İşte 25 Kasım’ın trajik öyküsü 1960 yılının Kasım ayının 25’inde, Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kız kardeşin cesetleri bir uçurumun dibinde bulunur. Patria, Minerva, Maria Mirabel kardeşler, eşleriyle birlikte Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele yürütmektedirler. 1960 Kasım ayı başında Trujillo diktatörlüğü Mirabel kardeşlerin kendileri için en büyük tehlikelerden biri olduğunu açıklar. 25 Kasım’da, üç kız kardeş katledilir. Diktatörlüğün açıklaması, araba kazasında öldükleri şeklinde olur. Mirabel kardeşlerin, Trujillo diktatötlüğü tarafından, tecavüz edilerek vahşice öldürüldüğü ortaya çıkınca, “diktatörlüğe” karşı mücadelenin dünya genelinde sembolü olur bu olay. Birleşmiş Milletler ise 17 Aralık 1999’da, 25 Kasım’ın “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” olarak benimsenmesine karar verir. İşte bu yüzden, 25 Kasım kadına şiddete karşı durmakla birlikte diktatör yönetimlerin tümüne baş kaldırı demektir. Tarihe baktığımızda anlarız ki, tıpkı bu örnekte olduğu gibi, diktatörler ezmek için önce kadınları hedef alır. Çünkü, kadınlar en son baş kaldırır ama bir kez o baş kalktıysa bir daha öne eğmeye diktatörlerin bile
gücü yetmez.

135 ülke içinde Türkiye 126’ncı sırada...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, tıpkı 2010 yılındaki bir konuşmasının benzerinde olduğu gibi, kadının erkekle eşit olamayacağını ve pek sevdiği söylemi yineleyerek bunun “fıtratına ters” olduğunu söyledi. Yabancı basının da tepki göstererek geniş yer verdiği bu sözler elbette ülkemizdeki kadın hakları için mücadele eden siyasi-sanatçı-akademisyen ve haklarını savunan tüm kadınlardan büyük tepki aldı. Her şeyden evvel, bu açıklamanın, Anayasamızın net bir şekilde kadın-erkek eşitliğini ifade eden maddesini ve altında Cumhuriyetimizin imzası olan uluslararası anlaşmaları reddetmek anlamına geldiğine dikkat çekildi. Zaten kadın cinayetlerinin en fazla işlendiği ülkelerden biri olduğumuz ve böyle söylemlerin daha çok ölüm getireceğine ilişkin bildiriler yayınlandı.

Ve 24 kasım 2014

Cumhurbaşkanı, konuşmasının çarpıtıldığını söyleyip, aynı cümleleri yineleyerek ikinci bir açıklama yaptı: “Önceki gün İstanbul’ da ‘Kadın ve Adalet’ konulu bir zirvede konuşma yaptım. Söylediğim şu; kadın ve erkeği eşit bir konuma getiremezsiniz. Kadınların ihtiyacı olan eşitlikten ziyade eş değer olabilmektir.” Ve sözlerini şöyle sürdürdü: 40 yılı aşkın siyasi mücadelemde kadın haklarını nasıl savunduğum nasıl teşvik ettiğim ortadayken kimse bu konuda bana ve arkadaşlarıma çamur atamaz.” “Aynı” olmakla “eşit” olmak arasındaki çizgide kaybolmak değil niyetim! Kuşkusuz, kadın ve erkek “aynı” değildir ve belki de en çok bu yüzden eşittir. Farklılıklarından sebep mukayeseleri imkansızdır. Elma ile portakal gibi, türleri aynı ama faydaları farklıdır. Üstünlük tartışması zaten tam da bu noktada geçersiz kalır. Kadın ve erkek eşittir. Tıpkı tüm insanların eşit olduğu gibi. Renk, dil, din, yaş, cinsiyet, engel tanmadan herkesin eşit olduğu ve eşit haklara sahip olması gerektiği gibi.

Ve 1 gün sonra...

“Değer” kişiden kişiye değişir, insana gereken tek şey sadece “eşitlik”tir. Kadınlar da kendilerine fazladan bahşedilen “değer”in değil, salt “eşitlik” peşindedir. Tıpkı Latince “femine” yani “kadın” kelime kökünden gelen “feminizm” kavramının Cumhurbaşkanı’nın tarif ettiği gibi “anne kıymeti bilmeyen ve çocuk doğurmak istemeyen kadınlar” anlamına gelmediği gibi, kadınlar için her alanda “eşitlik” istemek de kadın ve erkeğin aynı özelliklerde olmasını talep etmeyi gerektirmez. Kadın hakları savunuculuğu konusunda kendisine haksızlık edildiğini düşünen Cumhurbaşkanı, belki sadece 2002-2009 yıllarındaki kadın cinayetlerinde yüzde 1400 artış olduğunu, çocuk gelinler konusunda şu anda dünya birincisi olduğumuzu hatırlarsa, alınganlığı azalacaktır mutlaka. Ama yine de “kadın-erkek eşit değildir” tezini savunan bir Başbakan ve Cumhurbaşkanı tarafından yönetilen ülkemizin, “kadın-erkek” eşitsizliğinde 135 ülke içinde 126’ncı olması, politik tutarlılığın bir ispatı değil midir?

DİĞER YENİ YAZILAR