Suyun kutsadığı kent

Haberin Devamı

Çocukluğumun büyülü coğrafyasıydı benim için Pamukkale. Tıpkı masallardaki gibiydi. Bembeyaz, içinden şifalı sular akan, periler ülkesiydi. Yıllar sonra hayal kırıklığımın adresi oldu. Suları çekilmiş, travertenleri kararmış bir çöplüktü artık bu yeryüzü cenneti. Ve birkaç yıl önce, İz-Tv’nin Kültür Bakanlığı için hazırladığı Türkiye’nin “Dünya Kültür Mirasları” belgeselinde, Pamukkale’yi anlatma fırsatım olduğunda, büyük bir sürprizle karşılaştım. Zümrüd-ü Anka kuşu gibi, binlerce yıllık geçmişine yakışır şekilde, Pamukkale kendi kül karasından yeniden doğmuştu. Bilimsel bir keşifle yeniden şifalı suya ve bembeyaz örtüsüne kavuşmuştu. Özellikle çocuklar için unutulmaz bir keşif olacağını düşünüyorum. Sakın Pamukkale’ye yazın gitmeyin. Mevsim olarak şu anda ziyaret için en doğru zaman dilimlerinden birindeyiz. Bu büyülü ve efsanevi kentin belgesel filmini çekerken öğrendiklerimi, eşimin henüz geçtiğimiz hafta çektiği bölgenin yepyeni fotoğrafları eşliğinde sizinle paylaşmak istedim. Karşınızda, suyun kutsadığı kent Pamukkale ve 2200 yıllık geçmişi olan Antik kenti “Hierapolis”...

12 bin kişilik antik tiyatrosu var

“Suyun, hayatın ve şifanın kaynağını takip eden insanıoğlunun hikâyesini anlatıyor bize Hieropolis’in taşları.” İşte böyle başlıyor, Pamukkale’yi anlatan belgeselimiz. UNESCO’nun koruması altındaki ülkemizdeki 11 Dünya Mirasından biri. M.Ö 2’inci yüzyılda, doğal bir oluşum olan Pamukkale travertenlerinin yanına kurulmuş, Hierapolis. Hem eşsiz bir doğal güzellik, hem de muhteşem antik kentlerden birini iç içe barındırıyor Pamukkale. Hierapolis’in anlamı, Kutsal Kent. Kutsallığının kaynağı olan “su”, bu muhteşem kentin hem hazinesi, hem de yarattığı depremlerden dolayı felâketi olmuş tarih boyunca. Kentte farklı inanışlara ait pek çok yapı var. Hierapolis’in ne denli büyük bir yerleşim olduğunu anlamak için, 12 bin kişilik tiyatrosuna bakmak yeterli. Bu görkemli yapı, Anadolu’da sahnesiyle birlikte ayakta kalmış tek tiyarto. Kentin ilk yerleşim noktası: Apollon Tapınağı. Apollon, geleceği gören, Anadolulu bir tanrıdır. Taşlardaki yazılara göre, o dönemin insanları geleceklerini okumaya çalışmışlar.


Haç yolunun önemli noktası

“Cin deliği” ise, Antik kentin en efsanevi mağaralarından biri. Rahiplerin, bir zamanlar içine nefeslerini tutarak girip, ölmeden çıkarak güçlerini ispatladıkları bir alan. İçinde yine Pamukkale’nin karbondioksit oranı yüksek suyu olan bu mağara, yine de insanda ürperti yaratıyor.

Aziz Filipe, Hz.İsa’nın havarilerinden biri. Hıristiyanlığı yaymak için Hieropolis’e geliyor ve burada öldürülüyor. Günümüzdeki kazılarla, mezar olduğu gibi ortaya çıkarıldı ve Hıristiyanlık için Haç yolunun önemli bir noktası haline gelmiş oldu. Buranın tarih boyunca dinlerin kutsal coğrafyası olmasının sebebi, aslında suya olan inanç. İnsanları, suyun hayat veren gücü, farklı inançların ortak noktası olmuş. Büyük “Akropol”, yani mezarlıklar bölgesi de kanıtı. Şifa bulmak ya da iyileşemiyorsa da burada ölmek için, bu topraklara gelmiş insanlar. Mezarların, anıtsal güzelliğini de miras bırakmışlar.Gelelim, Pamukkale’nin 35 ila 100 derece arasında akan şifalı sularının bulunduğu travertenlere. “Bulutların üzerinde gibiyim ya da yumuşacık, ama sıcak karlarda yürüyorum.” İşte böyle anlatmıştım, belgeselde, suyun içine adım attığımdaki hislerimi. 2 bin yıl önce Hieropolis’in kurulmasına sebep olan şeyle, bugün iki milyon turisti kendine çeken sebep aynı: Şifalı su. Bu su, hidro karbonatlı. Sürekli aktığında, travertenleri karartması bu sebeple. Günümüzde, belli bir program dahilinde su akıtılıyor ve beyazlık korunuyor. Elbette dünyada benzer başka oluşumlar var, ama bu denli büyüleyici görsellikte olanı yok.

DİĞER YENİ YAZILAR