Ailece rahat tatil yapmanın beş altın kuralı

Haberin Devamı

11 gündür ailece İtalya’da seyahatteydik. Çok defalar gittiğim, ama yemeklerini, doğasını, sanatını sevdiğimden yeniden ve yeniden gitmek için sürekli yeni güzergâhlar ürettiğim bir ülke İtalya. Genova’dan başladık bu defa seyahate ve önce İtalyan sayfiyesinde dolandık. Geziyi renkli kılmak için bir süre sonra kıyılardan koparak bambaşka bir kültür ve coğrafyaya sahip olan Toscana bölgesine atladık. Birbirine bu denli yakın mesafede, ama havasından yemeğine kadar her konuda farklılık gösteren bölgelerden oluşuyor olması, insanda sanki başka başka ülkelere seyahat ediyormuş hissi uyandırıyor ve geziye büyük renk katıyor. Gittiğim yerlerle ilgili detaylı seyahat notlarımı, oradaki uzun fotoğraf turlarımızdan seçtiğim fotoğraflar eşliğinde hafta sonu yazılarımda paylaşacağım.

Avrupalı rahatlığı

Bugün, bir gözlemimi paylaşmak istiyorum sizinle. Aslında tüm seyahatlerimde dikkatimi çeken bir durumdur Avrupalı ailelerin, tatillerindeki rahatlığı. Ama itiraf edeyim bu defa belki de daha çok yazlık yerleri gezdiğimiz için olsa gerek, iyice dikkatimi çekti. Bir sürü çocuk ve muhakkak en az birer tane de köpek eşliğinde yolculuk ediyorlar bir kere. Üç çocuğuyla yalnız seyahat eden annelerin ya da beş çocuk ve iki köpekli ailelerin ortak özelliği, stres sıfır. İtiraf edeyim bize göre epey pis pasaklı görünüyorlar, ama sanırım bu da tatil anlayışlarının bir parçası. Çocuklar başı kabak, ayağı çıplak pek mutlu görünüyor. Bizdeki gibi sürekli uyaran polis-anne modeli başlarında olmadığından pek sakin veletler. Eh, anneler de etrafına bakınmak yerine, kendilerini çocuklarını gözetlemeye vakfetmediklerinden olsa gerek, onlar da gayet rahat ve huzurlu dolaşıyor. Zaten bizim aile yapımızda olduğu gibi bir “anne-baba” farkı hiç yok. İki ebeveyn de eşit mesafede ve eşit paylaşımdalar çocuklarına karşı. “Biraz da sen ilgilensen, bittim artık” ifadesiyle dolaşan kadınlara rastlanmıyor bu yüzden. Bizim aile yapımız, uzun seyahatlere pek uygun değildir meselâ. Kadınlar bir süre sonra dönüş için gün sayar ve eve dönünce toprağı öper adeta. Başlı başına bir mücadeledir tatil bizim için. Tek çocuğum olduğu için üstelik o da kız çocuk olduğu için benimle aynı durumdaki pek çok kadına göre son derece rahat olduğum halde maalesef ben de ne kadar çabalarsa çabalayayım, gördüğüm o Avrupalı anneler gibi rahat olamıyorum. Sanırım, belli bir düzeni, ille tatilde de koruma takıntısından kaynaklanıyor bu durum. Ben çocuğumu yalınayak otelde tuvalete giderken hayal bile edemiyorum. Hemen yüreğimde bir sıkışma, ateş basmasıyla birlikte ellerimde titreme başlıyor. Bırakın çocuğumu, köpeğimi bile o kadar rahat bırakamam. İlle de “şart-şurt” olacak, temizlik olacak, günde iki kere tepeden tırnağa üst-baş değişecek, lokantalarda kollar muhtemelen yağlı masaların üzerinde dolaşmayacak, istediği kadar temiz görünsün her gün oda tuvaleti tarafımca dezenfekte olacak, yere çıplak ayak basılmayacak, bavulda kirlilerle temizler karışmayacak, öz bakım muntazaman yapılacak... Daha bu örnekleri artırabilirim. Üstelik ben arkadaşlarımca çok sakin ve töleranslı görülen bir anneyim. Ama elimde değil işte, genetik kod ruhuma öyle bir işlemiş ki bağırıp çağırmasam da sürekli uyara uyara sonunda çocuğu da kendime benzettim. Kağıt sermek yeterli gelmediği için tuvalete göre kesilmiş naylon poşetlerle dolaşıyor şimdi kızım çantasında.
Hep Avrupalı bebelerin sakin, bizim memleket veletlerinin mızıldadığından dem vuruyoruz hani tatillerde; eh sürekli uyarılmaktan gerilen çocuklar başlıyor haliyle arıza çıkarmaya, anne tek başına, ille de kendi istediği düzende işler gitsin diye mücadele etmekten per perişan, babalarda da konuyla hiç ilgisi yokmuşçasına şaşkın ve biraz da “hay gelmeseydik keşke” diyen bakışlar. Sonra “niye bizim çocuklar böyle” diye şaşıyoruz hep birlikte. Çünkü, anne-babanın rahatlığı sirayet ediyor çocuklara. Yahu, bırakın çocukları, rahatlığın etkisinden adamların köpeği bile havlamıyor. Üstelik, günün sonunda beş bavul kirliyle başbaşa kalan kadının yanına zaten bir hafta daha yaklaşmamak gerekiyor. Evdeki stres iki katına çıkıyor. Ne o, “ailecek tatile çıktık”.

Bir şey olmaz kafası

Henüz ben de başarabilmiş değilim, ama keyifle geçirilecek bir seyahatin formülünü çözdüm: Evdeki kurallar evde bırakılacak, biiir. Biraz pis-pasaklı olmak göze alınacak, her daim çocuklara “elleme, oturma, yapma” denmeyecek, ikiiiiiii. Az eşya ile seyahat edilecek ki bu da biraz bitli tatili göze almanın bir parçası. Hem orada bavulları toparlamakla hem dönüşte kirli yığınıyla boğuşmakla fazla zaman harcanmayacak, üüüüüç. Babalar kendini “anneye yardımcı” değil, “eşit paylaşımcı” olarak konumlayacak, döööörtttttt. Olası her hastalığa karşı ecza dolabı gibi çantalarla dolaşılmayacak. “Bir şey olmaz” kafası hakim olacak, beeeeeş. Eğer bu beş şartı yerine getirirseniz, göreceksiniz tatiliniz bal-kaymak gibi geçecek.
Yoksa benim gibi detaylarda boğulursanız, yine benim gibi cüzdanı çarptırır, pasaportları eski otelde unutur, hem bir sürü para ve zaman harcar sonuçta da dayak yemiş gibi dönersiniz. Ben bu seyahatte beş altın kuralı uygulamayı gene beceremedim, belki siz yaparsınız diye de uyarmadan geçemedim.

DİĞER YENİ YAZILAR