İstanbul festivallerle daha güzel

Haberin Devamı

İstanbul’da yaşayıp da cefasını çekmeyen yoktur. Trafiği ayrı derttir, pahallılığı ayrı... Ama sefasını sürenlerdenseniz, cefasına daha kolay katlanabilirsiniz. Ben, İstanbul’un tüm kaosunu yaşayıp, keyfini çıkarmayanlara hayret ediyorum. Hele ki maddi imkânı da varsa... Eminim pek çok kişi, maddi durumu orta dereceyi tutturanların İstanbul’un tadını çıkarabildiğini sanıyor... Büyük yanılgı! Birincisi, bir kenti yaşamak sadece para meselesi değil bir dünya görüşü meselesi. İkincisi; parasız keyif olmuyor doğru, ama elinde çıtır simit İstanbul sokaklarını arşınlamak için de büyük para gerekmiyor. Önemli olan; ruh, enerji, vizyon ve hayattan keyif almak istemek. Bu şehirden dünya kadar para kazanıp, gene de kendi küçük bahçesinden çıkamayan o kadar çok insan var ki... Hadi silkinin! İstanbul, her an festival gibi...

-İKSV yani İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı, 41 yıldır bu kente ayrı bir güzellik katıyor. Nisan ayı ile birlikte, önce, Film Festivali başlıyor. Mayıs gelince, artık iki yılda bir periyoduna düşse de Tiyatro Festivali can veriyor sanatseverlere. 5 Haziran’a kadar sürecek olan Tiyatro Festivali boyunca, son anda gişeye gidip, gayet güzel yerden bilet bulabilirsiniz, bilginize...

- 1-27 Haziran arası, “Müzik Festivali” zamanı. Klasik müzik ağırlıklı bu festivali, bugün Borusan Filarmoni Orkestrası açıyor. Pek çok önemli yabancı müzisyeni ağırlıyor İstanbul yine. Ülkemizin yetiştirdiği en önemli müzisyenlerden flüt sanatçısı Halit Turgay’ın solist olarak London Octave Topluluğu ile katıldığı konser, 9 Haziran’da Süreyya Operası’nda... “Süreyya”nın muhteşem atmosferindeki bu Vivaldi, Handel ve Mozart dolu müzik gecesi kaçırılmamalı.

- 1-16 Temmuz ise “Caz” günleri. Dünyanın en ünlü dizi oyuncularından, Hugh Laurie’yi hepimiz “Dr. House” olarak tanıyoruz. Oysa usta bir müzisyen aynı zamanda. Festivalin en heyecan verici konuklarından olan Laurie 9 Temmuz’da Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde... “Hugh Laurie With The Copper Bottom Band” konserini, “Blues” tutkunları özellikle kaçırmamalı.

5 Haziran’a kadar devam edecek olan Uluslararsı Tiyatro Festivali izlenimlerim:

- Festivalin açılışı, bir Polonya topluluğu olan Tr Warszawa ile yapıldı. “Ne yaptıysak Nafile” adlı oyun, İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan yokluk hissini, reklamların, dergi ve günlük gazetelerin yalan dolu diliyle nasıl yok saydıklarını kara mizah üslubuyla anlatıyordu. Seyirciyi, gülmekle ağlamak arasında gezdiren söz ağırlıklı oyun, Lehçe oynanmasına ve “üst yazı” çeviriyle tâkip edilmesine karşın salondan iyi tepki aldı.

- Elbette, klasik bir İngiliz topluluğu ve Shakespeare olmadan Tiyatro Festivali düşünülemez. Üstelik bu yıl yazarın 450’nci doğum yılı. Propeller Tiyatro Topluluğu tarafından sahnelenen, Shakespeare’in en bilinen eserlerinden “Bir Yaz Dönümü Gecesi Rüyası”, en klasik haliyle yorumlanmış olarak karşımızdaydı ve tıpkı yazarın döneminde olduğu gibi kadın rollerini erkek oyuncular canlandırdı. Büyük alkışı hak eden “kadın rollerinin erkek oyuncu” performansları, oyunun en cazip yanıydı.

- Festivalin Starı: Ostermeier... İbsen’in 1882 yılında yazdığı “Bir Halk Düşmanı” oyununu sahneye koyan Ostermeier, tiyatro dehasıyla bir kez daha yüzlerce yıllık bir eseri ustaca günümüze uyarlamış. Bazı tiyatro eleştirmenlerince beğenilmediğini okusam da, birlikte izlediğim Emre Kınay’dan Sevinç Erbulak’a, Aliye Uzanatağan’dan Genco Erkal’a, tüm oyuncular bu oyuna şapka çıkardı. Üstelik tam da “Gezi”nin yıldönümünde izlediğimiz oyunun, buram buram Gezi ruhuyla sahnelendiğini görünce, tiyatronun, dünyanın her yerinde ve her yüzyılda iktidarları tehdit ettiğine ve etmeye devam edeceğine bir kez daha inandım. Oyunun son cümlesinde de altını çizdiği gibi, “tiyatrodan başka gerçekleri tüm çıplaklığıyla ortaya döken ne var ki!”

- Festival kapsamında yepyeni yerli yapımlarla da karşılaştık. Oyunculuğuyla her daim seyirciyi büyüleyen Aliye Uzunatağan, Orhan Alkaya yönetimindeki “Lillian” ile uzun bir aradan sonra sahnedeydi ve büyük beğeni topladı. Dans ya da hareket tiyatrosu olarak niteleyebileceğim “Hiarus” ise, festivalin farklı ve deneysel çalışmalarından biriydi.

NOT: İçinde bulunduğumuz hafta sonu, “Gezi”nin yıl dönümü... Kim bilir belki, TOMA’lar, gazlar, fişekler bir kenara çekilir ve dünyanın ağaçlar için başlatılan en büyük mücadelesi, adını veren parkta, şarkılarla, danslarla, tam da İstanbul’a yakışan festival havasında yaşanabilir. Ben bu satırları yazarken, yöneticiler, halk için ne planlıyor bilmiyorum. Ama umut ediyorum... Kim bilir, belki insanların mutlu olabildiğini, eğlenebildiğini, gülebildiğini tekrar görür gözlerimiz. Kim bilir... Belki...

DİĞER YENİ YAZILAR