“O’nun çocuğu yok o aileden ne anlar”

Haberin Devamı

Ne haftaydı ama! Bırakın günü, dakikalarla yarışıyordu değişen gündem. İnsan uyanıp gazetelere göz attığında, birkaç gün öncesine ait sanabilirdi pekâla başlıkları. Basının kimi zamanki “sessiz” tutumu bir yana, hiçbir matbaanın bu hıza yetişemeyeceği gerçeği vardı ortada. Bu yüzden bir ekrana saplanmış gözlerle internet başında sabahlık çoğu gece. Henüz sansür yasası da tam işlemiyorken, son özgür söylemlerin keyfini çıkarttık, bir yandan olan bitene hayret ederken. Muammalar muammaları, şüpheler şüpheleri doğurdu hafta boyunca. “Yok artık”, “hadi canım olmaz o kadar da” diye söylenip durduk, gerçeği hiçbir zaman tam olarak bilemeyeceğimize neredeyse emin olarak. Ama emin olduğumuz bir şey vardı, çorbaya tüy düşmüştü bir kere ve mideleri bulandırmaya yetmişti de artmıştı bile. Dinlemeler, kayıtlar, iddialar, inkârlar arasında sıkışmışken epey sarsıldık ve sersemledik elbette. Ama yine de “bir söz”, belki de ne milyarların havada uçtuğu sohbetler ne de ayakkabı kutularına iade olan dolarlar kadar hayatımızda önemli olmayan o “tek söz” bir kıymık gibi battı hafta boyunca yüreğime. Başbakan’ın, MHP Lideri Bahçeli’ye “O’nun çocuğu yok, o aileden ne anlar” sözü aklımdan silinmedi, gündüz gece.

Dört çocuk babası olunca daha mı çok ‘baba’ olunur?

Belki “sana ne” diyenler çıkacaktır. Ne de olsa benim çocuğum var. Peki ya olmayanlar?! Çocuk sahibi olma şansını hiç yakalayamamış olanlar? Başbakan’ın “Çocuğu olmayan aileden anlamaz” sözüne verdiği samimi tepkiyle binlerce insanın kalp kırıklığının sesi oldu ünlü haberci Fatih Portakal. Seyirciye özelini açarak, çocukları olmadığını ve Başbakan’ın sözlerini duyduğunda eşinin tüm gün ağladığını anlattı canlı yayında. “Başbakan da olsa kimsenin eşimi üzmeye hakkı yok!” dedi. O kadar haklıydı ki! Özeli fütursuzca siyasi malzeme yapıldığı için rahatsız olan bizler, o kadar haklıyız ki! Çocuk sahibi olamayanlar bir tarafa, peki kendi isteğiyle çocuk sahibi olmak istememiş olanlar? Ya da henüz çocuğu olmayanlar? Ailenin ne olduğunu bilmez mi onlar? Aileleri yok mudur? Bir anne-babadan doğmamışlar mıdır? Sevdikleri, sorumlulukları, aidiyetleri yok mudur? Aileyi sadece kan bağı mı belirler peki? Adem, kendine aile yapamaz mı dostlarından? Doğurmadığı bir çocuğu kendine evlat edinemez mi Havva? Peki ya çocuk sevgisi için ille de anne-baba mı olmak gerekir? Başbakan’ın sürekli altını çizdiği gibi dört çocuk babası olunca, daha mı çok “baba” olur insan? Ali İsmail için üzülmez mi çocuğu olmayanlar? Berkin Elvan uyansın istemezler mi, evlat sahibi olanlar kadar? Ülkelerini sevmezler mi her vatandaş gibi? Her şey bir yana, yeni sınıflar mı ekleniyor yaşantımıza? Kadın-erkek diye ayrıldık yetmedi, başörtülü-başörtüsüz diye ayrıldık sonra. Şimdi ne var sırada? “Çocuklu-çocuksuz” sonra kendi içinde de ayrılarak “az çocuklu-çok çocuklu” diye mi tasnif edilme yolundayız? Bireyler olarak aramıza mesafe koyan tüm sınıflandırmaların karşısında olmalıyız. Gayet iyi biliyoruz ki, elalemin hususiyetiyle ilgilenmeyi bir kenara bırakmalı ve sadece biraz “insan olmak” için çabalamalıyız.

SAKIN KAÇIRMAYIN...

9 Mayıs - 5 Haziran tarihleri arasında, ülkemizde iki yılda bir düzenlenen İstanbul Tiyatro Festivali’ni sakın kaçırmayın. Bu yıl Shakespeare’nin doğumunun 450’nci yılı olması sebebiyle yerli ve yabancı toplulukların katılacağı bir kutlama programı hazırlanmış. Bu yıl ilk kez verilen Onur Ödülü, 20 yıl boyunca festivalin direktörlüğünü büyük bir başarıyla yürüten Prof. Dr. Dikmen Güren’e, İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bület Eczacıbaşı tarafından verildi. 19’ncu İstanbul Tiyatro Festivali, yurtdışından yedi, Türkiye’den de 35 tiyatro, dans ve performans topluluğunun 100’e yakın gösterisini İstanbul’un 13 farklı mekânında tiyatroseverlerle buluşturmaya hazırlanıyor. Biletler 8 Mart’ta Biletix’te. Eğer her İstanbullu sanatseverin sahip olması gereken İKSV Lale Kart sahibi iseniz; Siyah ve Beyaz Lale üyeleri için 3-4 Mart tarihlerinde yüzde 25 indirimle, Kırmızı ve Sarı Lale üyeleri için de 5-6-7 Mart tarihlerinde yüzde 20 indirimle gerçekleşecek ön satışlardan faydalanabilirsiniz. Tr Warszawa Polonya topluluğunun oyunu “Ne yaptıysak Nafile”, Propeller Tiyatro Topluluğunun iki Shakespeare oyunu “Bir Yaz Gecesi Rüyası” ve “Yanlışlıklar Komedyası”, uzun zamandır sahnede görmeyi özlediğimiz usta oyuncu Aliye Uzanatağan’ı seyirciyle buluşturan İstanbul Şehir Tiyatroları’nın oyunu “Lillian” benim “kaçırılmaması gerekenler” listem. Biletlerinizi almak için geç kalmayın!

DİĞER YENİ YAZILAR