Bozburun mavisi

Haberin Devamı

Sen sus bakışların anlatsın” der gibi, “sen sus, fotoğrafların anlatsın” diyor bana, Bozburun. Kendi fotoğraflarım da fena değil ama yine eşim Tolga’nın fotoğraflarını çalıyorum, sizinle paylaşmak için. Ama elbette, iki satır lâf etmeden alamıyorum kendimi.
Çevremde gördüğüm odur ki, erkek kısmı, yeni yerler keşfetmek konusunda kadınlar kadar hevesli değil. Hele, iş, kalacak yerden ulaşıma kadar bir dizi organizasyon yapmaya gelince, öcü görmüş gibi kaçmak “erkekliğin yüzde doksanı”nı oluşturuyor galiba! Benim kocam da bu konuda, diğer erkekler gibi olduğu için yıllardır yakınıp durdum. Artık, durumu kabullenip hiç değilse benim yaptığım seyahat planlarına keyifle eşlik ettiği için eşime şükrederek yaşayıp gidiyordum ki bir sürprizle karşılaştım ve Tolga sayesinde Bozburun’la tanıştım.
Yakın arkadaşlarımız, Bozburun’a gidip geldikten sonra, gezdikleri yerleri, yedikleri yemekleri dillerinden düşürmez oldular. Eşim de çok etkilenmiş olacak ki, hayatında ilk kez, kopya çekerek -ki ben bu kopyacılıktan çok memnunum- evlilik yıldönümümüz için bir Bozburun seyahat planı yapmış. İyi ki de yapmış. Dünyanın tüm denizlerinde yüzmeyi amaç edinmiş bir deniz aşığı olan ben, böylece hayatımın en güzel deniziyle tanışmış oldum. En sevdiğim renk olan “mavi”nin yepyeni tonlarıyla tanıştım. Hatta, Fransa Riviera’sından adını alan “Azurre Mavisi”ne inat, “Bozburun Mavisi”ni lugâtıma kattım. Ben, kalbimi Bozburun’da bıraktım.

Elimizde kitaplar karşımızda boz kayalar...

Aslında, karı-koca , üç günlük bir kaçamak olarak planlanmış tatilimize ben son anda “kızım olmadan asla” dediğim için, ailece çıktık. Aslında kalacağımız otel 12 yaşın altında çocuk almıyordu. Ada, 11’’ini doldurup 12’sinden gün aldığı için, biz izni aldık. Aslında, Bozburun’da kaldığımız otel de gerçekten çocuklara çekici gelecek türden değildi. Ama, Ada da annesi gibi deniz aşığı ve bâkir doğayla iç içe olmayı seven biri olduğu için, benim gibi O da Bozburun’un cazibesine kapıldı.
O kadar havaya girdi ki, üstüne bir de, “Anne, iyi ki getirmişsin beni, yoksa ahh keşke Ada da bu mavilikte denize girseydi diye hayıflanıp duracaktın” diyerek vazgeçilmezliğini ilân etti. Tolga da, koca olalı, bir sürpriz yakalamış olmanın keyfini çıkarttı. Ellerimizde kitaplar, karşımızda “boz” kayalar, tarifsiz güzellikte bir deniz ve muhteşem leziz yemeklerle dolu unutulmaz 3 gün geçirdik. Daha ordayken, tekrar gelmenin planını bile yaptık. Bölgenin en güzel dönemi, tüm Ege’de olduğu gibi, Eylül ve Ekim aylarıymış. Köylüler, “Deniz aynalandı” dermiş. O yüzden, Kurban Bayramı tatilinin bu yıl 10 gün olduğunı hatırlayıp, yerimizi ayırttık. Deniz aynalandığında, yeniden gelmenin hâyaliyle Bozburun’dan ayrıldık.

*Aklınızda bulunsun:Marmaris turistikleşip, büyük beton otellerin Ege’nin ruhunu yutmuş olmasına rağmen, Bozburun el değmemiş, farklı, boz ama çarpıcı doğasıyla mücevher değerinde. Bir kaç yıl öncesine kadar, komşusu Selimiye de kimse tarafından pek bilinmezken, artık turistikleşmeye başlamış durumda.Yine de büyük ölçüde doğallığını koruyır. Bozburun henüz keşfedilmemişken bu bâkirliğin büyüsünü yakalamanızı öneririm.

*Dikkat: Balık çiftlikleri giderek artıyor. Deniz kirliliğinin olmaması
için, sıkı denetim şart!

İlk defa, otel dışına adım atmadan 3 gün geçirdim

Otel deyince... Otel demek büyük haksızlık. Ömür boyu unutamayacağınız bir deneyim demek daha doğru olur. Her seyahat meraklısı gibi, ben de çok yerler gördüm ve şanslı bir gezgin olarak çok özel yerlerde konakladım. Ama daha önce hiç bir yerin “mükemmel” olabileceğini düşünmemiştim. Taa ki Karia Bel ile karşılaşıncaya kadar...” Misafir ağırlamak” nasıl olurmuş görmek için, işletme sahiplerinin gidip feyz almalarını tavsiye ederim. TripAdvisor’dan konaklama ve yemekleri için, 2013 mükemmeliyet sertifikası kazanmış olmasına şaşırmamalı. Konumu zaten Cennet köşesi... Ama yemekler... Hayatımda ilk defa, otel dışına adım atmadan 3 gün geçirdim. Yemek değil, sanat yapan şefleri Adem Usta yüzünden biraz kilo alsam da doğrusu buna değdi. İşletmeci Beliz Hanım, turizmle geçen 25 senelik tecrübesini, babasının yaptığı bölgenin ilk evlerinden biri olan bu mekânla birleştirip, eşsiz bir butik otel yaratmış. Benim için lüks tanımı; doğalın içindeki konfor, misafirperverlik ve lezzet demek. Tüm bunları bir araya getiren bu küçük ve sevimli oteli ise alkışlamak gerek. Elbette, ülkemiz ölçeklerinde çok ucuz olduğunu söyleyemem ama ödediğinizin karşılığını fazlasıyla alacağınıza emin olabilirsiniz.

Bozburun mavisi



MUHTEŞEM KOYLAR

Bozburun’a gitmişken: Tekne turu yapmadan dönmek olmaz. Her ne kadar, Karia Bel’den denize girmek, insana tekneden girmek hissi verse de, Bozburun’un her bir koyu kendine özgü mavi olan koylarını görmeden dönmek olmaz. Beliz Hanım, bize köyden küçük ama tertemiz bir tekne ayarladı. Tekne sahiplerimiz, Ramazan ve Özlem, yöre halkından genç bir karı kocaydı. Yürekten bağlı oldukları bu coğrafyaya hayran olduğumuzu gördükçe kendileri de keyiflenerek gezdirdiler bizi. Çok rüzgârlı bir gün bu geziye çıktığımız hâlde, koylar o kadar korunaklı ve muhteşemdi ki olağanüstü güzellikte bir gün geçirdik. Dağları çoğunlukla ağaçsız ama arada zeytinliklerle yeşillenen, keçilerin ve kartalların yuvası, bu biraz ürkütücü coğrafyada deniz gerçekten eşsiz. Öğle yemeği için, Söğüt Köyü’nün iskelesine yanaştık ve İspanya-İtalya-Yunanistan dahil, ömrümüzde tattığımız en güzel deniz mahsüllerini, “Deniz Kızı” lokantasında yedik. Ada boğazı, üç taş, akvaryum ve daha pek çok küçük, dibi bembeyaz kum kaplı koyu gezdik. Biz, Bozburun’u çok sevdik.

Bozburun mavisi

DİĞER YENİ YAZILAR