Çocuklara ölümü anlatmak

Haberin Devamı

Geçtiğimiz günlerde, ailemizin en büyüğünü kaybettik. "Kadruş" 92 yaşındaydı. Eşimin anneannesi, ailenin "koca ninesi" idi. Elbette şaşırmadık ama ailede herkesin çocukluğunu bilen son büyüğün kaybı büyük bir hüzün bıraktı üzerimizde. Bu dünyanın demirbaşı gibiydi Kadruş. Evlat acısı da görmüştü, torunlarının çocuklarının sevincini de... Sanki hep var olacak gibi gelirdi bize. Ama kendinden önceki gidenlerin boşluğunu derinleştirerek, o da gitti işte... Ailede, kendi neslinin son temsilcisini de yolculayarak, bir devri kapattık biz de...
Ailece, "son görevimizi yaptık" diyerek huzurla rahatlama arası bir duygu yaşadığımız gün, birden büyük bir zorluğun kapıda olduğunu farkettik. Çocuklara "koca nine"lerinin öldüğünü nasıl söyleyecektik? Yaşları, 2,5 ilâ 11 arası 4 torun çocuğuna bu haber nasıl verilebilirdi?
Aile büyükleri olarak epey tartıştık. "Küçükler anlamaz söylemeyelim"den, "pat diye söyleyelim işte"ye varan pek çok fikir dolandı dilimizde. Ama asıl sorun, "ölüm nedir" diye soran, meraklı bakışlara verilecek cevabın bulunamamasıydı. Çocukların soruları arka arkaya gelmeye başladığında, büyük bir çaresizlik kaplıyor insanın içini. "O kadarını ben de bilmiyorum" noktasına kadar geliniyor kimi zaman.
"Gitti" desen, çocuk "ne zaman gelir" diyor, "gelemez" desen "biz gidelim" diyor, "şimdi değil" desen "ne zaman" diye soruyor. Dini açıklamalarda bulunsan, hem çocuğa yönlendirme yapmış oluyorsun hem de aklını hepten karıştırıyorsun. Bir arkadaşım kızına "Allah onu sevdi yanına aldı" diyecek oldu, üç gün boyunca çocuk "Allah beni sevmiyor bak yanına almadı" diye ağladı. Cennet tarifini çok beğenip "Ben de gideceğim işte bana ne" diye tutturan çocuk gördüm! En fenası, ailelerin iyi niyetli açıklamalarının neticesi olarak, derin korkular yaşayan, "Allah görür" diye çişini yapamayan, olan bitenden ötürü kendini suçlayan ve psikolog yardımına ihtiyaç duyan çocuklar var.
Velhâsıl kelâm biz bu işin içinden çıkamayınca, ben uzmanların fikirlerine baş vurdum. Dilerim, sadece çocuğunuzun ölümle ilgili meraklı soruları için bu açıklamalardan faydalanırsınız. Bu bilgilere
çok ihtiyaç duymayacağınız güzel günler sizinle olsun ama yine de aklınızın bir köşesinde bulunsun...

Yaşa göre kavrayış biçimleri


Türk Psikologlar Derneği’nden, Doç. Dr. Nilhan Sezgin çocukların yaşa göre ölümü kavrama biçimlerini şöyle açıklıyor:

1) Özellikle okul öncesi yaşlardaki çocuklar, henüz ölüm kavramını tam olarak anlayabilecek zihinsel gelişimi tamamlamadıkları için ölümün geriye dönüşü olmayan özelliğini kavrayamazlar.

a) Bu konuda yapılan araştırmalar, yaşamın ilk altı ayından sonra insan yavruları ölümün veya kayıbın ne olduğunu bilmediklerini ancak, uzun süre birlikte oldukları, onlara bakıp doyuran insanı tanıyabildiklerini ve onun yokluğunda onu özleyip aradıklarını ve geri gelmemesi durumunda "kayıp" yaşadıklarını belirlemiştir. Bu araştırmalar 6-18 ay gibi erken bir gelişim dönemindeki bebeklerin bile kayıp karşısında üzüntü yaşadıklarını belirtmektedir.

b) 2-5 yaşlar arasındaki çocuklarda ise "anne gittiği zaman geri döner" kavramı gelişmiştir. Bu dönemdeki çocuk artık ölümün yaşamamak olduğunu bilir ancak onlar için ölüm, halen geriye dönüşü mümkün olan, geçici bir olgu olarak değerlendirilmektedir.

Çocuk, bir kuşun öldüğünü görmüştür veya bir masalda ölen kahramanlar ile tanışmıştır ancak bu dönem çocuğu, ölen kişinin Pamuk Prenses gibi tekrar yaşama dönebileceğini düşünür veya kuşu, tavşanı ölen çocuk onu gömer ve "öldüğü için onu gömdüm" der; fakat ertesi gün mezarı açıp kuşunun, tavşanının uyanıp uyanmadığını kontrol edebilir.

2) Beş yaştan on yaşa kadar; ölümün ne kendilerinin ne de tanıdıkları birinin başına gelebileceğine inanmamak-tadırlar. Bu dönemde ölüm ve ölümün nedenlerini sorgulamaya başlasalar bile onlar sadece yaşlı, ihtiyar kişilerin ölebileceğine inanırlar. Bu dönemde sıklıkla ölüme ilişkin suçluluk duyguları ağır basar. Çocuklar, ailedeki ölümün onların "yaramazlıklarının" bir cezası olduğunu düşünürler.

3) Yaklaşık 12 yaş civarındaki çocuklar, Piaget'nin soyut işlemler dönemindedirler ve artık bir yetişkin gibi herkesin öleceği ve ölümün geriye dönüşü mümkün olmayan bir sürecin parçası olduğunu kavrayabilirler. Artık onlar için yaşamın bütünü içinde doğumun bir başlangıç olması gibi ölüm de bir aşamadır. Bu dönemdeki çocuk artık ölümü kendi yaşı bağlamında değerlendirebilme becerisi de kazanır. 13 yaşında babasını kaybeden bir çocuk "yaşamımın geri kalan en az 60 yılını babasız yaşayacağım" diyerek ağlayabilir.

Ölüm çocuktan saklanmamalı. Pek çok toplumda yukarıda değinilen nedenlerle ölüm bir tabu olarak görülür ve bu konunun çocuklarla tartışılması uygun karşılanmaz. Çocuklar kendilerine "ağır geleceği" gerekçesi ile ortamdan dışlanırlar. Çoğunlukla, "annen uzun bir yolculuğa çıktı" gibi inandırıcı olmayan yalanlar veya başka hikayeler anlatılarak evden uzaklaştırılırlar. Oysa çocuk bir şeylerin yanlış gittiğini hisseder, sorular sorar.

Çevredeki büyükler, akrabalar çaresizlik içinde hikayeye yeni çeşitlemeler ekledikçe veya sorulara kaçamak yanıtlar verdikçe aklı daha da karışır. Çocuğa gereksiz hediyeler alınır, her istediği yapılır, ancak kaybı hakkında konuşmasına izin verilmez. Bu koşullarda çocuk er ya da geç ailedeki değişikliği anlayacak kendi yaşı ve kişiliğine göre, yaşayamadığı bu yası geleceğe taşıyacaktır.

Bu gibi yaşantısı olan kişiler yetişkinlere olan güvenlerini yitirecek, ileriki yaşantısında olumsuz etkilerini hissedecektir.

Böylece çocuğu korumak uğruna ona tüm yaşam boyunca taşıyacağı bir yük verilmiş olacaktır.

Bu uyarılara özellikle dikkat edin!

Türk Psikoloji Derneği’nden Beyhan Budak anne-babaları uyarıyor:
- Çocuğunuza ölümü anlatırken, ölümün geri dönülmez olduğu, yaşamın sonu olduğu, her canlının bir gün mutlaka öleceği ve herkesin bunu yaşayacağı şeklinde ifade edilmelidir.
- Yakınlarda ölen bir hayvanı örnek göstererek de ölümü açıklayabilirsiniz.
- Ölümü anlatırken çocuğun kafasında eşleştirebileceği uykuya dalmak, toprak olmak, ölümün bir ceza olması gibi örnekler kullanmak çok uygun değildir. Çocuk sonrasında bunlara karşı fobik davranışlar geliştirebilir. Çocuğa yakınını kaybettiği, artık geri dönmeyeceği anlayabileceği bir dille izah edilir. Uzaklara gitti demek de uygun değildir. Çocuk kaybettiği yakının uzaklara gittiğini düşünürse bu terkedilme olarak yorumlayabilir. Ya da ölen yakın için seni yukarıdan izliyor demek çocukta kaygıya sebep olabilir.
- Çok duygusal patlamaların olduğu cenazeler hariç çocuklar cenaze törenine katılabilir. Bu onun kafasında hem ölümü somutlaştırması hem de bir son olarak algılamasını kolaylaştırır.

Haberi verirken nasıl yaklaşmak gerekir?


Türk Psikologlar Derneği’nden Psikolog Şenel Karaman çocuğa ölüm haberini vermenin yolları ile ilgili bize şu önerilerde bulunuyor:

- Olabildiğince en kısa zamanda yakın kaybı çocuğa söylenmelidir. Bu bilgiyi çocuğa en yakın olan söylemelidir. Ebevenylerinin ikisi de vefat etmişse en yakınındaki, çocuğun sorumluluğunu alacak kişi söylemelidir.

- Genelde gördüğümüz “Gitti” deniliyorsa “Öldü” de denilmelidir. Gerçek olan gitmesi değil ölmesidir.

- Bazı aileler gerçeği söylemek yerine "Hastaneye gitti, iş seyehatine çıktı” gibi yalan bilgiler verirler. Oysa ölümü öğrenmek çocuk için travmatik olsa bile o da diğerleri gibi yasını tutacaktır.

- Çocukları üzülmesin diye önünde duygularını gizleyenler çocuklarına sadece duygularını gizlemesi ve acısını içinde yaşamasını öğretirler.

Çocuklara ölümü anlatmak

- Çarpıtmaları önlemek, durumu doğru anlamasını sağlamak için çocuğun soru sorması cesaretlendirilmelidir.

- Çocuk her ne sorarsa sorsun doğru cevap verilmelidir. “Ben de mi öleceğim?” gibi anne babayı geren sorular olsa bile geçiştirilmemelidir. Net ve açıklayıcı olunmalıdır.

- Kendi acınızı unutmadan, gizlemeden onun acısına da duyarlı olun. Sarılın, öpün, anlayan gözlerle bakın.

- En çok sorulan sorulardan biri çocuğun cenaze ve gömülme törenlerine katılıp katımayacağı konusunda olur. Cenaze törenleri ölenler için değil biz geride kalanlar içindir. Ölenin öldüğünü anlamamız, vedalaşmamız için gereklidir. Bütün kültürlerde bu törenler vardır ve koruyucudur. Ancak çocuk gitmek istemiyorsa zorlanmamalıdır.

YARIN: Boşanma ve çocuklar

DİĞER YENİ YAZILAR