Baba-iktidar ve Gezi gençleri

Haberin Devamı

ile en güçlü bağdır ülkemizde. Sanırım bu konuda herkes hemfikir. Ataerkil aile yapısı ise, en çok alışık olduğumuz toplumsal örgütlenme biçimi olarak kabul görmeye devam ediyor. O kadar ki; egemenlerin, yönetim biçimi bile ataerkil aile yapısının bir uzantısı şeklinde siyaseti şekillendiriyor. İktidar, “baba” figürüyle tanımlanmaya o kadar alışmış ki, her ne kadar iktidar mekanizması babadan oğula geçmese de, iktidara gelenler “baba” pozisyonuna geçmeyi her daim olağan sayıyor. Türkiye’nin iktidarda en uzun kalan ismi Süleyman Demirel’in lâkabı’nın “Baba” olması da gayet anlaşılır elbette. Bugüne baktığımızda, siyasette yine bu anlayışın değişmediğini görüyoruz. Tıpkı ataerkil aile modelindeki “baba” figüründe olduğu gibi, sözüne itaat edilmesini bekleyen, çocuğunun büyüdüğünü ve artık bir birey olduğunu kabul etmek istemeyen bir baba misali, kendisine mutlâk itaat edilmesini bekleyen bir iktidar anlayışıyla karşı karşıyayız. Âdeta; çocuğuyla “sınır” mücadelesi veren, sözü dinlenmediğinde sinirlenen ve sözünü dinlemeyen çocuklarıyla, itaatkâr çocukları arasında ayrım yapan bir baba-iktidâr modeli var önümüzde.
Ama son üç haftadır yaşadıklarımız, Türkiye’de hiç bir şeyin “tek” olmadığı gibi, aile yapısının da tek olmadığını gösterdi. Değişen Türkiye ile birlikte, aile yapısının da değiştiğini ve çeşitlilik gösterdiği gerçeğiyle karşılaştık. İşte ne olduysa, bu karşılaşmanın şaşkınlığından oldu!

İtaat dönemini mecbur kılan aile düzeni...

Elbette günümüz gençliğinin “aile” kavramından anladığını da tek tipe indirmek, değişen aile yapısını görmemekle aynı hatayı doğurur. Günümüzde hâlâ, babasının sözünün geçmesi gerektiğine inanan çünkü bu öğretiyle yetişmiş bir genç kesim var. Ancak, kendi ailesini kurarak ve babasının yaşına gelip, onun iktidar koltuğuna oturduktan sonra kendi egemenliğini ilân edebilen ve kendi ailesinin babası olarak iktidara gelebilen bu erkek bakışı, aslında bir yanıyla da mücadeleye dayalı. Babasının tahtına geçmeden, itaat dönemini mecbur kılan bu aile düzeni kendini tekrar ederek, yüzyıllardır kuşaktan kuşağa öğretilerini aktarmayı başarmış bir yapı. Ama görüyoruz ki, bir kısım günümüzün genç anne-babaları, bu zincirden çıkarak, bambaşka bir aile yapısına evrilmişler. İşte, “Gezi Park”ında, siyasilerin bir türlü anlayamadığı gençler, bu farklı aile yapısının çocukları.

Baba-iktidar ve Gezi gençleri

Medya da politikacılar da sokakları okuyamıyor

Özgür düşünmeye sevk edilmiş, ailelerinden destek görmüş, itaat etmesi beklenmemiş, kararlarına saygı duyulmuş, iktidar mücadelesi ve hevesi olmayan bu kuşağı elbette otoriter düşüncenin kabul gördüğü bir zihniyetle çözmek olası değil. Bu yüzdendir ki gerek iktidar, gerekse muhalefet parti üyelerinin büyük çoğunluğu, “aslında” ne olduğunu anlamış görünmüyor. Çünkü tüm siyasi yapılanma, “baba-iktidar” merkeze dizili duruyor. “Baba”nın yerine geçme amacıyla yürütülen siyasi mücadelenin neferleri için, hiç bir zaman babasının ya da annesinin hegamonyasına itelenmemiş doğal olarak kendi dünyasının egemenliğini elinde tutan bu çocuklar, başka gezegenden gibi algılanıyor. Bu yüzden, durumu bildik formüllerle çözmeye çalışmak sonuçsuz kalıyor. Onlarca yılın, “darbe”, “örgüt”, “Ergenekon” şablonları ise Gezi Park gençlerine ve onları bir parça anlayıp destekleyenlere hiç oturmuyor. Hele hele, öğretinin her zaman yaşça yukardan aşağı aktığı bu düzende, gençlerden yepyeni şeyler öğrenmek pek de kabul edilebilir görünmüyor. Bu yüzden, politikacılar da medyanın çoğunluğu da sokakları okuyamıyor. Çünkü alfabe yeniden oluşuyor. Ama ister kabul edin ister etmeyin, herkes son günlerde çok şey öğreniyor. “Artık koca koca insanlarız” dediğimiz sırada, yepyeni bir kuşağın dünyasının kapıları açılıyor önümüzde. Bu kapıyı, gençlerin yüzüne çarpmayı seçmek de, dünyalarının kapısından bizi içeri buyur ettikleri için teşekkür etmek de seçenekler dâhilinde. Ben kendi adıma, teşekkür ederim.
İleriye dönük siyaset yapmayı planlayanların, yeni kuşağın algı ve anlayışındaki farklılıkları görmezden gelmesi söz konusu olamaz. Nihai neticede, iknâ edilmesi ve onayı alınması gereken , büyük bir kesim var.

Yaratılışları ve yetişme tarzları şiddete müsait değil


Üç haftalık süreçte edindiğim ilk izlenimlere göre, “Gezi Park” akımının “iktidar“ kavramına bakışı...

- Bir kere “baba” figürü istenmiyor. Herkesin bir babası zaten var ve ayrıca bir de siyasi baba figürüne kimse sıcak bakmıyor. Üstelik, gerçek babalar bile bir “iktidar” sembolünü değil, sevgi ve dayanışmayı temsil ettiği için, “baba” bir iktidar, yeni lugâtta yer almıyor.

- Özgür yetişmiş ya da çocuklarını özgür yetiştirmiş bir düşünce yapısı hakim olduğu için, “dikte” etme yöntemi ve “itaat” beklentisi, karşılık bulmuyor. Bu tip söylemler algı dışı kaldığı için, hedefine ulaşmıyor.

- Toplu ve kalabalık değil, çekirdek aile yapısı hâkim olduğu için, genel kurallar değil, kişiye özel davranış bekleniyor. Herkesi tek potada eritme gayreti derhâl ters tepiyor. Birey ve birey hakları öne çıkıyor. Herkesi olduğu gibi kabullenme ,“gerek şart” görülüyor.

- Bağırılarak ve ceza ile büyüyen ve büyüten bir anlayıştan gelmedikleri için, aksi ve sert söylemler korkutmuyor. Tam tesi bu kitleyi etkileyebilmek ve rızalarını almak için, zeki ve esprili söylemler gerekiyor. Gelecekte lider olmak hâyalleri olan siyasilerin, kıvrak bir mizâh anlayışı yoksa pek de şansı olacak gibi görünmüyor.

- Bilinen politik söylemler ve siyasi fikirlere sahip olmadıkları için “apolitik” olmakla yargılanan genç nesil, adı konmamış bir siyasi duruşun temellerini atarak tüm ezberleri bozuyor. İktidar ve sahipleri, aslında kendilerinin sandığı kadar önemsenmiyor. Kimin sandıktan çıkacağı ile değil, iktidar sahiplerinin tutumları ile ilgileniliyor. Azla yetinmeyip herkes için tam demokrasi isteğini öne çıkıyorlar.

- Seslerinin duyulması şart. Durdurulamaz bir direniş sergiliyorlar.O kadar ki “durmuş” halleri, yürüyüşlerinden daha etkili oluyor.

- Seslerini duyurmak için, demode bir “bağırıp çağırma” uslûpları yok. Kendileriyle de agresif konuşulduğunda dinlemiyorlar. Keskin bir sessizlikleri olabiliyor. Karşı konulmaz bir espri anlayışı ve inkâr edilemez bir zekâ bileşeni ile etkiliyorlar. Pasif ama vazgeçmeyen bir ifade biçimleri var.

- Kim ne derse desin; kırmıyorlar, saldırmıyorlar, gazı yiyorlar ama gaza gelmiyorlar. Yaratılışları ve yetiştirilmeleri şiddete müsait değil.

- Haklarındaki onlarca tevâtüre aldırmıyorlar. Takılmıyorlar. Kimin ne dediği ile değil, Kendi söylediklerinin dinlenmesiyle ilgileniyorlar.

- Alışmadıkları için, etraflarına çekilen çerçevelerden hoşlanmıyorlar. Sevmedikleri şeylerin bile “yapma” denilmesinden rahatsızlık duyuyorlar. Kendileri ile ilgili kararları kimsenin tekeline bırakacak gibi görünmüyorlar.

- İktidar ve muhalefetin, kendi çekişmelerinden yola çıkarak tarif ettikleri “kazanan” ve “kaybeden” olma konumuyla hiç ilgilenmiyorlar. Sadece kendi sınırlarını anlatıyorlar. Koltuk değil, kendi hayatlarının hâkimi olmak istiyorlar. O kadar sâkinler ki inatlaşılarak bastırılacak gibi hiç durmuyorlar.

- Genç olmak, yaşın ötesinde bir kavrama dönüşüyor. Kendi yaşıtları olan biat kültürünün çocuklarıyla aralarında jenerasyon farkı yaşanıyor. “Gençlik” bir algılama biçimi olarak, doğum tarihinden öte bir anlam taşıyor. Bu yüzden yaşça birbirinden farklı arkadaşlıklar yaşanıyor. “Algı yaşı” önem kazanıyor.

- Aileye değer veriliyor. Yeni kuşak, 68 kuşağı gibi ailelerine rağmen değil, aileleriyle beraber yürüyor. Bu yüzden, çok daha güçlü ve dirençli bir hareket ortaya çıkıyor.

- Bir lidere ya da grup üyeliğine ihtiyaç duymuyorlar. Ancak, oluşum tamamlandıktan sonra adı konulabilecek bir politik yapılanmanın eşiğinde duruyorlar.

- Ne istediklerini söylemedikleri için, bazı çevrelerce “ne istediklerini bilmedikleri” sonucuyla eleştiriliyorlar. Oysa, kendilerini ne istedikleriyle değil, “ne istemedikleriyle” ifade ediyorlar.

Ez cümle dostlar, “Gezi Park” gençleri yepyeni bir program diliyle Dünyaya bağlanıyorlar.

Görünen o ki, beyin yazılımları , eski sürümde kalmış olan politikacı ve siyaset yorumcularının durumu anlamalarına “işletim sistemleri “ müsaade etmiyor. Bir an evvel “güncelleme” yapılmazsa, gündem biraz zor kavranacak görünüyor. Hepimize kolay gelsin...

DİĞER YENİ YAZILAR