Büyülü bir dünya Kapadokya

Haberin Devamı

Her şey, 11’inci doğum günü için, Ada’ya ne yapmak istediğini sormamla başladı. Biraz büyüdüğünden beri, partilerden pek hoşlanmayan kızım, 23 Nisan doğumlu olmasının avantajıyla, bu yıl da geçen yıl olduğu gibi, yeni bir yer görerek, yeni yaşını kutlamak istediğini söyledi. Açıkçası, ben Disneyland ya da Portekiz gibi seçenekler sunmuştum ama Ada’dan farklı bir öneri geldi: “Anne, Kapadokya’ya gidebilir miyiz, balona binebilir miyiz?” İşte, 5 günlük, büyülü Kapadokya yolculuğumuz böylece başlamış oldu.

Kapadokya’daki yolculuğumuzu, gittiğimiz ve gördüğümüz yerleri, az bilinen büyülü vadileri, çektiğimiz fotoğraflarla anlatmayı, yarın ki yazıma bıraktım. Önce, Kapadokya tatili planlayanlar için ufak öneriler...


Yolculuk: THY, artık Nevşehir’e de sefer koymuş ama zaten Kayseri de hemen hemen aynı uzaklıkta. Kayseri Havaalanı’na, çok ilden, çok sayıda sefer var. Kapadokya-Kayseri arası son derece düzgün bir yol. Ulaşım süresi bir saat civarı...

Oteller: Her yer otel! Merkezi olması ve doğal yapının korunmuş olması bakımından, Çavuşin veya Uçhisar’da kalmanızı öneririm. O kadar çok terk edilmiş, mağara, Rum konağı ve köyevi var ki... Bunlar restorasyonla, küçük otellere çevrilmiş ve çevrilmeye devam etmekte. Bazı bölgelerin, imar planı henüz yok ve hızla yapılmalı, aksi hâlde, 2000 yıllık mağara evlerin bir anda Osmanlı Konağı havasında turistik otellere dönüştüğüne şahit olabiliriz! Ben, gerçek bir mağara evde kalmak istedim. Aklınızda bulunsun, pek çok otel, mağara tarzında ama gerçekten “peribacası” içine yapılmış değil. Göreme’ye çok yakın ve turistlerce yeni keşfedilmiş bir yer olan, Çavuşin köyü, benim konaklamak için seçtiğim ve çok memnun kaldığım bir yer oldu. Savaştan gelen bir grup askerin, bir çavuş komutasında buraya gelip, köylülerin “Şurada bir in var, gidip yerleşin” önerisiyle yerleştikleri ve “Çavuş’un İni”nden türeyerek, bugün “Çavuşin” olarak adlandırılan köy, tüm doğallığıyla insanı kucaklıyor.

Büyülü bir dünya Kapadokya


Gelelim kaldığım “mağara-ev” tarzı otele:

Sahibinin adı Halim. Babasının dedesi, köye imam olarak gelip, evlenince bu mağara eve yerleşir. Halim’in torunu da göze alındığında, 6 kuşaktır bu evde yaşadıklarını görüyoruz. 1960’lı yıllarda burada erezyon olunca, kayalar çökmeye başlamış ve yöre halkı, devletin verdiği evlere taşınmış. Artık, toprak oturmuş ve mağara evleriyle, mağara kilisesiyle son derece büyülü olan bu köye turist akını başlamış. Halim de, kendi doğup büyüdüğü evin bir kısmını restore edip, küçük bir otel haline getirmiş. Kendisi köyün yerli-köklüsü olduğu için, her noktasına hâkim bu coğrafyanın. Fazla bilinmeyen vadileri ve köyleri önererek, tatilinizi farklı bir boyuta taşıyor. Sanki, orada yaşayan bir köy evinde konuk oluyormuş gibi hissediyorsunuz. Mütevazı ve sıcak... Köy kahvaltısı muhteşem... Sadece üç gerçek mağara odası bulunan Village Cave için erken rezervasyon şart...

Yiyecek-içecek: Ahhhh nerede Kayseri mutfağı! Ne yazık ki Kapadokya bu konuda fazla “turistik” olmuş! Mantı diyorsunuz, o minicik minicik elde açılmış Kayseri mantısı hayal ediyorsunuz, marketten alınmış, hazır mantı servis ediliyor. Humus istiyorsunuz, pastırmasız geliyor. Gözlemeler, yufkadan... Bu yüzden, tavsiyelerime kulak verin derim...

Büyülü bir dünya Kapadokya

İşte, keşfettiğim üç harika yer

Lil’a: Uçhisar, Müze Otel’in restoranı... Kapadokya’nın en meşhur ve en şık mekanı... İçi, gerçek antikalarla dolu bir mekan ve yemekler çok güzel. Ucuz değil ama paranızın karşılığını alıyorsunuz.

Barfiks: Sakın atlamayın. Çok bilinen bir yer değil, küçük bir mekan... Ürgüp içinde, Mustafa Paşa’ya doğru yer alıyor... Sahibi Karslı olduğu için, başka yerde pek bulamayacağınız türden, kurutulmuş kaz eti yiyebilirsiniz. Mezeler ve gerçek Kayseri mantısı harika. Eski bir Papaz’ın evi restore edilerek dönüştürülmüş, Kapadokya’ya yakışır bir restoran yapılmış.

Ehl-i Keyf: Ürgüp Merkez... Ana meydana bakan ferah salonu, şöminesi ve güler yüzlü servisi ile keyifli bir akşam geçirilecek bir mekân...

Özel mekan Mustafa Paşa mevkiinde bir müze ev

Büyük Sinasos Konağı... Mübadele öncesi, Rum bir aileye ait olan, yerin altındaki dehlizleriyle, insanı şaşırtan bu evi mutlaka ziyaret edip şimdiki sahibi Sibel Hanım’ın, tüm tarihimize sahip çıkan el yapımı bebeklerini görmelisiniz. Hele yanınızda bir çocuk varsa kesinlikle bayılacak...

Balon turu: Anlatılmaz yaşanır. Peribacalarının yanına inip boylu boyunca yeniden yükselmek tarifsiz.

Pilotumuz Halis Aydoğan, bizi tam anlamıyla rüya alemine uçurdu.

Hava durumu: Aman benim yaptığım hatayı yapmayın,

Kapadokya her mevsim geceleri soğuk bir coğrafya, unutmayın! Hele 23 Nisan haftası, gündüz bile 5-6 derece civarındaydı. İlk gittiğimiz gün, son derece güneşliydi sonra birden inanılmaz bir dolu yağdı ve bir anda her yer kar yağmış gibi bembeyaz oldu. Daha önce böyle bir şey görmemiştim. Bu manzarayı gören, kar yağmış olduğuna yemin edebilir. Hava çok değişken, birden çok sıcak olup birden buz kesebiliyor. Her daim şemsiye ile dolaşmak şart. Ben 3 kere şemsiye satın almak zorunda kaldım. Her seferinde havaya kanıp, şemsiyeyi arabada bıraktım ve yağmura yakalandım. Tabii bunu bilen satıcılar her köşede şemsiye sattığı için, çok sorun yaşamıyorsunuz. Günlük gezi planınızı gökyüzüne bakarak yapın. Ne tarafta gökyüzü mavi ise dümeni o yöne kırın. Mayıs-Haziran, en ideal seyahat zamanı. Gündüzleri, çok sıcakta kayalıklara tırmanmak bunaltıcı olabilir. Gece ise her daim serin. Yaz aylarında bile bavula mutlaka akşam serinliği için bir şeyler koymak şart.

Kültür yapısı: İnsanların yüzüne bakınca, çok kültürlü bir mirasa sahip olmalarından kaynaklanan, hoş görülü ifadelerini hemen tanıyorsunuz. Çavuşin köyünde, hıristiyanlığın ilk yayıldığı kiliselerden birinin önünde, meyve suyu satarak geçimini sağlayan bir müslüman kadın bana taze yaptığı, musevi kültürüne ait olan “hamursuz” ikram etti. Tüm dinlerin bir arada nefes aldığı bu vadide ben de, bir gün tüm ülkemin bu anlayışa kavuşması için dua ettim.

Çocuklu aileler: Bana sorarsanız, çok küçük çocuklar için zor bir bölge Kapadokya. Eğer kolay yorulmayan, gezmeyi seven ve pek mızmızlanmayan çocuklarınız varsa, 8-9 yaşından itibaren, bu geziyi planlayabilirsiniz. Derin vadilere inip, peri bacalarına tırmanacağınız için, küçük çocukla zorlanabilirsiniz. Turistler, tırmanma sopalarıyla filan geliyorlar ve ne yaş ne de bedensel engel tanımadan bu büyülü coğrafyanın, her köşesini keşfe çıkıyorlar.

Çocuklular için bir uyarı daha; balon gezisi düşünüyorsanız, 6 yaş altı alınmıyor. Zaten sepetin derinliği 1 metre civarı. Tekrar söylüyorum, Kapadokya gezisine çıkacağınız çocuk, hiç değilse ilkokul üçüncü sınıf öğrencisi olmalı.

Alışveriş: Avanos ziyareti sırasında, çömlekçilere mutlaka gidin, hatta çömlek yapmayı deneyin derim. Sadece beş dakikanızı alacak bu deneyim çok hoşunuza gidecek. Ada, o kadar zevk aldı ki, yaptığı çömlek henüz ıslak olduğu için, uçakta, elinde taşıyarak İstanbul’a getirdi. Çömlekçilerde, el yapımı nefis ürünler var. Ayrıca, toprak pişirme kaplarında yapılan yemek sahiden çok güzel oluyor. Ben, bir kutu kap-kacakla eve döndüğümü itiraf etmeliyim. Kapadokya “onyx” cenneti. Taştan objeler her yerde ve çok ucuza satılıyor. Uçhisar’a giden yolda, Güvercinlik vadisine bakan tepeden güvercinlere yem atarken, hemen yanınızda el işleri satan teyzenin tezgahına da bir göz atın. Ben, doğal taşlarla ördüğü bileklikleri bayılarak takıyorum ve her gören nerden aldığımı soruyor. Bu el işi bileklikler çok da güzel hediyelik oluyor. Üstelik, 10 lira... Aynı yerde,yine el işiyle bezenmiş nazar boncukları satılıyor. Benim gibi, nazar boncuğu aşıklarının kaçırmaması gerek. Tam ortada, nazar boncuklarıyla süslenmiş bir ağaç var. Siz de yerli-yabancı tüm turistler gibi önünde anı fotoğrafı çektirmek için sıraya gireceksiniz, emin olun. Uçhisar Kale’sinin yanında, kuru yemişçilerde harika kuru meyveler bulunuyor. Yine aynı yerde renk renk örtü satan dükkanlar var. Ben “Tokat Taş Baskı” çok sevdiğim için, tercihimi onlardan yana kullandım.



Yarın: Adım-Adım Kapadokya...

DİĞER YENİ YAZILAR