Gazete Vatan Logo

Benim bile çözemediğim, ruh doktorlarına anlatamadığım bir sürü şey var hayatımda (1)

"Sayın Bakanım" dizisindeki müsteşar rolüyle yine harikalar yaratan Haluk Bilginer tiyatroyu da unutmadı. Moliere'in "Cimri" adlı oyununu Oyun Atölyesi'nde sergileyen Bilginer bu röportajda hiç de cimri davranmadı. Çocuk doğurma arzusundan aşka, erkeklerin zayıflığından İngilizler'in yeteneksizliğine kadar "dokundurmadığı" konu kalmadı

* Uzun yıllar İngiltere'de yaşadınız. Kaç yaşında gittiniz?
23 yaşımda. Okul Haziran'da bitti Ağustos'ta gittim. Bir yıl dil öğrenip ve ileri tiyatro öğrenimi gördüm. Yüksek lisans yaptım. Bitirir bitirmez hemen iş teklifi geldi. Öğrenciyken hamallık, garsonluk, temizleyicilik, tezgâhtarlık dahil her işi yaptım. Okuldan sonra iş teklifi gelmeseydi hemen dönerdim Türkiye'ye ama düşündüğümden daha uzun kaldım.

* Ama sonra, orada başarı elde etmenize rağmen geri döndünüz. İngiltere'de bir televizyon dizisinde oynayıp ün kazanacak kadar mükemmel İngilizce konuşuyorsunuz. Herkesin kabul ettiği büyük bir yeteneğe sahipsiniz. Bu özelliklerle dünyaya açılmak yerine neden Türkiye'ye kapanma kararı verdiniz?
Karıma aşık oldum. Aşktan daha güzel ne olabilir ki.

* Peki ama niye evrensel bir kariyer ihtirasından vazgeçtiniz?
"Kalsaydın dünya yıldızı olabilirdin ne aşkı ya" diyebilirsiniz ama ben İngiltere'de çok parlak biri oldum zaten. Orada sizden beklenen sadece çıkıp oyununuzu iyi oynamanız. Çıkarsınız oynarsınız, eğer aynı katta değilse soyunma odanız ya da aynı pub'da içmiyorsanız, bir ay hiç konuşmadan, karşılaşmadan aynı oyunda oynarsınız diğerleriyle. Bu tiyatro değil, bu gösteri sanatı. Benim derdim oyuncu olabilmek, oyuncu olmak için bana nerede fırsat veriliyorsa orada olurum. Orada oyuncu olamazsınız.

* Dünyadaki o korkunç rekabet sizi ürkütmüş olabilir mi? Aşkı, bir çekingenliğin mazereti olarak kullanıyor olabilir misiniz?
Asla korkulacak bir şey yok Kendimize o dünyalarda çok güvenmeliyiz. Türk olmamız, Yugoslav olmamız bir İngiliz veya Amerikalı oyuncudan daha kötüyüz manasına asla gelmez. Zaman zaman tam tersidir hatta. Ben birçok şeyi İngilizler'den daha iyi yaptığımızı biliyorum, kendi tiyatrom adına konuşuyorum tabii. Hem de onların oyunlarında. Mesela, İngilizler Shakespeare'den uzak durmalı bence.

* Neden?
İngilizler bunu beceremez. Çünkü Akdenizli değiller. Donuklar. Hırçın Kız'ın İngilizler'le ne alâkası olabilir? Tüm İtalyan, Yunan oyunlarında da İngilizler eksik kalır. İngilizler, tepkisini dışarıya göstermeyen bir ruh halindedir. Sahnede de öyle. Halbuki oyunculuk bunun tam tersi. Ve o ruh hali mutlaka oyunculuklarına da yansır. Çok iyi oyuncuların oynadığı bir iki oyunun yarısında çıktım. Gerçek bir insan göremezsiniz İngiltere'de sahnede. Aktör diye bir yaratık vardır... İnsan lazım; onlar zaaflarıyla, sivilceleriyle çıkmazlar seyircinin karşısına. Kafamı yastığa dayadığımda pişman mıyım diye kendime tüm samimiyetimle soruyorum. Ve şu cevabı alıyorum, asla pişman değilim...

Sperm de öldü, geçmiş olsun
* 23 yaşında hiç paranız olmadan mı İngiltere'ye gittiniz?
Babam yaşamam için belli bir para vermişti. Aslında onun sayesinde gittim. Şanslı bir çocuktum. Babam oyuncu olmamı destekliyordu, ki kendisi de oyuncu olmayı çok istemiş. Hem de parasal imkânımız vardı. Sigortacıydı babam. İngiltere'ye gelmişti bir gün. Ben de çok popüler bir dizide oynuyorum ve sokakta beni tanıyorlar, gelip resim istiyorlar. Çok mutlu olmuştu ve "Ayfeeer, oğlumu İngiltere'de tanıyorlar" demişti...

* Sizin çocuğunuz yok değil mi? Bunun eksikliğini yaşıyor musunuz? Çocuğunuz olsun ister miydiniz?
Böyle bir derdim var. Çok isterdim. Tıp erkeklerin doğum yapmasını sağlarsa ben gerçekten birinci olmak istiyorum. Merak edilmeyecek bir şey değil ki bu canım. Kadınlar mucizevi yaratıklar. Aciz kalıyoruz karşınızda. Tamamen benim uydurduğum bir şey var; rahim kıskançlığı diye, Freud'un penis kıskançlığına karşı... Erkeğin birçok davranışını açıklayabiliriz bence rahim kıskınçlığı diye birşey varsa. Erkeklerin üretememe derdi var, yapımız bu. O yüzden kolay öldürüyoruz. O yüzden kadıbı aşağılarız. Kadına olan düşmanlık tamamen bu yüzden bence.

* ABD'de bununla ilgili bir makale yayınlandı...
Biliyorum. Okuyunca heyecanlanıp mutlu oldum, kendi uydurduğum bir tezdi çünkü. Ayrıca artık daha da derin bir şey var, erkeklerin doğumdaki rolü de bitiyor. Kadın kendi hücresinden hamile kalabilecek. Kadında rahim var. Sperm de öldü... Geçmiş olsun... Kendini herşeyin hakimi sanıyor erkek "Hadi be, salak, ne hakimi, sen zavallının tekisin." Erkek iz bırakmak için bir ömür tüketir, kadının hiç böyle bir derdi yoktur. Kadın sadece varolur. Bir şey olmaya çalışmaz. İktidar onun varoluşundadır zaten. Kadın gücünü bilir, erkek yırtınır. Ve erkekler gücünü bilen kadınları beğenir. Ben de öyleyim, bana heyecan vermez başka türlü bir kadın. Aşk heyecanlanmak ve heyecanlandırmak ise hatta hayat buysa, gerisi çok yavan olur.

* Aşkı bu kadar önemsiyor musunuz gerçekten?
Aşkın gözü kördür lafı bilimsel olarak ispatlanmış. Karşıdakinin kötü taraflarını algılaman dumura uğruyor aşık olunca. Duygusal dediğimiz bir şeyin fiziksel olması benim çok ilgimi çekiyor. Aşk niçin önemli diye kendime sorduğumda oyunculuk niye önemliyse ondan cevabını alıyorum. Etkilemek ve etkilenmek Aşk da oyunculuk da bu yüzden önemli benim için.

* Aşık bir erkek için biraz fazla dedikodulu haber çıkmıyor mu hakkınızda?
Kendi seviyemize çekelim, bu sığ dünyamızda rahat edelim duygusu bence. Ne yaptığınla ilgilenmeyip kimle birlikte olduğunla ilgilenmesi tamamen seni rahatsız etmek, önemli olmadığını göstermek için yapılan bir şey. Ayrıca kimi niye ilgilendirir benim hayatım? Çok aşıklardı! Evet, çok aşıklardı, şimdi bir daha aşık oldu... Ne olacak yani...

Devamı

Haberin Devamı