Gazete Vatan Logo

Başını vermeyen şehit

Seyyid Bilal, Sinop’un evliyâlarındandır. Peygamber’in torunu Hazret-i Hüseyin’in soyundan geldiği rivâyet edilir.

Başını vermeyen şehit

İstanbul’un fethi için 675 yılında Sinop’a gelmiştir. Sinop’ta Tekfurun (vali) bir kılıç darbesiyle başı yere düşmüştür ve hemen düşen başını koltuk altına alarak şu anda türbesinin bulunduğu yere kadar yaklaşık 900 metre taşımıştır.

İstanbul’a hareketi

İstanbul M.S. 675’te Ömer İbn-i Abdülaziz tarafından kuşatıldığında Seyyid Bilal, Hz. Muhammed’in İstanbul’un fethin için söylediği ‘İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur’ sözüne nail olmak için Orta Asya’dan gönüllü olarak gelmiştir. Gönüllü savaşçılar birliği ile Karadeniz kıyısından İstanbul’a hareket etmiştir. Hareketi sırasında hava şartları şiddetli bir yağmur ve fırtınaya yakalandılar. Seyyid Bilâl, ellerini semâya doğru kaldırarak gözyaşları içerisinde şöyle yalvardı: ‘Ey içimizi dışımızı bilen yüce Rabbim! Senin büyüklüğünün karşısında küçüldük, kapında kul olduk. Gönlümüzdeki ümitleri bu denizde boğma. Ümitsizliğe düşürüp karanlıkta koyma. Bizleri yalnız bırakma. Her şeyimizle sana emânetiz. Sen ise emâneti en güzel koruyansın!’ Gâziler âmin diyerek ellerini yüzlerine sürerken, gözcünün; ‘Kara göründü’ diye bağırdığı duyuldu. Bunun üzerine Seyyid Bilal şükür secdesine vardı.

Haberin Devamı

Türbeye kadar başsız yürüdü

Seyyid Bilal yanındakilerle beraber Sinop’a vardıklarında dönemin Tekfur’undan izin alarak günü orda geçirmeye çalıştılar. Ancak tekfur gecenin karanlığında bu kararından cayar ve hâince bir baskın düzenler. Çevresi tekfur ve askerleriyle sarılan Seyyid Bilâl düşmanı yararak bu baskından sıyrılmak ister. Seyyid Bilal, çatışmanın en şiddetli anında tekfurun bir kılıç darbesiyle başı, tıpkı Kerbelâ’da ceddi Hz. Hüseyin’in de olduğu gibi gövdesinden ayrılır ve yere düşer. Seyyid Bilal, hemen düşen başını koltuğuna alarak 900 metre yürüyerek şu anda türbesinin bulunduğu yere kadar gelmiştir. Olay o anda orada bulunanlar tarafından hayretle izlenir. İnanılması güç, gerçek dışı görünen bu olay karşısında, dini inancı olan ahali ve tekfur, bu durumdan ürkerek şaşırmış ve çok korkmuştur. Tekfur hemen çatışmayı durdurmuş ve böyle ulu bir kimseyi öldürdüğü için ahali ve uyruklarının gözünde saygınlığını yitireceğini anlayarak yaralı Müslüman savaşçılara iyi davranmış ve şehitlerin İslam gelenek ve göreneklerine göre gömülmesine izin vermiştir.

Haberin Devamı

Kapı eşiğine gömün...

Haftalar ve aylar geçmesine rağmen tekfur, günlerce bu olayın tesirinde kalıp, azâbla kıvranmıştır. Bu duruma dayanamayınca bir gün sarayında din adamlarıyla bir toplantı yaparak hâdisenin yorumunu istedi. Cevâbında kendisine; “Allah’ın çok sevdiği bir kulunu öldürdüğü, onun kerâmet ehli bir kişi olduğu, kendisini affettirmesi gerektiği’ söylenince de, tekfur, Seyyid Bilâl’in mezarının üstüne bir çatı örtülmesini istedi. Kendisinin öldüğü zaman ise kapı eşiğine gömülmesini, bu sûretle onu ziyârete gelenlerin çiğneyerek üzerinden geçmelerini istedi. ‘Belki o zaman affolunurum’ dedi. Vasiyeti istediği gibi yapıldı ve tekfur, Seyyid Bilâl’in kabrinin kapısına defnedildi.