Gazete Vatan Logo

Başbakan Yıldırım: Hiç yakıştıramadığımız simaları görmek bizi şaşırttı

Başbakan Binali Yıldırım, TRT'deki "Başbakan ile Özel Yayın"da gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

Başbakan Yıldırım: Hiç yakıştıramadığımız simaları görmek bizi şaşırttı

Marmara Depremi'nin 17. yılı olduğu belirtilerek değerlendirmesi sorulan Başbakan Yıldırım, 17 yıl önce Marmara havzasını büyük acılara boğan, 20 bin civarında insanın hayatına mal olan büyük bir felaketin yaşandığını hatırlattı.

O günden sonra birçok şeyin değiştiğini, deprem bilincinin geliştiğini ifade eden Başbakan Yıldırım, "Ama 'Bugün tam anlamıyla her türlü depreme karşı her yerde hazır mıyız' sorusunu sorarsanız, buna 'Evet' demek çok kolay değil. Gelişme var, ilerleme var ama bunun daha zaman alacağını söyleyebiliriz." diye konuştu.

FETÖ'nün çökertilmesine yönelik alınan önlemler

FETÖ'nün 15 Temmuz'daki darbe girişiminin ardından açığa alınanlara, tutuklananlara, memuriyetten çıkarılanlara yönelik son rakamların sorulması üzerine Yıldırım, darbe girişimini engellemeye çalışırken 240 kişinin şehit olduğunu, 2 bin 195 kişinin yaralandığını hatırlattı.

Darbe girişimine katılanlardan 36'sının öldürüldüğünü, 49'unun yaralı ele geçirildiğini kaydeden Başbakan Yıldırım, şöyle devam etti:

Haberin Devamı

"Gözaltına alınan, bunlar polis, asker, yargı mensubu, mülki idari amiri, sivil, toplam 40 bin 29. Gözaltı işlemi devam edenler 5 bin 187, tutuklu sayısı 20 bin 355. Aynı zamanda bu FETÖ darbe teşebbüsü dolayısıyla ilan edilen olağanüstü hal kapsamında da bir takım önlemler alındı, bu terör örgütünün çökertilmesine yönelik. Bu bağlamda FETÖ terör örgütünün elinde bulunan sağlık kuruluşlarına, eğitim kuruluşlarına, derneklere, vakıflara el konuldu. Bunların dökümü şöyle: Özel sağlık kurum ve kuruluşları, hastane 35, öğretim kuruluşu sayısı 1061, yurt sayısı 823, kurs, etüt merkezi 223, vakıf sayısı 129, dernek sayısı bin 125, üniversite 15, sendika 19, basınla ilgili dergi, haber ajansı, televizyon 16, radyo sayısı 23, gazete sayısı 45, yayın evleri, dağıtım kanalları 29. Böylece toplam 4 bin 262 kurum ve kuruluş kapatıldı, el konuldu, varlıklarının ilgili kamu kuruluşlarına devri gerçekleştirildi."

"Masum olanlar görevlerinde kalmaya devam edecek"

FETÖ ile ilgili ilişkisi, bağı olan kamu görevlileriyle de ilgili bir takım uygulamaların gerçekleştirildiğini anımsatan Yıldırım, "Kamu kurumlarına ait görevden el çektirilen 79 bin 900, kamu görevinden çıkarılan 5 bin 14 olmak üzere toplam 84 bin 914." bilgisini aktardı.

Haberin Devamı

Görevden el çektirme ve memuriyetten çıkarılmanın birbirinden ayırt edilmesi gerektiğini vurgulayan Başbakan Yıldırım, "Bu açığa alınanlar da inceleniyor. Bunlardan da gerçekten terör örgütüyle ilişkisi olan, terör örgütüyle bir şekilde hareket etmiş olanların memuriyetten çıkarılması süreci de devam edecek. Masum olanlar da görevlerinde kalmaya devam edecek." ifadesini kullandı.

"Böyle bir olağanüstü hal uygulamasına ihtiyaç var"

Alınan tedbirlerin ardından tehlikenin geçip geçmediğinin sorulması üzerine Yıldırım, "Tehlike derken ikiye ayırmak lazım. Bir kere bir darbe teşebbüsü var. Bu darbe teşebbüsü milletimizin, hükümetimizin, Cumhurbaşkanımızın kararlı duruşuyla o gece zaten akamete uğratıldı, başarısızlıkla sonuçlandı. Yani darbe yapmaya kalkanlar darbe yedi ve böylece darbe bastırılmış oldu." dedi.

Haberin Devamı

Yıldırım, ondan sonraki sürecin uzun süreceğini belirterek, şunları kaydetti:

"Burada yılların birikimi, 40 yılın birikimi bir yapıdan bahsediyoruz. Saydam olmayan, kapalı bir örgütten bahsediyoruz. Dolayısıyla burada titiz bir çalışma yapma ihtiyacı var ki biz de onu yapıyoruz. O yüzden biraz zaman alacak bu. Bu darbeyi ortaya çıkaran sebepleri ortadan kaldırmak, yaptığımız çalışma bu. Gelecekte buna benzer bir kalkışmanın, darbenin olmaması için olağanüstü hal ilan edildi ve o olağanüstü hal çerçevesinde de tedbirleri alıyoruz. Baştan söylediğimiz bir şey var vatandaşlarımıza, biz hükümet olarak olağanüstü hali vatandaşlara ilan etmedik, olağanüstü hali kendimize ilan ettik. Vatandaşın yaşamında, hayatında bu darbe girişiminden sonra, başarısız darbe girişiminden sonra herhangi bir şey değişmeyecek, değişmesi gerekmiyor. Değişecek olan terör örgütü tarafından tam anlamıyla kuşatılmış, tüm kılcal damarlarına kadar sirayet etmiş terör örgütünün bu bünyeden çıkarılması, bu virüslerin bünyeden çıkarılması. Onu da biz yapacağız. Onun için böyle bir olağanüstü hal uygulamasına ihtiyaç var."

Haberin Devamı

DARBE TEHLİKESİ GEÇTİ Mİ?

Darbe tehlikesinin geçip geçmediğine yönelik bir soru üzerine Yıldırım, "Uzun vadede yeni bir darbe için, kamuda bir potansiyel oluşmaması bakımından bir temizlik harekatı var. Bu harekat devam edecek. Yoksa 'Yarın silahlı bir darbe girişimi olacak' diye bir ihtimalden söz etmiyoruz, böyle bir öngörümüz yok. Bu konuda gerekli tedbirler alındı." dedi.
Darbenin baş aktörleri niteliğindeki binlerce asker kıyafetindeki terör örgütü mensubunun temizlendiğine işaret eden Yıldırım, "Dolayısıyla sıcak bir darbe girişimi ihtimalinden söz etmiyoruz. Neden söz ediyoruz? Darbeyi bastırdık ama bu darbeye sebep olan, bunun baş aktörü terör örgütünün bağlantıları henüz tamamıyla ortaya çıkmış ve bunlar tehlike olmaktan çıkarılmış değil, bundan bahsediyoruz." değerlendirmesini yaptı.
15 Temmuz günü ve sonrasında geçen süre hatırlatılarak, "Siyasi bağlantılara yönelik yakın tarihte somut bir durum görülebilir mi?" sorusu üzerine Yıldırım, darbe girişiminin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısı, kendilerinin ve halkın kararlı duruşuyla bastırıldığını söyledi.
Çağrıyla beraber vatandaşların meydanlara indiğini, tanklara, mermilere göğsünü gerdiğini aktaran Başbakan Yıldırım, şöyle devam etti:
"Darbeciler hiç beklemedikleri bir dirençle karşılaştılar ve bütün oyunları bozuldu. Vatandaş görevini yaptı, bundan sonra görev kimin? Bizim. Biz de görevimizi yapıyoruz. Ne yaptık? Aynı gece savcıları hemen harekete geçirdik, savcılar suçüstü olanları gözaltına aldılar, tutuklamalar başladı. Şimdi ifadeleri alınıyor, ifadeler alındıkça yeni bağlantılar ortaya çıkıyor, onlara doğru gidiyorlar. Bu böyle çorap söküğü gibi gelecek, nereye kadar gidecekse gidecek. 'Şurada dursun, buraya dokunmayalım' şeklinde bir telkinimiz olamaz. Yargı bağımsız bir şekilde görevini yapmaya devam edecek. Biz de onların görevini yapması için ihtiyacı olan şeyleri yapacağız. Önlerini tıkamak değil, engellemek değil. 'Ben şu adamı almak istiyorum', polise talep edecek, polis alıp gelecek. Eğer orada bir aksaklık yaşanıyorsa burada bizim devreye girip zorlukları aşmamız lazım. Onun dışında bir rolümüz yargıyla ilgili şu anda yok."
Yıldırım, girişimin siyasetle ilgili boyutu konusunda henüz ortaya çıkmış bir şey olmadığını belirterek, "Dedikodular olabilir ama biz buna amel edemeyiz. Bizim somut belgeye, bilgiye dayalı bir şey söylememiz lazım." diye konuştu.
Yargılama sürecine ilişkin yorum yapmanın kendilerine yakışmayacağını vurgulayan Yıldırım, FETÖ'nün saydam değil, kapalı bir yapı olduğuna dikkati çekti. Bu nedenle her gün yeni bir şeyler çıktığını ifade eden Yıldırım, "O bakımdan çok iddialı konuşmanın bir faydası yok, 'şuraya gider, buraya gider' diye. Her yere gidebilir, bütün ihtimaller masada, savcılarımız, hakimlerimiz değerlendiriyor. Delillere, itiraflara eriştikçe yeni yeni boyutlar kazanıyor." sözlerine yer verdi.
"Vatandaş, 'Siz kıvılcımı çaktınız, iş bende' dedi"
Başbakan Yıldırım, "Bu süreçte sizi en çok şaşırtan şey ne oldu?" sorusunu yanıtlarken de "Bizi şaşırtan şu oldu, en başta Sayın Cumhurbaşkanımızın ve bizim bu darbeyle ilgili duruşumuz çok netti. 'Bu işin ucunda ölüm de olsa biz buradan dönmeyeceğiz, bunlara pabuç bırakmayacağız' dedik. Bu kararlılığın hemen ardından vatandaşın meydanları doldurması, 'İş bizde' demesi beni çok şaşırttı." açıklamasını yaptı.
Bunun Türkiye'deki darbe girişimlerinde hiç rastlanılmayan bir durum olduğunu vurgulayan Yıldırım, şu değerlendirmede bulundu:
"Bir gün önce rahmetli Menderes'i yüzbinler karşılarken, darbe günü tıs yok. 12 Eylül öyle, diğerleri öyle. Ama bu sefer başka bir şey oldu. Vatandaş, 'Tamam siz kıvılcımı çaktınız, iş bende' dedi, sahip çıktı. Bu darbecilerin hiç ama hiç hesap edemediği bir şeydi. Bu bir kere çok gururlandığımız bir şey. Bizim yeri geldiğinde ideolojilerimizi, siyasi görüşlerimizi nasıl bir kenara bıraktığımızı, bayrak için, gelecek için, istiklal için nasıl kenetlendiğimizi gösterdi. Bu konuda toplumda bir umutsuzluk vardı, 'Eskisi gibi bir beraber olamıyoruz, en temel konularda bile birbirimizden ayrışıyoruz. Bu Türkiye'nin geleneksel duruşuna uygun değil' diye çok eleştiri vardı. Hele hele gençler için 'Gençler çok apolitik' diye ağır eleştiriler varken, biz gençleri en önde gördük. Kadınlar... Erkekler kadar kadınlar da oradaydı. Doğrusu ben buna ilk anda çok şaşırdım ama bir o kadar da gururlandım."
Girişim sonrası kendilerini şaşırtan başka olaylara da değinen Yıldırım, "Bu da mı bunlarlaydı diyecek olaylar da gördük. Hiç ummadığımız, tahmin etmediğimiz, yakıştıramadığımız simaların da maalesef bu örgüt tarafından zehirlendiğini, akıllarının teslim alındığını gördük." ifadelerine yer verdi.
Halkın verdiği mücadelenin tam bir kahramanlık hikayesi olduğuna vurgu yapan Yıldırım, her şehidin müthiş bir efsanesi olduğunu dile getirdi.
Her gazinin de çok gurur verici öyküsü olduğunu belirten Yıldırım, ziyaret ettiği gazi ve şehit evlerinde çok etkileyici hikayeler dinlediğini söyledi.
"Siyasetteki uzlaşma devam edecek mi?"
Başbakan Yıldırım, darbe girişimi sonrası siyasi partiler arasında yaşanan birlik ve beraberliğin devam etmesi için ne tür çabalar gösterileceğinin sorulması üzerine de, görünenin dışında CHP ve MHP liderleriyle zaman zaman paylaşımlarının olduğunu aktardı.
Olayın olduğu gece kendilerinin durum tespiti yapmaya çalıştıkları sırada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun kendisini aradığını bildiren Yıldırım, "İlk aradıklarında görüşemedim ama daha sonra ben ilk açıklamayı yapınca bir televizyon kanalına, ondan sonra hemen arayıp ikisiyle de görüştüm ve orada çok net bir şekilde 'Bu kabul edilebilir bir şey değil, biz demokrasiden yanayız, hükümetin tutumunu destekliyoruz' diye açık bir şekilde, tereddüte mahal vermeden desteklerini ifade ettiler." dedi.
Yıldırım, kendisinin de durumun parti meselesinin önünde bir durum olduğunu ve hep birlikte meydanlara inilmesi gerektiğini söylediğini ifade ederek, şöyle dedi:
"Tabii bu oluşan birliktelik daha sonra devam etti. Nasıl devam etti? Biz onları davet ettik, bu konunun detaylarını anlattık, darbe nasıl gelişti, neler yapıldı, o karanlık geceyi anlattık. Ondan sonra yapmamız gereken işleri anlattık, OHAL ile ilgili bilgi verdik, desteklerini istedik. Daha sonra biz de iadeyi ziyaret yaptık, orada da kaygılarını, düşüncelerini bütün detaylarıyla öğrenme fırsatı bulduk. Malum o ara Cumhurbaşkanımız bizleri davet etti, üç partinin genel başkanını, orada da bu konuları konuştuk. Sonra artık bu Yenikapı sürecine taşındı.
Yenikapı'da da yine CHP, MHP, AK Parti Genel Başkanı olarak ben Cumhurbaşkanımızın davetine icabet ettik, orada zaten birlik, beraberlik, tek Türkiye, tek bayrak, tek vatan, tek devlet ülküsü doruğa ulaştı, dünya şaşırdı. İstanbul'da 5 milyon, bütün Türkiye'de 10 milyon aynı saatlerde herkes birbiriyle kenetlendi. Orada söylediğim bir şey var, 'Bu birlikteliği gözümüz gibi koruyacağız. Bu uzlaşma kültürünü devam ettireceğiz' dedik. Bu noktada herhangi bir tereddütümüz yok, devam ettireceğiz. Her yapacağımız önemli işte, alacağımız önemli kararlarda muhalefet partilerimizin genel başkanlarıyla başlattığımız diyaloğu sürdüreceğiz, konuşacağız. Her konuda anlaşmamız beklenemez, anlaşamayacağımız konular olabilir ama uzlaşabileceklerimiz de olabilir. Uzlaşacağımız konuları en azından konuşup, görüşüp, uzlaşamayacağımız konularla ilgili de detaylı bilgi aktarımı... Bu süreci bu şekilde sürdüreceğiz."
Van'daki terör saldırısına ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Yıldırım, şunları kaydetti:
"Görüyorsunuz, FETÖ bırakıyor, bölücü terör örgütü vardiyayı devralıyor. Terör örgütleri boş durmuyor yani bu üst aklın bir elinde FETÖ, bir elinde BTÖ var. Biri oynatıyor öbürünü yedeğe alıyor, öbürünü alıyor bunu koyuyor. Bunlar işte sözde 'Kürtlerin sorunlarını çözeceğiz' diye yola çıkıyorlar ama Kürtleri öldürüyorlar. En büyük zulmü de Kürtlere veriyorlar. Dolayısıyla PKK'nın, 'Kürt sorunu' diye bir sorunu yok. Kürtlerin, Kürt vatandaşlarımızın PKK sorunu var ama bunu da çözeceğiz. Bu terör gruplarını, Kürt vatandaşlarımızla aramızdan çıkaracağız. Ne yaparlarsa yapsınlar, biraz acı çekeceğiz ama işin sonunda bunların da defterini düreceğiz. Bundan milletimiz emin olabilir. Nasıl FETÖ'yü çökerttiysek bunları da çökerteceğiz."
"Bunların hepsi incelenecek, ortaya çıkacak"
"FETÖ ve PKK arasında bir ilişkinin de olabileceğinin işaretlerini görüyoruz." denilmesi üzerine Yıldırım, "Var, bu sır değil. Konuşmalardan, istihbarat raporlarından ortaya çıkıyor. Darbeden önce de bir araya gelmişler, sonra da bir araya gelmişler. Birtakım aralarında işler de kararlaştırmışlar." dedi.
Başbakan Yıldırım'a, Kandil ve özellikle örgütün elebaşlarını ele geçirmeye yönelik operasyonların, bombalamaların önüne FETÖ tarafından geçildiğiyle ilgili bazı haberler çıktığı hatırlatıldı.
Bunun üzerine Yıldırım, "Şimdi tabii asker içinde bu yapının çok etkin olduğunu özellikle o bölgede terörle mücadele, 15 Temmuz öncesinde görevli olanların FETÖ darbe teşebbüsünde başrolde olduklarını gördük. Hal böyle olunca geriye doğru değerlendirme yapıp, 'Acaba oradaki operasyonlarda, terörle mücadelede doğru işler yaptılar mı, yapmadılar mı?' Bu soru gündeme geliyor, bunların da hepsi incelenecek, ortaya çıkacak." değerlendirmesini yaptı.
MİNİ ANAYASA PAKETİ
Mini anayasa paketine ilişkin soru üzerine Yıldırım, üç parti genel başkanı olarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a gerçekleştirdikleri ziyarette Anayasa'daki darbeyle ilgili bazı sorunlu maddelerin ve üç partinin anlaştığı diğer konuların değerlendirilmesinin kararlaştırıldığını anımsattı.
Bu kapsamda oluşturulan çalışma gruplarının toplantılar yapmaya başladığını anlatan Yıldırım, üç partinin tamamen hemfikir olduğu veya iki partinin hemfikir olduğu diğerinin ise ayrı düştüğü konular bulunduğunu söyledi. Çalışma gruplarının ortak konuları ve tam mutabakat sağlanmayan konuları belirleyeceğini ifade eden Yıldırım, çalışmaya son şeklini genel başkanların vereceğini dile getirdi.
Yıldırım, "Bu şekilde yapacağımız değişiklikler için referandum ihtiyacı yok. Meclis'te yeterince sayı olduğu için orada kabul edilince yürürlüğe girmiş olacak. Ancak bu tam anlamıyla yeni bir anayasa yapmak demek değil. Bu acil olan, sıkıntılı olan konuları çözecek bir acil mini paket. Bunu yapmakla bütün partilerin, öteden beri gündemlerinde olan yeni sivil anayasa, darbe sonrası yapılmış olan değil de tamamen Meclis iradesiyle yapılmış sivil anayasa hedefi ve düşüncesi ortadan kalkmış olmuyor. O da devam edecek. O biraz daha uzun bir süreçte gerçekleşecek konu. Önümüzdeki herhalde birkaç toplantı sonrası hangi maddelerde uzlaşacakları ortaya çıkacak. Maddeleri şu anda söyleme şansımız yok, çalışma devam ediyor." ifadelerini kulandı.
"Ordu zayıflamıyor aksine güçleniyor"
TSK'da yapılan yeni düzenlemeye ilişkin biraz daha ayrıntı istenmesi ve düzenlemelerin orduyu zayıflatıp zayıflatmadığının sorulması üzerine Yıldırım, "Ordu zayıflamıyor aksine güçleniyor." dedi.
Genelkurmay Başkanlığının şu anda asli işinin yanı sıra binaların bakımı, onarımı, lojistik hizmetleri, tersane, fabrika, hastane gibi bir sürü tali işlerle de uğraştığına dikkati çeken Yıldırım, yeni yapılanmada bu tip yan işlerin Milli Savunma Bakanlığına verildiğine işaret etti.
Askerin, savunma önlemleri, personelin yetkinliği, silah vesaire gibi ihtiyaçların güncellenmesi, eğitim, donanım ve savaş zamanı herhangi bir zaafiyetin yaşanmaması için gerekenlerin yapılması gibi işlerine devam edeceğini söyleyen Yıldırım, kuvvet komutanlıklarının asli işlerini yine Genelkurmay Başkanlığıyla yapacağını ancak personel, lojistik ve idari işler gibi konularda Milli Savunma Bakanlığının bağlısı olarak görev yapacağını anlattı.
"Asker-sivil ilişkilerinde eşitleme oluyor"
Yapılan önemli değişikliklerden birinin Milli Savunma Bakanlığının yeniden yapılandırılması olduğuna dikkati çeken Yıldırım, eskiden Bakanlığın personelini Genelkurmay Başkanlığının verdiğini ve kendi seçtiği personelinin bulunmadığını hatırlattı.
Yeni yapılanmada müsteşarın sivil, onun dışındakilerin ise görevin tanımı ve durumuna göre sivil ya da asker olabileceğini söyleyen Yıldırım, şunları kaydetti:
"Ancak asker-sivil ilişkilerinde eşitleme oluyor. Bir daire başkanı sivil, diğeri askerse, asker olanın sivil üzerinde bir üstünlüğü yok. İkisi de daire başkanı. Yani sivil ile askerler bir anlamda rütbe eşitliğine sahip oluyor. Sizin bahsettiğiniz Pentagon veya NATO sisteminde o var. Müsteşar mesela orgenerali temsil ediyor. Bir daire başkanı Genelkurmayda tuğgeneral ise buradaki sivil daire başkanına tekabül ediyor, genel müdür, tümgeneral seviyesine tekabül ediyor. Böyle bir kademelendirme yapılıyor. Orada da hiyerarşide sürtüşme ortadan kalkmış oluyor. Şimdiki yapıda pozisyon olarak, askerler ve arkasından siviller geliyor."
İstihbaratın yeniden yapılanması
İstihbarat kurumlarına ilişkin yeni düzenlemenin sorulması üzerine de Yıldırım, çalışmaların devam ettiğine işaret etti.
Türkiye'de MİT, Emniyet, Jandarma ve diğer bazı kurumların istihbarat faaliyeti yürüttüğünü, bunlara bir çekidüzen verilmesi gerektiğini söyleyen Yıldırım, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bugünün ihtiyacı iç istihbaratı tek elde toplamak. Dış istihbaratı Milli İstihbarat Teşkilatı esas itibarıyla devam ettirecek ama Milli İstihbaratın iç istihbarata da uzantısı var, ilişkisi var. Benzer şekilde iç istihbaratın dışarıyla da ilişkisi var. Bu iki yapı... Belki askere de sadece personel tahkikatı yapmak şartıyla bir istihbarat birimi kurulacak. Bu ne demek, yani gerek askere alınacak personel için gerekse askere alındıktan sonra terfi edecek veya görev yeri değiştirilecekler için personelin incelenmesi, tahkik edilmesi, herhangi bir yanlış yapılanma var mı, örgütsel bir gelişim var mı....Yani 40 yıl olmuş, Genelkurmay Başkanının, kuvvet komutanlarının neredeyse alıp verdiği nefes kadar yakın olan insanlar darbe yaptılar.
Böyle bir durum bir daha yaşanmaması için personel tahkikatıyla sınırlı bir istihbarat birimi de asker için de kurulabilir. Bu da Milli Savunma kanalıyla olabilir. Bütün bunlar, orada istihbarat burada istihbarat, bunlar nasıl birbiriyle uyumlu çalışacak? Bunların tepesinde bir Milli İstihbarat Koordinasyon Başkanlığı olacak. Bir çatı örgüt olacak. Bu çatı örgüt, bunların birbirlerinin alanlarına girip rekabet etmeleri veya zafiyet oluşmaması için böyle bir düzenleme ihtiyacı var. "
Bu konudaki çalışmaların sürdüğünü, kurumlardan da görüşlerin alındığını aktaran Binali Yıldırım, "Yakın zamanda olgunlaşacak." dedi.
"Bu kurumun başına müsteşar seviyesinde bir atama mı olacak?" sorusu üzerine ise Yıldırım, bu konunun henüz belli olmadığını kaydetti.
"BUNUN İZAHINI KİMSE YAPAMIYOR"
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi hatırlatılarak, "Bu kadarını beklemedikleri için mi görmemişler yoksa 'YAŞ'ta temizleriz.' diye mi beklemişler, askerin bu konuda savunması nedir?" sorusu üzerine Yıldırım, "Tabii burada bir şaşkınlık var. Doğrusunu isterseniz bunun izahatını kimse yapamıyor. 'Asker bu konuda yetersiz, gerekli tedbirleri almadı.' demekle sorunu çözemiyoruz. Benzeri sivilde de var." ifadelerini kullandı.
Bu durumun örgütün yapılanma modelinden kaynaklandığına dikkati çeken Yıldırım, "Kapalı bir yapı ve siz hiçbir şeyi son ana kadar hissedemiyorsunuz. Size, 'Tutuklandınız komutanım' diyor. 'Ne diyorsun, 1 Nisan şakası mı bu'... Ama şaka değil bunu maalesef yaşadık. Bu, birden bire gelişen bir şey değil, 40 yılın ürünü. Benim yorumum, bu, fazla özgüvenden kaynaklanıyor. 'Kardeşim bunlar kim bize böyle ayar çekecekler.' diye aşırı bir özgüvenden de kaynaklanmış olabilir." değerlendirmesini yaptı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın FETÖ tehlikesini her platformda dile getirdiğinin hatırlatılması üzerine Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Cumhurbaşkanımız, 17 Aralık'tan sonra özellikle 'Kardeşim bu bir darbe girişimidir, bu bir milli güvenlik meselesidir, bu Türkiye'nin beka meselesidir. Bu işi yolsuzluk gibi bir konuya indirgemek yanlıştır.' diye avazı çıktığı kadar bağırdı. Ne kadar insan buna kulak verdi, soruyorum. Eğer o günlerde muhalefet partilerimiz de dahil herkes bu işin ciddiyetini aynı derecede kavrasaydı, aynı duruşu sergileseydi, buna Silahlı Kuvvetlerimiz ve bütün kurumlarımız dahil bugünlere gelmezdik. Bunu kesin söyleyebiliriz. Ama maalesef gel gör ki o da günlük siyasetin gürültüsüyle arada kayboldu gitti."
"Kendi içimizde bile bu durumu tam anlamıyla kavrayamadık." diyen Yıldırım, "Çok abartıyoruz." diyenlerin bile olduğunu belirtti. Yıldırım, gelinen noktada durumun söylenenlerden daha vahim olduğunu vurguladı.
"İstihbaralar birleştiriliyor"
İstihbarattaki yeniden yapılanmaya işaret edilerek, "İç istihbarat yeni bir yapılanma mı olacak?" sorusuna Yıldırım, "Bir tarafta MİT, bir tarafta iç istihbarat. Tabii emniyet, jandarma vesaire hepsinin dahil olduğu birleştirilmiş bir istihbarat servisi haline dönüştürülüyor. Bu, muhtemelen İçişleri Bakanlığına bağlı olarak faaliyet gösterecek. Bu yapı, hepsi birlikte Cumhurbaşkanlığına bağlanabilir, Başbakanlıkta kalabilir. En uygun model neyse onu belirlemiş olacağız ama tercihen Cumhurbaşkanlığında olması daha doğru, devletin başı olarak." karşılığını verdi.
"Dinlemeleri yapanları kim dinleyecek?"
İstihbarat kuruluşlarıyla ilgili en önemli konunun, bütün birimleri bir yerde toplamamak olduğunu kaydeden Yıldırım, içerideki ve dışarıdaki istihbaratın aynı elde toplanmasının istihbarat zaafiyeti de oluşturabileceğini belirtti.
Bu yüzden böyle bir yapılanmaya gidilmesi gerektiğinin altını çizen Yıldırım, ikinci önemli konunun ise istihbaratta denetleme mekanizması olduğunu ifade etti.
Dinleme konusunun gelişmiş ülkelerde de tartışılan konular arasında yer aldığını vurgulayan Yıldırım, "Tamam, dinleme lazım. Suçu önlemek, ülkenin güvenliği için istihbarat toplamak lazım ama istihbarat yapanları, dinlemeleri yapanları kim dinleyecek? Bunlar doğru iş yapıyor mu yoksa bunu kötüye mi kullanıyor? İşte bu sorunun cevabı da bir koordinasyon ve kontrol mekanizmasından geçiyor." değerlendirmesini yaptı.
"Bütün mahkumları kapsamıyor"
Yıldırım, kanun hükmünde kararname kapsamında getirilen düzenlemeye işaret edilerek "Şartlı salıverilmenin temel gerekçesi nedir?" sorusu üzerine, şunları söyledi:
"Malum bu yapıyla beraber hapishanelerimizdeki kapasite kullanımı yüzde 100'ün üzerine çıktı. Yani 100 bin civarında hapishane kapasitesi var. Şu anda gözaltı, tutuklu sayısı 200 bini geçti. İki katından fazla. Bu bir. İkincisi de bu bir af değil. Bunu net bir şekilde söyleyelim. 'Hapishanelerde yeterli yatak yok, kapasite yok, boşaltalım da yenilere yer açalım.' diye bir af değil. Buradaki mekanizma çok basit, diyelim ki bugünkü infaz usulüne göre suçlarının üçte ikisini çekenler, eğer tahliyelerine 1 yıl kalmışsa şartlı bırakılabiliyorlar. Bu düzenlemeyle birlikte üçte ikisi değil de suçunun yarısını çekti, kalan süresi de iki yıl ve altı, bunu bırakabiliyoruz, şartlı şekilde salıveriyoruz. Olay bu. Ama bu bütün mahkumları kapsamıyor."
Düzenlemeden yararlanma kriterlerini de değinen Yıldırım, kasten adam öldürme, alt soya, üst soya, eşe, kardeşe veya beden ya da ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişilere karşı işlenen kasten yaralama sebebiyle ağırlaştırılmış yaralama suçu, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlara yani cinsel suçlar, özel hayata ve hayatın gizli alanına yönelik suçlar, uyuşturucu ve uyarıcı madde imalatı, ticareti yapanlar, devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı işlenmiş suçlar, Terörle Mücadele Kanunu'na göre işlenmiş suçlardan hüküm giyenlerin düzenlemeden yararlanamadığını anımsattı.
"Belki vatandaşın kafasını karıştıran bir şey de var. Kimler yararlanacak? 1 Temmuz öncesi. 15 Temmuz sonrası yok. 1 Temmuz öncesi itibarıyla hükümlü olanlar bu uygulamaya tabi olacak. 1 Temmuz'dan sonra bu geçerli değil." diyen Başbakan Yıldırım, uygulamanın geçici olduğunu, bu şekilde 38 bin civarında mahkumun şartlı olarak erken tahliyesinin yapılacağını ifade etti.
"Pilot ihtiyacı var"
Yayınlanan kanun hükmünde kararnameyle Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilen personelin görevine tekrar dönebileceği ifade edilerek ve buna ilişkin sayılar ve koşulların belli olup olmadığını sorulması üzerine Yıldırım, şunları kaydetti:
"Malum pilotlar içinde bu yapı çok faal. Bu şekilde zannediyorum 265 civarında asker pilot çıkarıldı, askerlikten ihraç edildi. Tabii burada bir pilot ihtiyacı var. Bu pilot ihtiyacı da bugünden yarına halledilecek bir iş değil. Bunların birçok ağır kursları var. O kurslardan geçmeleri lazım. Zaman alıyor. Bir yandan tabii yeni pilotlar alınmaya başlanacak, yenileri gelecek ama gelinceye kadar daha önce Silahlı Kuvvetlerden ayrılmış olanların dönmesinin yolunu açtık. İsterlerse sivil hayata geçmiş olan pilotlar tekrar birliklerine dönebilecekler. Tabii dönerken de FETÖ'cüler dönmeyecek, tabiatıyla onların zulmünden dolayı bırakmış olanlar bundan yararlanacak.
İkincisi de askerlikte 16 yılı tamamlayanlar, hiçbir şarta bağlı olmadan ayrılabiliyorlar. Bu, zannediyorum 18 yıla uzatıldı. Yani erken gidemeyecekler, 'Benim işim bitti, hadi eyvallah.' diyemeyecek, yenileri gelinceye kadar iki yıl daha kalacaklar. Ancak bunların ücret durumlarında da iyileştirmeler yapılıyor. Son 14 yılda havacılıkta Türkiye adeta destanlar yazdı. Dolayısıyla askerden sivil hayata çok geçiş oldu. Şimdi orada belirleyici olan da ücret. Ücret burada da iyileşince hem gidenler gitmekten vazgeçecek hem de dışarıda olanlar da gelip tekrar çalışmaya başlayacak."
"BİZE ÖMER HALİSDEMİRLER LAZIM"
Özel harekat için alınacak polis adaylarında ne gibi şartlar aranacağı sorusu üzerine Yıldırım, "10 bin yeni özel harekatçı alınması için karar alındı. Bunların şartları belli ama burada asıl belirleyici şu; zor şartlara karşı dayanıklı olacak, vatan sevgisi olacak. Bize Ömer Halisdemirler lazım. Ömer Halisdemir gibi yürekli, aslan gibi delikanlılara ihtiyacımız var. Hem bölücü terör örgütüne karşı hem de buna benzer teşebbüslere karşı gözünü kırpmadan gerekirse öldürecek, gerekirse şehit olacak, ülkesini, vatanını, milletini, bayrağını seven gençler lazım." ifadelerini kullandı.
Yıldırım, alımlar KPSS ile yapılmayacağı için "Taraftarlarınızı buralara dolduracaksınız." diye tenkitlerle karşılaştıklarını ancak bunun sıradan bir iş olmadığını, işin içinde ölüm olduğunu belirtti. Geçmişte bu konuda KPSS ile alım yapılacağının söylendiğini, 5 bin kişi alınacağının duyurulduğunu ancak 3 bin kişinin zor bulunduğunu ifade eden Yıldırım, bu adayların yarısının da spor ve mülakatta elendiğini anımsattı.
"Belirleyici şartlardan biri de hiçbir partiye üye olmamak"
Sıradan bir iş için alım yapılmayacağını vurgulayan Yıldırım, şöyle konuştu:
"Hani, bilgisiyle, çok okumuş, çok test çözmüş adam değil, fiziğiyle, sağlığıyla her şeyiyle özel seçilmesi gereken insanlar bunlar. Kimse merak etmesin. En belirleyici şartlardan biri de hiçbir partiye üye olmamak. 'Siyaset burada işleyecek mi?' falan diye sorular akla gelebilir. Keşke olabilse de 10 bin kişi yerine 25 bin kişi gelse de onlar arasından seçsek. Ben 10 bin kişiyi de ilk çağrıda toplayabileceklerini düşünmüyorum. Burada birkaç sefer tekrarlanması gerekecek. Bu, 'Vatan ve millet için, ben bu terörle mücadele ederim, bunun için gözümü kırpmadan şehit olmaya varım.' diyen gençlerimiz için önemli bir imkandır. Gençlerimizin bir kez daha bu darbe girişiminde ne kadar vatanını, milletini sevdiğini gördük. Gençlere haksızlık ediliyordu. Orada, burada, internette sosyal medyada 'Memleket meseleleriyle uğraşmıyorlar.' diyenler, maalesef yanıldıklarını 15 Temmuz gecesi gördüler."
"Millet bu sefer parti rozetini çıkardı"
"AK Parti gençliğine yönelik 'Meydanlarda daha etkin olabilirlerdi' şeklinde eleştiriler vardı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Yıldırım, meydanlara inip "Sen şu partidensin, sen bu partidensin." diye bir tespitin hem mümkün hem de etik olmadığına dikkati çekti.
Bu tür bir tespitin bütün güzel söylemleri ortadan kaldıracağını anlatan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şunu herkes bilmelidir; 15 Temmuz'da çağrıyı Cumhurbaşkanımız ve biz yaptığımızda en önce meydanlara koşanlar bizim teşkilatlarımız. Hemen arkasında diğer partilerin teşkilatları da koştu. Millet bu sefer parti rozetini çıkardı, oraya akın akın gitti. 'AK Parti teşkilatının gençleri azdı, ilgisizdi' türündeki değerlendirmeleri asla kabul edemeyiz. Böyle bir şey haksızlık olur. Onun için bu doğru bir durum değildir. Buna bizzat ben şahidim, bütün gençlik teşkilatımız yarım saat içinde ayaktaydı ve bizden 'nereye gideceğiz' diye talimat beklediler. O bakımdan hiç ama hiç böyle düşünmeye ihtiyaç yok."
Başbakan Yıldırım, FETÖ ile mücadelede kamuda da personel noktasında bir açık oluştuğunun hatırlatılması üzerine, bu konuda ciddi bir sayının olduğunu dile getirdi.
"Taşeron yasasıyla ilgili durum 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle biraz daha gecikir mi?" sorusunu yanıtlayan Yıldırım, bu konudaki çalışmanın kendi seyrinde gittiğini, kapsamlı bir çalışma gerektirdiğini, konunun ilgili bakanlar tarafından takip edildiğini bildirdi.
"Çok adamla çok iş yapılmıyor"
Memuriyetten çıkarılanlardan elzem olan branşlar olduğunu aktaran Yıldırım, şunları kaydetti:
"Öğretmen... Almanız gerekiyor ve nitekim alacağız. 15 bin öğretmen alınıyor ilk etapta. Polis özel harekat alınıyor. Yeni düzenlemeden sonra yargıda yine 5 bin civarında kadro tahsisi yapıldı. Onlar da peyderpey alacaklar. Bunun dışındaki memuriyetlerde çok acil davranmamız gerekmiyor. Biz mevcutlarla da işi aksatmadan yapabiliriz. Çok adam çok iş değil. Benim felsefem, çalışma anlayışım; çok adamla çok iş yapılmıyor. Az adam daha çok iş yapıyor. Koordinasyon daha kolay oluyor. İhtiyaç olanın en asgarisinde tutmak lazım verimi artırmak için. Sayı arttığı zaman kontrol zorlaşıyor, verim düşüyor, yetki alanlarında kargaşalar oluyor. Bunu yaşıyoruz. Verimliliği artıracak şekilde yeniden kamunun yapılanmasını elden geçirmemiz gerekir."
Yıldırım, alımlarda ehliyet ve liyakata dikkat edilmediği takdirde hem kalite hem de verimin düşeceğini, aynı zamanda benzeri yapıların oluşmasına zemin hazırlanacağını söyledi.
"TİTİZ DAVRANACAĞIZ"
Görevden alınan kamu görevlileriyle ilgili bir soruyu yanıtlayan Yıldırım, Danıştay tarafından 2010 sınavlarının iptal edildiğine ancak aradan geçen 6 yılda yaklaşık 86 bin kişinin sınavları kazanıp memur olduğuna işaret etti.
Herkesi kapının önüne koymak yerine hakkıyla kazananları ayıklayabilmek için çalıştıklarını belirten Yıldırım, şunları kaydetti:
"Biz bu konuda titiz davranacağız. İntikam duygusuyla hareket etmeyeceğiz, yaşın yanında kurunun yanmasına izin vermeyeceğiz, sapla samanı birbirine karıştırmayacağız. Adalet mülkün temelidir, Türkiye bir hukuk devletidir, dolayısıyla adaletten ayrılmayacağız. Bize yakışan, ülkemize yakışan da budur. O yüzden zaman biraz uzuyor.
Bu arada herkes birbirini gammazlıyor, 'O FETÖ'cü, bu bilmem neci, öbürü...' Birbiriyle başka karın ağrısı var, 'Hazır fırsat da elime geçmiş, bunun defterini düreyim' diyor. Adam acımasızca başka birini şikayet ediyor. Bunları bizim araştırmamız lazım, derinlemesine bakmamız lazım. Gerçekliği var mı, yok mu? Bunun için de alanı sınırladık. Sınırlama ne, 17 Aralık sonrası. Niye 17 Aralık, açık ve ciddi şekilde örgüt devleti tehdit etti, bir operasyona girişti. Onun için 17 Aralık, örgütün ilk defa dişlerini gösterdiği tarih. Ondan sonra örgüte bağlantısı olan, örgütle iş birliği içerisinde olan, bu işe dibine kadar batmış, bulaşmış olanların üzerine gidilecek."
"Haksızlık olur"
Başbakan Yıldırım, tarih olarak 17 Aralık öncesinin alınmasının yanlış olacağını, 17 Aralık öncesi vatandaşların, memurların, çalışanların bir şekilde Gülen cemaati ile ilişkisi olduğunu, kurban bağışladığını, etkinliklerine katıldığını, hayır işinde bulunduğunu, dershane ve okullarına gittiğini, derneklerine üye olduğunu belirtti.
"Bütün bunları aldığınız zaman iş çığrından çıkar, büyük bir haksızlık olur." diyen Yıldırım, bu konuda kendilerine "Niye 17 Aralık'tan önceye bakmıyorsunuz" şeklinde eleştiriler geldiğini aktararak, "Nereye bakacağız, 1970'li yıllardan mı başlayacağız?" diye sordu. Böyle bir durumda herkesin şüpheli durumuna düşeceğine, 17 Aralık gibi bir miladın ortaya konulması gerektiğine dikkati çeken Yıldırım, şunları söyledi:
"Bank Asya'ya o dönemde, çağrılardan sonra para yatıranlar vesaire veya yine o yapıyla içli dışlı olanlar, derneklerdeki faaliyetlerini sürdürenler, özel şifreli yazılımlar var, burada gruplar halinde yazışıp ne iş yapacakları, hangi adımı atacakları, darbe hazırlıkları vesaire bütün bunların içinde olanlar bu işten sıyrılamayacak, kurtulamayacaklar.
17 Aralık'tan sonra 'Kardeşim bu gidişat gidişat değil, ben bu işin içerisinde olamam. Bunlar vatanın, milletin hayrı için iş yapmıyorlar. Bunların bir terör yapılanması içerisinde ülkenin geleceğini karartma yönünde zararlı çalışmaları var' diye pişman olan, vazgeçen vatandaşlarımızın herhangi bir endişeye kapılmasına gerek yok. İş adamıysa işine devam etsin, memursa memuriyetine devam etsin, askerse askerliğine devam etsin, hakimse hakimliğine devam etsin, öğretmense öğretmenliğine devam etsin."
Yıldırım, toptan işten atmanın olmadığını ifade etti.
İtinayla tek tek üzerinde çalışılarak gidilecek şeyler, istihbarat kuruluşlarının raporlarının olduğunu dile getiren Yıldırım, "Çeşitli mecralardan gelen raporlar var. Elimizde 13 tane kriter var. Bu kriterlerin tek tek hepsi gözden geçiriliyor, kurumlarda oluşturulmuş kurullar var, o kurullarda değerlendiriliyor, ondan sonra bizatihi bakan arkadaşlarımız konunun takipçisi, en sonunda Başbakanlığa geliyor, Başbakanlıkta Müsteşarımızın başkanlığında oluşturulan bir değerlendirme ekibinde son süzgeçten geçiyor ve nihayet deniliyor ki 'Şunlar, şunlar memuriyetten çıkarılmıştır' diye listeler yayınlanıyor KHK'larla." diye konuştu.
Başbakan Yıldırım, yeni listelerin de geleceğini bildirdi.
Yardımlar
Programda 15 Temmuz Dayanışma Kampanyası ile ilgili bir soruyu da yanıtlayan Yıldırım, 200 milyon lira civarında yardım toplandığını aktardı.
Darbe girişiminden hemen sonra hayatını kaybedenlere şehit, yaralananlara da gazi statüsü verildiğini anımsatan Yıldırım, devletin her türlü desteği yaptığını, vatandaşlardan da yardıma katılma talebi geldiğini belirtti.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile bir proje başlatıldığını hatırlatan Yıldırım, "Kampanyaya herkes katıldı. Şu anda yaklaşık 200 milyon civarında para toplanmış gözüküyor. Cep telefonlarından bugüne kadar zannediyorum 2,5 milyon kısa mesaj gönderilmiş vaziyette. Telefon abone sayısı 73 milyon, nüfus kadar telefon var. Sayı çok mütevazı gözüküyor şu anda." değerlendirmesinde bulundu.
Vatandaşların üç GSM operatörü üzerinden 1507'ye SMS göndererek kampanyaya katılabildiğini anlatan Yıldırım, vatandaşın yaptığı her 5 liralık yardıma karşılık ilgili GSM firmasının da 5 lira yardımda bulunduğunu dile getirdi.
"Ekonominin en az zarar görmesi için çalışılacak"
Ekonominin sarsılmaması için suçun şahsiliğinin gözetilmesi gerektiğini söyleyen Yıldırım, "Şirketlerin yaşaması lazım çünkü orada binlerce, yüzlerce çalışan var, onların mağdur olmaması lazım. Şirketin kapanması, ekonominin zarar görmesi demektir, işsiz sayısının artması demektir. Onun yerine şirket içinde yönetici, etkin konumda kim varsa onların cezalandırılması ve oradan uzaklaştırılması... Yapacağımız budur." ifadelerini kullandı.
FETÖ üyesi olduğu belirlenen şirketlerin kayyuma devredildiğine ve kapatıldığına da değinen Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ekonominin en az zarar görmesi için gayret edilecek. Şimdi insanlar istihbarat yapmaya başlamış. 'Ben halı satacağım, filanca şirket benden halı istiyor, vereyim mi? Acaba FETÖ ile alakası var mı, yok mu?' diye eşini dostunu arayıp bilgi alıyor. Şimdi biz böyle bir sürece girersek işin içinden çıkamayız. Türkiye'de bir milyona yakın şirket var. Bu işe bulaşmış, FETÖ ile ilişkili şirket sayısı bin bile değil. İş alemimiz, orta direk KOBİ'lerimiz, büyük sanayicilerimiz eğer yanlış bir işe bulaşmamışsa hiç endişe etmemesi gerek. Bulaşmış olsalar bile bizim onların markasını, işini yok etme gibi bir niyetimiz yok, o işe bulaşmış olanları cezalandıracağız."
FETÖ elebaşı Gülen'in iadesi
ABD'nin FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'i iade etmesi sürecine ilişkin de bilgi veren Yıldırım, bu konunun 17 Aralık'tan itibaren gündemlerinde olduğuna, ABD'ye 84 klasör gönderildiğine dikkati çekti.
Dosyaların gönderilmesinin ardından terör örgütünün açıktan darbe yapmaya çalıştığını, gönderilen dosyaların arasında 15 Temmuz'a ilişkin dosya olmadığını kaydeden Yıldırım, "O dosyaları incelerken bir desteğe ihtiyaçları var. Onlar, 'Adalet Bakanlığı bize uzman göndersin yapalım' dediler, biz de 'Önce siz adamlarınızı gönderin, bu 15 Temmuz'u da görsünler, oradaki şeyler de ortaya çıktı, açık deliller vesaire, ondan sonra gerekirse biz de göndeririz." açıklamasında bulundu.
Başbakan Yıldırım, 22-23 Ağustos'ta ABD'den teknik bir heyetin, 24 Ağustos'ta da ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın Türkiye'ye geleceğini hatırlattı.
ABD'nin birçok konuda Türkiye'nin müttefiki ve stratejik ortağı olduğunu belirten Yıldırım, şunları anlattı:
"NATO'da beraberiz, Suriye, Irak konusunda birlikte çalışıyoruz. Bölgesel ve küresel konularda hem askeri hem de ticari anlamda ilişkilerimiz var. Bütün bunlar güzel. Ülkemizin yaşadığı ciddi bir sorun var. Bir terör örgütü var, bu terör örgütünün başındaki de Amerika'da ve bizim vatandaşımız, bizim vatandaşlığımızdan çıkmamış, Amerika'da oturma izni verilmiş ama hala bizim vatandaşımız. Biz 'Kardeşim bu adamı verin. Verinceye kadar da kaçmaması için geçici tutuklama tedbiri alın' diyoruz. Bizim istediğimiz bu. Amerika bunu reddetmiyor. 'Biz delillere bakacağız, dosyalara bakacağız, ondan sonra da gereğini yapacağız' diyor."
ABD'nin Fethullah Gülen'in ülkeden kaçmasını engelleyecek tedbirler konusundaki açıklamasının anımsatılması üzerine Yıldırım, "Herhalde bu, bizim geçici tutuklama talebimize istinaden yapılmış bir açıklamadır." dedi.
Yıldırım, "Amerika neticede suç işlemiş olduğunu bildiği, ispat edilmiş bir örgüt başını, terörist başını savunma hali yok. Amerika da bizim gibi hukuk devleti. Bu akla bir ziyan iş, böyle bir şey düşünmek bile yanlış." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye-Rusya ilişkileri
"ABD'nin olumluya doğru seyreden eğilimde, Türkiye-Rusya ilişkilerinde yeni bir sayfa açılması ve yoluna girmeye başlaması ile İran'la olan ilişkiler konusu etkili olmuş mudur?" sorusuna Yıldırım, "Bunları birbiriyle ilişkilendirmenin çok doğru olmadığını düşünüyorum. Rusya ile 24 Kasım'dan beri, 8 aydır yaşanan gerginliği bir tarafa bırakırsak, zaten son 10-15 yılda ilişkilerimizi çok iyi geliştirdik." yanıtını verdi.
Yıldırım, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin komşuluk, turizm, yatırım, ticaret ve diğer alanlarda çok geliştiğini söyledi.
İran'la ilişkilerin de gelişerek devam ettiğini bildiren Yıldırım, son yıllarda İran'a uygulanan ambargolara karşı çıkan ülkelerin başında Türkiye'nin geldiğini, dünyaya meydan okuduğunu anlattı.
Başbakan Yıldırım, "Bizim Rusya ve İran ilişkileri geliştirmemiz Amerika ile ilişkileri azaltmamızı gerektirmiyor, böyle bir ihtiyaç da yok. Onlarla başka bir boyutta bir ilişki var, bu tarafta da komşularımız. 'Komşu komşunun külüne muhtaçtır' derler. Komşularımızla iyi geçinmeyeceğiz, dost olmayacağız, ne yapacağız? Birlikte yaşıyoruz." diye konuştu.
"SURİYE'DE ARTIK BU İŞ SÜRDÜRÜLEMEZ"
Suriye'de ABD, Rusya ve İran'ın da dahil olduğu bir çözümden bahsettiğinin hatırlatılması üzerine Yıldırım, Suriye'de artık bu işin sürdürülemez bir hale geldiğini, onlarca insanın hayatını kaybettiğini, milyonlarca insanın ise yurdundan edildiğini söyledi.
Bölge ülkeleri başta olmak üzere İran, Türkiye hatta Rusya ve ABD'nin de daha etkin bir şekilde bu meselenin üzerine gitmesi ve akan kanın durdurulması, daha fazla acının yaşanmaması için gereken adımların atılması gerektiğini vurgulayan Yıldırım, bunun artık bölgesel ve küresel bir soruna dönüştüğünü belirterek, burada "başka hesaplar içinde olmanın çok büyük yanlış olacağını" ifade ettiklerini aktardı.
Bu sorunun çözümünde İran'ın baştan beri gayret gösterdiğine dikkati çeken Yıldırım, "Onların da Türkiye ile beraber en ön saflarda bu meselenin içinde olması gayet doğal. Rusya ve Amerika'nın da bu konuda bizlere destek olması lazım. Eminim ki bir çözüm bulunacaktır. Uzun vadede Esed ile gitmek mümkün değil. Milyonların ülkeyi terk etmesine sebep olmuş birinin hiçbir şey yokmuş gibi 'Hadi devam edelim' demesini hiç kimse beklemesin. Bir geçiş süreci ihtiyacı var, o geçiş sürecinde de şartlar bellidir." değerlendirmesinde bulundu.
Yıldırım, Suriye'nin toprak bütünlüğünün önemine işaret ederek, etnik temele dayalı bir yönetimin olamayacağını dile getirdi. Bütün Suriye halkının temsil edileceği bir yönetim modelinin olması gerektiğini kaydeden Yıldırım, "İçeride ve dışarıdaki bütün halkın ortak katılımıyla bir barış süreci işletilmelidir. Bu konuda İran, Rusya ve diğer ortaklarımızla yakın çalışma içerisindeyiz. Ben kötümser değilim." diye konuştu.
"Bu bizim için çok hayati öneme sahip bir iştir"
"Sınırımızın altında Türkiye için tehdit olduğu düşünülen, PKK'nın uzantısı olarak kabul edilen terör örgütüyle ilgili durumumuz nedir?" sorusuna Yıldırım, "Bizim bu konudaki durumumuz çok net. Suriye'de, PKK'nın uzantısı olan PYD ve YPG unsurları, 'IŞİD ile mücadele ediyoruz' diyerekten alan genişletmeye devam ediyorlar. Biz de bunun olmaması için bir gayret içerisindeyiz. Bu konuyu koalisyon ortaklarıyla, diğer paydaşlarımızla değerlendiriyoruz. Bu konuda 'oldu-bitti, yapacak bir şey yok' diyecek halimiz yok. Bu bizim için çok hayati öneme sahip bir iştir." yanıtını verdi.
Başbakan Yıldırım, Menbiç için "Suriye-Arap Koalisyonu" diye bir oluşumun gerçekleştiğine değinerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Burada Kürtler de Araplar da var. Bunlarla Menbiç'ten DEAŞ'ı çıkardılar. YPG'liler, PYD'lilerin orada yerleşme niyetleri vardı. Biz, Amerika ile baştan konuştuk, 'Böyle böyle şeyler olmasın, işin sonunda' dedik. Söz verildi ve şimdi o sözde durduklarını da bize beyan ettiler. 'Burada herhangi bir Kürt yerleşimine, oluşumuna izin verilmeyecek' diye taahhütleri de var, bunu da tekrarladılar, Menbiç'in yeniden ele geçirilmesiyle beraber. Yakından takip ediyoruz. Bize herhangi bir konu olursa gereken müdahaleyi yapıyoruz."
"Bundan sonra gerekli dikkati göstereceğiz"
Yıldırım bir başka soru üzerine, Batı ülkelerinin birçoğunun 15 Temmuz'daki darbe girişiminde iyi bir sınav vermediğini söyledi. İngiltere'nin istisna olduğunu belirten Yıldırım, İngiltere Başbakanı Theresa May'ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı telefonla aradığını, kendisiyle de görüştüğünü anımsattı.
İngiltere Başbakanı May'ın, hemen bir bakanını gönderdiğini anlatan Yıldırım, şöyle devam etti:
"İngiltere'nin bu yaptığını diğerleri maalesef aynı şekilde, aynı netlikte yapamadı. Yani bir anlamda Mısır'da, Mısır darbesinde yaşananları gördük. Orada darbe oldu, başarıyla ulaştı ve darbeye 'darbe' diyemediler. Burada darbe başarıya ulaşmadığı halde yine bu darbe teşebbüsüyle onları lanetlemek, demokrasiye sahip çıkmak yerine 'efendim darbeciler de fena adamlar değil, bunları fazla hırpalamayın' gibi nasihate başladılar. Burada kabul edilebilir bir şey yok. Gerçek dostumuz olmayanı bu darbe girişiminde çok iyi anladık. Kimin samimi, kimin samimi olmadığını çok iyi anladık. Bundan sonra tabii ona göre de gerekli dikkati göstereceğiz."
Bazı ülkelerin ileri giderek, "Darbeciler nerede hata yaptılar da başarısız oldular, şunu, şunu yapsalardı başarısız olamazlardı." dediklerine işaret eden Yıldırım, "Yeni darbe yapacaksanız şunlara da dikkat edin." tarzında reçeteler de verilmeye başlandığına, bunların da çok üzücü ve incitici olduğuna dikkati çekti.
Yenikapı'daki birliğin, beraberliğin, kardeşliğin görülmesinin ardından havanın değiştiğini vurgulayan Yıldırım, şimdi demokrasi şarkılarının ön plana çıkmaya başladığını belirtti.
"Bölücü terör örgütü Almanya'nın kılcal damarlarına kadar sızmış"
"FETÖ'yle ilgili ilişkilerin mercek altına alınması talebi pek karşılık bulmamış gibi görünüyor Alman cephesinde. Diğer taraftan Alman İçişleri Bakanlığının Ortadoğu'daki İslamcı grupların merkezinin Türkiye olduğuna ilişkin bir belgesi ortaya çıktı. Almanya'nın bu tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Yıldırım, Almanya'nın hem Avrupa Birliğinin lokomotifi hem de Türkiye'nin büyük ticaret ortağı olduğunu ifade etti.
Almanya'da çok sayıda Türk'ün yaşadığını ve iki ülke ilişkilerinin çok eskiye dayandığını vurgulayan Yıldırım, ne Almanya'nın Türkiye'yi ne de Türkiye'nin Almanya'yı gözden çıkarabileceğini söyledi.
Yıldırım, zaman zaman iç siyasetten kaynaklanan birtakım gerginliklerin yaşandığını ama iki ülkenin bunu körüklememesi gerektiğini kaydetti.
Almanya İçişleri Bakanlığının bir densizlik yaptığını, Türkiye'nin de çok sert tepkiyle karşılık verdiğini anlatan Yıldırım, şöyle konuştu:
"Yanlışlık oldu, kusura bakmayın' dediler. İçişleri Bakanlığının işi değil ki bu, sana ne. Dış politikayı Dışişleri Bakanlığı takip eder. Dolayısıyla böyle zaman zaman yol, iletişim kazası oluyor. Ermeni tasarısında da bunu yaşadık. Almanya'daki en büyük problem; oradaki bölücü terör örgütü Almanya'nın kılcal damarlarına kadar sızmış. Özellikle basın ve medya tarafında çok zemin kazanmışlar ve Alman kamuoyunu da bir mağduriyet edebiyatıyla maalesef kullanıyorlar. Bundan da Alman hükümeti zaman zaman etkileniyor. Bizim onlara söylediğimiz, 'Biz dostuz, müttefikiz, ahde vefa lazımdır. Siz ahde vefa gösterdikçe biz de karşılığını vereceğiz.' Dolayısıyla bölücü terör örgütünün, Türkiye aleyhinde çalışanlardan ziyade Türkiye'nin ne söylediğine itibar etmelisiniz."
Başbakan Yıldırım, bölücü terör örgütünün Avrupa genelinde, dünyada algı ve mağduriyet oluşturmada gayretinin çok fazla olduğuna işaret etti.
Yıldırım, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Onlara inanmak biraz işlerine de geliyor. Türkiye biraz daha meşgul olsun, Türkiye'nin 2023 hedefleri, geleceğe yönelik projeleri geciksin, aksasın... Bunlar da işlerine geliyor olabilir bazı yetkililerin, içerideki bazı grupların ama biz Almanya'yla ilişkilerimizin gelişmesinden yanayız, geriye gitmesinden yana değiliz. Bu konuda Alman hükümetine şunu söylüyoruz; 'Elinizde 4 bin, 5 bin tane bölücü terör örgütünün dosyası var. Bunlara bakın, bunlar suç işlediler, bunlar Türkiye'ye zarar veriyor. Bunlar size de zarar veriyor ve zarar vermeye de devam edecekler.' Onun için bizim dostluğumuzun arasındaki bu sorunları ortadan kaldırmamız lazım. Ben geleceğe yönelik karamsar değilim."
"Sapık bir düşünce"
FETÖ'ye ait okulların bulunduğu ülkelerin tutumuna ilişkin soru üzerine de Yıldırım, bazı ülkelerin hemen kararlar alıp kapattığını hatırlattı. Rusya'da da benzer adımlar atıldığını dile getiren Yıldırım, diğer ülkelerin de zamanla tehlikenin farkına varıp gerekli adımları atacaklarını belirtti.
Söz konusu okulların yerine ikame olacak başka okulların açılıp açılmayacağı sorusunu da yanıtlayan Yıldırım, Türkiye Maarif Vakfının kurulduğunu, bu vakfın ana gayelerinden birinin yurt dışında zehirleyici örgütün okullarını o ülkelerle anlaşarak devralmak olduğunu aktardı.
Ülkelere bu konuda destek verebileceklerini söyleyen Yıldırım, "Biz şunu söylüyoruz, 'Bu okullar sadece bize zarar vermiyor, bunlar size de zarar verecek.' Çünkü bunlar, sakat düşüncelerle yetişiyor, buradaki çocukların akılları formatlanıyor. Buradaki terörist başı, sadece Türkiye meselesi değil, o dünyanın üstünde bir varlık olduğunu düşünüyor. 'Peygamberler bile benden bir derece aşağıda' diye düşünüyor. Böyle bir sapık düşünce var. Kainatın imamı. Sen kimsin de kainatın imamısın? Kainatın imamı, 'Gidin insanları öldürün' diyor mu, 'Gidin insanlara şantaj yapın' diyor mu? Bizim anlayışımızda böyle bir şey var mı? Tamamen sapık bir düşünce." ifadelerini kullandı.
"MECLİS HİÇ ARA VERMEDEN GÖRÜŞMEYE DEVAM ETTİ"
"100 kamu kuruluşunun özelleştirme kapsamına alınması"nın ne anlama geldiğine yönelik soru üzerine Yıldırım, darbe girişiminin hemen ardından Meclis'in hiç ara vermeden yatırım ve teşviklerle ilgili kanunları görüşmeye devam ettiğini söyledi.
Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Teşvik paketi, varlık barışı çıkıyor. Varlık Fonu kurulması Meclis gündeminde. Özelleştirme, özel bütçeli kuruluşlar da Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca özelleştirme kapsamına alınıyor. Bu özelleştirmenin yaptığı iş de bir kısmını dahil etme işidir. Yarın burada ne kadar şirket varsa özelleştirilecek. Özelleştirme İdaresi yıllardır çalışıyor. Yaptıkları ile yapamadıklarını karşılaştır, yapamadıkları daha çoktur. Bu biraz maksadını aşan bir tartışmaya dönüştü. Şu anda da Meclis'te görüşülüyor. Meclis'te diğer partilerle de konuşulacak. Eğer burada endişeler varsa bu da giderilecek. Yoksa böyle bir yetki almak, bunları 'haraç mezat satmak' anlamına gelmez. Bunların usulleri, esasları, öncelikleri var."
Türkiye Varlık Fonunun kurulmasının önemine işaret eden Yıldırım, "Türkiye bütçe açığı olan, dış kaynakla ekonomisini büyüten bir ülke. Dolayısıyla bütçe açığını, cari açığı daha fazla açmadan kaynak oluşturarak, büyük projeleri gerçekleştirmek ve Türkiye'nin ekonomik göstergelerini dengede tutmak için Türkiye Varlık Fonu kuruluyor." diye konuştu.
Bireysel emeklilikte otomatik katılımın da getirildiğini hatırlatan Yıldırım, tasarrufları artırmaya yönelik bu uygulamayla vatandaşın 10 yılda 90 milyar liranın üzerinde zorunlu tasarruf yapacağını belirtti.
Vatandaşın yaptığı her tasarrufa devletin de katkı sağlayacağını söyleyen Yıldırım, "Bunlar ülkenin kendi kaynağını oluşturması anlamına geliyor. Yabancılardan alınacak borçlara bağımlı olmaktan çıkıp tasarruf oranımızı artırmamız gerekiyor. Ne kadar tasarruf oranımızı artırırsak o kadar çok geleceğe yatırım yapma şansımız artar, borçlanırken de daha az borçlanırız, daha makul şartlarda borçlanırız. Dolayısıyla yükümüz azalır.." ifadelerini kullandı.
"Satarken azimli, alırken nazlı olacağız"
İhracat seferberliği yapılacağını aktaran Yıldırım, "İhracatımızı çeşitlendireceğiz. Satarken azimli, alırken nazlı olacağız. Satmaya odaklanacağız. Ürettiğimizi dünyanın her köşesine nasıl ulaştırırız, nasıl satarız, bunun gayreti içerisinde olacağız. Önce satma aklımızda olacak, ihraç etme. Ne ihraç edeceğiz? Ne üretiyorsak onu ihraç edeceğiz." değerlendirmesinde bulundu.
Yıldırım, satın alma işinde ise daha nazlı olunması gerektiğini, rekabetçi şartlarda üretim yapılabiliyorsa aynı ürünün dışarıdan alınmasına gerek olmadığını dile getirdi. Bunun tersi olduğunda cepten para gittiğini ve açık verildiğini ifade eden Yıldırım, vatandaşların "Türkiye'de şu yapılıyor, bunu buradan alayım, niye dışarıdan alayım." diye düşünmesi ve bunun milli bir şuur haline gelmesi gerektiğini söyledi.
Başbakan Yıldırım, "Ben 'Yerli malı kullanalım, hiçbir şeyi dışarıdan almayalım' demiyorum ama içeride olabilecek her şeyi içeriden almaya gayret edelim. Eskiden biz ilkokulda okurken 'Yerli malı almalı herkes onu kullanmalı' diye bize ilk öğrettikleri şeylerden biriydi. Niye olmasın?" diye konuştu.
"Asker işini profesyonel bir orduyla yapacak"
Yıldırım, profesyonel orduya geçişle ilgili soru üzerine, Silahlı Kuvvetlerin yeniden yapılandırılmasına yönelik çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname'nin aslında orduda uzmanlaşma sürecini de hızlandırdığına işaret etti.
Bundan sonraki çalışmanın profesyonel ordu bakımından da uzmanlaşma bakımından da artarak devam edeceğini vurgulayan Yıldırım, askeri kurumlar ile Milli Savunma Bakanlığının yeniden yapılandırıldığını ve tamamen yeni bir yapıya geçildiğini anımsattı.
Yeni yapıyla ihtiyaçların da değiştiğine değinen Yıldırım, "Öncelikler de değişti, insan kaynak ve kapasitesi, insan ihtiyacı da değişti. Yani orta ve uzun vadede artık Silahlı Kuvvetler ihtiyacını askerlik görevini yapmak üzere silah altına aldığı insanlarla yapmayacak. Silah altına alınanlar, askerlik iklimini, ortamını tanımak ve ileride Allah göstermesin büyük bir seferberlik durumunda aşinalık kazanmak için askerliği yapacak. Asker işini profesyonel, rütbeli, kendini bu işe adamış bir orduyla yapacak. Son hedef bu." açıklamasında bulundu.
Başbakan Yıldırım, bedelli askerliğin gündemde olup olmadığına yönelik soruya, "Hayır, şu anda öyle bir konu yok. Askerlikle ilgili ne bedelli ne de süreyle ilgili herhangi bir kısa vadede gündemde bir şey yok. Sadece Silahlı Kuvvetlerin geleceğe yönelik uzman ordu, profesyonel ordu ve ordunun öncelikleri, ihtiyaçları, tehdit türleri konusundaki çalışmalara hız verilecek. O çalışmalar yapıldıktan sonra zaten bu konular da der demez gündeme gelecek." yanıtını verdi.
"Dört temel alanda devleti sürdüreceğiz"
Engelli öğretmen atamalarıyla ilgili izleyicilerden gelen sorular üzerine Yıldırım, "Şu anda 15 bin öğretmen alınacak. Onlar içerisinde engellilere de bir pay var ama ne kadardır, rakamı bilmiyorum şu anda." dedi.
Yıldırım, engelli istihdamıyla ilgili kamu kurumlarının kadrolarını doldurmadığına yönelik değerlendirmeye ilişkin, engelliler için istihdam zorunluluğu getirildiğine ve bunların çok olumlu gelişmeler olduğuna dikkati çekti.
Devletin şu anda ihtiyacından fazla memuru olduğunu ifade eden Yıldırım, şunları kaydetti:
"28 milyon çalışan var. Hepsini devlete alacak halimiz yok. Aslında devletin küçülmeye devam etmesi lazım. Elindeki yetkileri yavaş yavaş millete devretmesi lazım. Dört temel alanda biz devleti sürdüreceğiz. Aslında dört bile kalmadı; güvenlik, sağlık. Sağlıkta şimdi devlet millet dayanışması, birlikteliği devam ediyor. Adalet, adaleti özelleştiremeyiz. Diğeri ne, eğitim. Eğitim ile sağlıkta yavaş yavaş devletle millet birlikte çalışmaya başladı. Demek ki nihayetinde iki tane alan kalacak; adalet ve güvenlik. Devletin asıl yoğunlaşması gereken iki alan var. Eğitim ve sağlıkta da düzenleyici olacak. Hizmetin aksamaması, hizmete erişimde dengenin kurulması buralarda devletin rolü olmaya devam edecek."