Gazete Vatan Logo

Başbakan Yıldırım: 'İstesek de istemesek de Esed taraflardan bir tanesi'

Başbakan Binali Yıldırım, terör örgütleri FETÖ, PKK, DAEŞ'le mücadele konusunda detaylar verirken Suriye gündemi ve diğer ülkelerle olan ilişkilere dair çarpıcı açıklamalar yaptı.

Başbakan Yıldırım: 'İstesek de istemesek de Esed taraflardan bir tanesi'

Başbakan Binali Yıldırım, "Fırat Kalkanı Operasyonu"nun, Türkiye'nin sınır güvenliğinin sağlanması amacıyla yapıldığını belirterek, "Ciddi anlamda sınırlarımızda bir tehdit oluştu. Bunun üzerine, böyle bir harekatı yapmaya karar verdik. Operasyon zamanlaması, tamamen oradaki durumun gittikçe kritik hale gelmesiyle ilgilidir. Yoksa 'Amerikan Başkan Yardımcısı geliyor veya Barzani geliyor.' diye ilişkilendirmek açıkçası aşırı bir yorum olur. Öyle bir şey yok." dedi.

Yıldırım, Habertürk, Show TV, Bloomberg HT ortak canlı yayınında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu ve soruları yanıtladı.

Cerablus'ta başlatılan DAEŞ'e yönelik "Fırat Kalkanı Operasyonu"nun hem Türkiye'nin hem dünyanın ana gündem maddesi olduğu anımsatılarak, operasyonun neden yapıldığının sorulması üzerine, Yıldırım, bunun vatandaşlar tarafından da merak edildiğini ve açıklanması gerektiğini belirtti.

Başbakan Yıldırım, Kilis, Gaziantep, Karkamış'a uzun süredir roket atıldığını ve vatandaşların can ve mal kaybı olduğunu, Türkiye'nin de bir süredir bunlara top atışlarıyla karşılık verdiğini, ancak tehdidin Türkiye sınırlarında bertaraf edilmesinin zorlaştığını söyledi.

Haberin Devamı

Bu nedenle özellikle bölgede terör gruplarını, mahallinde etkisiz hale getirme kararına vardıklarını anlatan Yıldırım, zamanlamanın da bununla ilgili olduğuna dikkati çekti.

Münbiç bölgesinin, uzun zamandan beri "SAK" diye tabir edilen Suriye Arap Koalisyonu marifetiyle DAEŞ'ten iki aydan fazla sürede temizlendiğini ifade ederek, şöyle konuştu:

"Bu DEAŞ'lılar buradan çıkarılınca kuzeye bizim sınırımıza doğru Cerablus'a geldiler. Cerablus'a gelince, bizim bu tarafa saldırmaya başladılar. Bir yandan da onların arkasından PYD ve YPG unsurları da gelmeye başladı ve ciddi anlamda sınırlarımızda bir tehdit oluştu. Bunun üzerine, böyle bir harekatı yapmaya karar verdik. Gerekli yerlerle görüşmeler yapıldı ve operasyon başladı. Operasyon zamanlaması, tamamen oradaki durumun gittikçe kritik hale gelmesiyle ilgilidir. Yoksa 'Amerikan Başkan Yardımcısı geliyor veya Barzani geliyor.' diye ilişkilendirmek açıkçası aşırı bir yorum olur. Öyle bir şey yok."

Haberin Devamı

Amerika Birleşik Devletleri'nin esas itibariyle birinci derecede bu konuyla ilgili olduğunun altını çizen Yıldırım, "Neden? Cerablus'un geri alınması konusunda Amerika çok etkin rol oynadı ve o mücadele başlarken biz görüşmüştük. Bize verilen şu söz vardı. 'PYD ve YPG unsurları, Fırat'ın batısına geçmeyecek.' Bunlar da geçince ve bizim sınırımıza doğru gelip, bir yandan da güneyden Afrin tarafına doğru hareket ettikleri için, burada artık bu adımları atmaktan başka çare kalmadı." açıklamasında bulundu.

Başbakan Yıldırım, Türkiye'nin sınırlarının emniyet altına alınması ve herhangi füze ve roket atışlarından dolayı can ve mal kaybı yaşanmaması için operasyonun başlatıldığına dikkati çekerek, "Bir yandan da DEAŞ'ın bölgeden çıkarılması, ondan doğan boşluğu da PYD ve YPG... Bize göre bunlar da terör örgütü. Onlar bir yandan Fırat'ın batısına geçerek daha batıya Afrin ile birleşip tamamen Suriye kuzey sınırımızı kapatmak istiyorlar. Bunu, asla kabul edemeyiz. Bunu defalarca müttefiklerimize söyledik. Bugünkü operasyonu da bir anlamda bunu önlemek için yaptık." diye konuştu.

Haberin Devamı

"Türkiye açısından olmazsa olmaz Suriye'nin toprak bütünlüğüdür"

Operasyonun Cerablus ile sınırlı olup olmadığının sorulması üzerine Yıldırım, "Burada biz değil de rejim muhalifleri var ve rejim muhalifleri buraya yerleştiler, kontrol ediyorlar. Biz, onlara destek veriyoruz." yanıtını verdi.

Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Biliyorsunuz, baştan beri Suriye'de taraflar var. Suriye'de terör örgütleri var. Rejim var, rejim muhalifleri var. Bunlar birbirleriyle çatışıyorlar. Ayrıca, Amerika var, ona bağlı koalisyon güçleri var. Bir de Rusya sisteme dahil oldu. İran, bir şekilde işin içinde. Dolayısıyla, burada işin içine karışmış çok ülke var.

Ana mantık, DEAŞ ile mücadele etmek, diğer terör gruplarıyla mücadele etmek, Suriye'nin gelecekte toprak bütünlüğünü bozmadan, bütün etnik grupların, Kürt, Arap, Nusayri gibi hepsinin birlikte yaşayacağı bir Suriye inşa etmek. Böyle bir hedef var. Bu hedefin gerçekleştirilmesi için de biz gereken çabayı, gayreti gösteriyoruz.

Haberin Devamı

İran ile bu yönde çalışmalarımız var. Amerika Birleşik Devletleri'ne bu yönde telkinlerimiz var. Rusya'ya Sayın Cumhurbaşkanımız ziyaret ettiği zaman bu meseleyi açtı, konuştu. Rusya'nın bölgede akan kanın durması, barışın gelmesi için daha etkin rol almasını istedi. İran ile bu konuda benzer düşünceleri paylaşıyoruz. İran da bir an önce artık burada istikrarın sağlanmasını istiyor. O bakımdan birçok ülke aynı düşündüğüne göre, bundan sonra artık yapılması gereken bu düşünceleri hayata geçirmek. "

Yıldırım, "Şunu herkes bilmelidir ki Türkiye açısından olmazsa olmaz Suriye'nin toprak bütünlüğüdür. Orada, ayrı bir Kürt Devleti, PYD Devleti, Kürt demeyim de... PYD'nin, bizim için PKK'dan farkı yok. Çünkü, o bölgeye PKK'lılar geldi, yerleştiler, PYD ile birleştiler ve orada sürekli alan genişletmeye çalışıyorlar. Bu, kabul edilebilir bir şey değil." değerlendirmesinde bulundu.

Suriye'de her bir etnik grubun devlet kurması halinde durumun bugünkünden beter olacağına dikkati çeken Yıldırım, "Hiçbir sorun çözülmeyeceği için tekrar başa dönmüş oluruz. O yüzden ne oluyor? Bedeli de biz ödüyoruz. Bizim ülkemiz de üç milyondan fazla memleketinden, evinden, barkından olmuş Suriyeli var. Ürdün de var. Benzer şekilde Lübnan da var, başka ülkeler de var. Bu insanlar da bir an önce dönüp normal hayata geçmeyi arzu ediyorlar." ifadelerini kullandı.

BU AMERİKA'NIN BİZE TAAHHÜDÜDÜR, GARANTİSİDİR

Başbakan Binali Yıldırım, "Amerika ile anlaşmamız şudur; Münbiç'te, bu bölgede bulunan PYD'lilerin nehrin doğusuna geçmemesi lazım. Bu Amerika'nın bize taahhüdüdür, garantisidir. Bu gerçekleşinceye kadar burada bizim operasyonlarımız sürecek." dedi.

"Fırat Kalkanı Operasyonu"nun ardından DAEŞ'ten temizlenen bölgeye kimlerin yerleştirileceği yönündeki bir soruyu Başbakan Yıldırım, şöyle yanıtladı:

"Bu bölgede Suriyeliler olacak. Bizim Suriye'nin topraklarında gözümüz yok. Bizim hassasiyetimiz bu toprakların 'oldu bittiye' getirilerek, PYD, YPG unsurlarınca işgal edilmemesi. Suriye muhalifleri zaten yerleşmeye başladılar. Cerablus'a yerleştiler. Oradaki alanları, köyleri kontrol etmeye başladılar. Bu bölgeden biraz daha güneye doğru devam ediyor. Cerablus da dahil bütün alanın YPG ve PYD'den temizlenmesi lazım. YPG ve PYD unsurlarının Fırat Nehri'nin doğusuna geçmesi lazım. Başka hiçbir çaresi yok."

DAEŞ'in bölgeden çıkartılmasının ardından PYD unsurlarının buralara yerleşmesine izin verilmeyeceğini de vurgulayan Yıldırım, "Amerika ile anlaşmamız şudur; Münbiç'te, bu bölgede bulunan PYD'lilerin nehrin doğusuna geçmesi lazım. Bu Amerika'nın bize taahhüdüdür, garantisidir. Bu gerçekleşinceye kadar burada bizim operasyonlarımız sürecek. Böylece sınırlarımızdan ülkemize yönelik hiçbir tehdidin kalmadığından emin olmamız lazım. Bu bölgenin de herhangi bir terör grubunun kontrolü altında olmaması lazım." ifadelerini kullandı

Operasyon öncesinde Karkamış'ın boşaltıldığının anımsatılıp, bu durumun başka bir ilçe için de söz konusu olup olmayacağı yönündeki soruya ise Binali Yıldırım, "Karkamış'ta kısmen bir boşaltma oldu. Şu anda başka ilçelerde bir tehdit yok. Orada tedbiren boşaltıldı. Ola ki beklenmedik bir karşı saldırı olursa, herhangi bir can kaybı olmasın diye bunu tedbiren yaptık." cevabını verdi.

"Terör örgütleri arka planda birbirleriyle paslaşıyor"

Yıldırım, DAEŞ ve PKK'nın şehirlerde ses getirici bir takım terör eylemleri yapabileceği yönündeki bilgilerin kendilerine ulaştığını belirterek, şöyle konuştu:

"Biz de tedbirlerimizi alıyoruz. 300 tane olayı olmadan engelliyorsunuz, bir tanesi kaçıyor. Ama o 300 olay hiç konuşulmuyor, o bir tanesi maalesef canımızı yakıyor. 2 gün önce Gaziantep'te olan olay gibi. Bu terör örgütlerinin hiçbirinin kutsalı yok, ölçüsü yok. Bunlar aslında arka planda birbirleriyle de paslaşıyorlar. 'Şu eylemi sen yap, bu eylemi ben yapayım' diye. Burada vatandaşlarımıza şunu söylemek istiyorum; Bu terör örgütleri yavrularımızın üzerine çalışıyor. 15 yaşın altındaki çocukları internetten, sosyal medyadan cezbedici bir takım haberler yapıp, akıllarını çelerek ya dağa çıkmalarını sağlıyorlar ya da DEAŞ gibi bir katil, hiçbir kutsalı olmayan, barbar bir örgüte katılmalarını sağlıyorlar. Çocuklarımızla ilgilenelim. Çocuklarımıza mutlaka ve mutlaka sahip çıkalım, onlar bizim geleceğimiz. Aksi halde hiç tahmin etmediğimiz bir şekilde tamamen günün birinde büyük bir tehlikeyle karşılaşabiliriz."

"Suriye işine karışmayan kalmadı"

Başbakan Yıldırım, "Suriye'de 6 ay içerinde sürpriz gelişmeler olabilir" yönündeki açıklamalarının anımsatılıp, söz konusu sürede nelerin yaşanacağı ve bu sürecin başlayıp başlamadığının sorulması üzerine ise şunları kaydetti:

"Biz 6 ayı neye göre söylüyoruz, buna öncelikle açıklık getirmemiz lazım. Suriye'de maalesef zaman geçtikçe iyi olacağına daha kötü oldu. 500 binin üzerinde masum insan hayatını kaybetti, öldü. Ne için öldü, anlamsız bir savaş için. Mesela baba Esed, en büyük tehdit İsrail'i görüyordu ama İsrail'e tek bir kurşun bile atmadı. Ama o yıllardır biriktirdiği silahını kendi vatandaşı üzerinde kullandı. Suriyeliler o kadar yoksulluk içinde alınan silahların birgün kendilerine döneceğini asla düşündüler mi, düşünmediler. Aynı şekilde Türkiye'de 15 Temmuz'da vatandaşlarımızın parasıyla alınmış silahları bu FETÖ'cüler, bu hainler vatandaşın üzerine çevirmekten asla geri durmadılar.

Şimdi burada, Suriye işine karışmayan kalmadı. Esed var, rejimin muhalifleri var, diğer yandan Rusya var, Amerika var, Koalisyon güçleri var, İran var, Türkiye var, Suudi Arabistan var, Katar var. Bütün ülkeler aslında konunun içinde ama 'gelin el birliğiyle şu işi çözelim' dediğiniz zaman herkes geri çekiliyor. Yani süper güçler bölgede sorun çözmek yerine rekabet içindeler. Bedeli kim ödüyor? Bedeli en başta evinden barkından edilen, hayatını savaşta kaybeden siviller ile Türkiye ödüyor. Ülkemiz 3 milyondan fazla insanı bağrına bastı. Bedel ödemeyen ülkeler buradaki yükün ağırlığını asla ve asla anlayamazlar. Onun için biz başta İran, Rusya, Amerika olmak üzere diyoruz ki gelin bu akın kanı durduralım, burada Suriye artık istikrara kavuşsun, bu savaş ortamı sona ersin. Tamam DEAŞ ile mücadele ediyoruz. Tamam, eyvallah. DEAŞ'ı hallettik, bu sefer PYD çıkacak, bunun sonu yok ki. Burada irade ortaya koymak mecburiyetindeyiz."

ABD GÜLEN'İN ÜLKELERİNDE OLMASINDAN, KALMASINDAN ÇOK DA HOŞNUT DEĞİLLER

Başbakan Binali Yıldırım, "Mısır'la ilgili düşüncemiz de çok net. Mısır halkı ile Türk halkı kardeş. Bizim inanç, kültür, bölge yönüyle ortak değerlerimiz çok fazla. Dolayısıyla biz Mısır ile ilişkilerimizi düzeltmek zorundayız. İlişkimiz böyle devam edemez. Mısır için de bizim için de böyle devam edemez ama siyasi bakımdan sıkıntımız var."

Suriye'de etnik temele dayalı bir yönetimin kurulmaması gerektiğini ve bunu bütün muhataplarına da ilettiklerini ifade eden Yıldırım, Suriye'nin toprak bütünlüğünün mutlaka sağlanması gerektiğini söyledi.

Arapların, Kürtlerin, Nusayrilerin, bütün grupların yeni kurulacak hükümette hak ettiği şekilde temsil edilmesi gerektiğini vurgulayan Yıldırım, bu çerçevede bir sonuç almanın mümkün olduğunu, buna itiraz edenin de olmadığını söyledi.

Başbakan Yıldırım, "Esad bu işin neresinde?" şeklindeki bir soru üzerine, Esad'ın rejim taraftarı olarak savaşın içinde olduğunu, rejim muhalifleriyle savaştığını ve Rusya'nın Esad'la birlikte hareket ettiğini kaydetti.

"Esad'ın sistemde geleceğini görmüyoruz"

DAEŞ'e karşı mücadelede Amerika Birleşik Devletlerinin başı çektiğini ve Türkiye'nin yardım ettiğini aktaran Yıldırım, "Biz kalıcı çözüm için Esad'ın sistemde geleceğini görmüyoruz. Ama başlangıçta istesek de istemesek de kabul etsek de etmesek de Esad taraflardan bir tanesi. Çözüm üretilecekse rejimi yok sayamayız, mevcut hükümeti. Onlarla da rejim muhalifleri bir araya gelip bütün Suriye'nin paydaşlarının çözümü üretmesi lazım. Hani ne yaptı şimdi, Esad mücadele ediyor kendi halkı üzerine saldırıyor, ona destek verenler var. Bir de muhaliflere destek verenler var. Artık bu bir kör dövüşüne döndü, bir çıkmaz sokağa giriliyor. Onun için bunu devam ettirmenin büyük bedeli var. O bedel nedir? İnsanlar hayatını yitiriyor, evinden, barkından oluyor. Ülke perişan oluyor. Bütün kaynaklarını kaybediyor. O halde bu nereye kadar gidecek? Bu artık bölgesel ve küresel bir soruna dönüşüyor. O yüzden biz bu yönde atılacak adımlara çok ama çok öncelik veriyoruz. Başta İran, Rusya olmak üzere bütün tarafların bir araya gelip çözümde birleşmesinin gayretini gösteriyoruz. Bizim yaptığımız bu." ifadelerini kullandı.

Başbakan Yıldırım, bir soru üzerine, "Amerika'nın bu konuda daha önceden bize sözü var. Biz çok açık bir şekilde bu Münbiç operasyonu başlamadan, buna olur vermeden bu konuları görüştük. Bugün de teyit edildi. Yani burada Fırat'ın batısında YPG/PYD unsurları olmayacak ve onlar Fırat'ın doğusuna çekilecektir." diye konuştu.

Yıldırım, bölgede Suriye'nin asıl unsurlarının olacağını ve rejim muhaliflerinin söz konusu yere yerleşeceğine işaret etti.

"ABD'ye düşen terör örgütünün başını Türkiye'ye vermek"

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'in Türkiye ziyareti ve Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşı Fetullah Gülen'in iadesine ilişkin Yıldırım, ABD ile Türkiye arasında 1979 yılında imzalanan adli yardım ve suçluların iadesiyle ilgili bir anlaşmanın bulunduğunu hatırlatarak, şöyle devam etti:

"Bu anlaşmaya göre diyelim, Amerika'nın istediği, suçlu olarak kabul ettiği birisi varsa biz vereceğiz. Eğer Amerika'da bizim istediğimiz biri varsa o da verecek. Ama bu otomatik çalışmıyor. Bu yargı kararıyla oluyor. Türkiye'de de aynı oluyor, Amerika'da da aynı oluyor. Bu olayda da konu Fetullahçı Terör Örgütü'nün başı Fetullah Gülen. Biz bunu talep ediyoruz. Ne zaman talep ettik? 15 Temmuz'dan önce talep ettik. Çünkü 17 Aralık'tan sonra bunun bir terör örgütü olduğu, Milli Güvenlik Kurulunca da karara bağlandı ve bu örgütün karıştığı olaylar çok geniş delilleriyle birlikte Amerika'ya sunuldu ve biz talep ettik. Fakat o kadar çok döküman var ki onlar işin içinden çıkamadılar. Destek istediler. Biz de 'Buyrun gelin, anlatalım' dedik. Bir heyet geldi. Bunlar bizim savcılarımızla, Adalet Bakanlığı mensuplarıyla görüştüler, konuştular. İstedikleri bütün şeyler verildi. Sordukları sorular cevaplandırıldı. Bu ne için yapılıyor? Bu iade sürecinin daha da hızlandırılması için yapılıyor. Yoksa onu oturacaklar efendim, aylar sürecek, yıllar sürecek. Ayrıca bu gelişlerinde 15 Temmuz olayı da işin içine dahil oldu. Bu darbe sonrası verilen ifadeler, itiraflar, ortaya çıkan belgeler...Net bir şekilde görüldü ki bu darbenin arkasında Fetullah Gülen var. O da Amerika'da, Pensilvanya'da. Bundan sonra Amerika'ya düşen hukuki süreci başlatıp bir an önce bu terör örgütünün başını Türkiye'ye vermek. Bu konunun takipçisi olacağız. Asla bu konuda geri adım atmak ya da vazgeçmek diye bir şey olamaz."

ABD Başkan Yardımcısı Biden'ın "Daha önce gelmediğim için kendimi suçlu hissediyorum" ve "Türklerin bizden daha iyi bir dostu daha iyi bir müttefiki yoktur" şeklinde açıklamalarına ilişkin Başbakan Yıldırım, "Bunun arka planı var. O görüşmelerde aramızda geçen diyaloglar var, onlara izninizle girmeyeyim. Onların söylenmesinin arka planı olduğu için bunları ifade ettiğini düşünüyorum." şeklinde konuştu.

ABD Başkan Yardımcısı Biden'ın "Keşke Gülen başka bir ülkede olsaydı" şeklindeki açıklamasıyla ilgili ise Yıldırım, "Bu, ne kadar büyük sıkıntı içinde olduklarını gösteriyor. Onun, ülkelerinde olmasından, kalmasından çok da hoşnut değiller. Niye? Çünkü Türkiye'nin dostluğunun, bu örgüt başından çok çok daha değerli olduğunu biliyorlar." şeklinde konuştu.

"Bazı ülkelerin pusulaları şaştı"

Amerika'nın, AK Parti iktidarıyla birlikte Avrupa Birliği'ne Türkiye'nin tam üye olması için çok gayret ettiğini, Avrupa Birliği ülkeleri nezdinde Türkiye'yi çok savunduğunu dile getiren Yıldırım, şunları kaydetti:

"Avrupa Birliğindeki bazı ülkelerin maalesef bu darbe girişiminde biraz pusulaları şaştı. Farklı şeyler söylemeye başladılar. Sonunda gerçeği gördüler, bugün daha iyi görüyorlar. Geçen hafta 5 Avrupa ülkesinden bakanlar geldi. Bu hafta yine 5-6 ülkeden geliyor. Bugün yine Avrupa Parlamentosunun temsilcilerini kabul ettik. Yani nasıl anlaşıldı, belki onun üzerinde durmak lazım. Olayın vehameti, darbenin sonuçları daha iyi görülmeye başlayınca Avrupalılar hakikaten burada ciddi bir şey olduğunu gördüler. Darbeden sonra 'Türkiye'de kutuplaşma olacak işte siyasi partiler arasında ayrışma olacak, millet birbirine düşmen olacak.' Öyle bir şey olmadı. Darbenin ilk gününden itibaren bütün partiler, esas itibarıyla iki büyük parti başta olmak üzere, 'Biz milletten yanayız. Hükümetin yanındayız. Bu millete yapılmış bir darbedir, meşru seçilmiş hükümeti ortadan kaldırmaya yönelik bir iştir. Onun için yanınızdayız.' dediler. Defalarca görüştük. Onlar geldi, biz gittik. Nihayet Yenikapı'da Cumhurbaşkanımız üç büyük partiyi bir araya getirdi ve orada Türkiye'nin 79 milyon olarak bir ve beraber olduğu, kenetlendiği ve teröre en kuvvetli şekilde karşı koyduğunu bütün dünyaya gösterdi. Bütün bunları görünce Batı da başka ülkeler de yanlışlarını gördüler ve Türkiye ile ilişkileri tekrar geliştirme sürecine girdiler."

İran'a gidip gitmeyeceğinin sorulması üzerine Yıldırım, "Ayın 6'sında (6 Eylül), İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı, yani başbakan seviyesinde, Sayın Cihangiri geliyor. Cihangiri'yle beraber olacağız, ev sahipliği yapacağız. İran'la her konuda, gerek PKK terörüyle mücadele gerek Suriye'deki sorunların çözülmesi gerekse ikili ilişkilerimizin daha da geliştirilmesi gibi önemli konularda kararlar alacağız." ifadelerini kullandı.

Mısır'la ilişkilere ilişkin ise Başbakan Yıldırım, şunları söyledi:

"Mısır'la ilgili düşüncemiz de çok net. Mısır halkı ile Türk halkı kardeş. Bizim inanç, kültür, bölge yönüyle ortak değerlerimiz çok fazla. Dolayısıyla biz Mısır ile ilişkilerimizi düzeltmek zorundayız. İlişkimiz böyle devam edemez. Mısır için de bizim için de böyle devam edemez ama siyasi bakımdan sıkıntımız var. Darbe olunca tabiki bütün dünya adeta darbeyi alkışladığı zaman 'Bu bir darbedir, bir seçilmiş hükümetin alaşağı edilmesidir' diyen ve bütün dünyada tek başına duran Sayın Cumhurbaşkanımızdı. Ancak bu durum, ilişkilerimizi, iki millet arasındaki ilişkileri geliştirmeye mani değildir. Özellikle işte ekonomik, kültürel ilişkiler, turizm, gidişler, gelişler başlayıp işin Mısır'da da normalleşmesi lazım. Bu normalleşmenin herkese faydası var. Orada İhvan'a da faydası var. Bunun için buna dikkat etmemiz lazım. Bizim genel prensibimiz, bölgede Türkiye'nin dostluklarını arttırması, düşmanlıklarını azaltması. Bu politika çerçevesinde işte Rusya ile ilişkilerimizi tekrar yoluna koyduk. İsrail'le zor ve zorlu bir süreçten sonra da orada da normalleşme süreci başlamış durumda. Suriye için gayret ediyoruz. Mısır'da da ümit ederim ki akliselim galip gelir. Mısır'la da ilişkilerimizi düzeltmiş oluruz.

FETÖ ÖRGÜTÜ KAPALI KUTU, SAYDAM DEĞİL

Başbakan Binali Yıldırım, Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) yönelik soruşturmalara ilişkin, "FETÖ soruşturmasındaki geldiğimiz nokta şu, bunun çok boyutlu bir iş olduğunu milletimizin bilmesi lazım. Bugünden yarına çözülecek bir konu olmadığını da bilmesi lazım. Çünkü örgüt kapalı kutu, saydam değil. Birtakım kendilerine göre teknolojik alt yapı kurmuşlar, özel haberleşme sistemleri var. Hiç tahmin etmediğimiz, akla hayale gelmeyen yöntemler kullanıyorlar. Dolayısıyla burada suçluyu suçsuzu birbirinden ayırmak, kurunun yanında yaşın yanmasını önlemek için çok titiz bir çalışma gerekiyor" dedi.

İki muhalefet partisi ve AK Parti'nin attığı ortak adımlara ilişkin soru üzerine Yıldırım, "Yenikapı ruhu" diye yeni bir sürecin başladığına işaret ederek "Bu süreç birlik, beraberlik, bayrağa sahip çıkma, ülkeye sahip çıkma, ülke düşmanlarına karşı tavır almadır. İşte bugün biz burada bu operasyonu yapıyorsak bu birlik ve beraberlik sayesinde yapıyoruz." dedi.

MHP'nin operasyonları "DEAŞ'a yoğunlaşırken PKK'yı da ihmal etmeyin" notunu düşerek desteklediğini ve bunun için de teşekkür ettiklerini belirten Yıldırım, CHP'nin tavrına ilişkin şunları söyledi:

"CHP aslında destekliyor. Açıklamasında biraz nalına biraz mıhına vuruyorsa da esas itibariyle geçen pazartesi günü yaptığımız toplantı öncesi Sayın Kılıçdaroğlu 'Bizden ne istiyorsunuz terörle mücadele için? Varız, hazırız.' dedi. Biz de onun üzerine davet ettik. Bugüne kadar terörle mücadele konusunda ne yapıyoruz, bundan sonra hangi adımları atacağız, hepsi ile ilgili bütün detayları kendileri ile paylaştık. Fikirlerini aldım. Parlamento çalışmalarındaki konuları, Suriye'yi, Irak'ı, PKK, DEAŞ'la mücadeleyi, anayasayı konuştuk. Gördük ki konuşunca, görüşünce ana konularda uzlaşmamak için hiçbir neden yok. Pekala uzlaşılabilir, yeter ki kısa vadeli siyasi hesapları bir kenara bırakalım, orta ve uzun vadede millet menfaatini öne alalım."

"Doğu ve Güneydoğu'da yeniden yapılanma sürecini başlattık"

Güneydoğu'da kırsal operasyonlar tüm hızıyla devam ederken yeni bir karar alındığını dile getiren Yıldırım, şöyle devam etti:

"Geçtiğimiz Bakanlar Kurulu'nda bir karar aldık. Doğu ve Güneydoğu'da yeniden yapılanma, restorasyon sürecini başlattık. Ciddi anlamda destekler ve yatırımlar yapılacak. Önümüzdeki 1-2 hafta içerisinde bizzat bölgede artık yatırımların temeli atılacak. Bölgede uygulanacak yeni iş sahaları oluşturmaya yönelik çalışmaları bütün detaylarıyla orada açıklayacağız. 3 yıllık ve 5 yıllık programlar hazırladık."

Yıldırım, bu çalışmaya yönelik soruyu yanıtlarken bunun terörden zarar gören bölgelere yönelik sağlanacak teşvik paketi olduğunu aktardı.

Terörle mücadelenin bir de sosyal yönü olduğunu ifade eden Yıldırım, sosyal yönü ile ilgili çalışmaların da bütün hızıyla devam ettiğini bildirdi.

Yıldırım, teşvik paketinin kaç ili kapsayacağı ile ilgili olarak "24 ile kadar çıkabilir. Amacımız, bölgedeki bazı illerin etrafında diğer illerin kümelenmesi ve oraların cazibe merkezi haline gelmesi. Bunların detaylarını önümüzdeki günlerde milletimizle paylaşacağız." dedi.

"Çok titiz bir çalışma gerekiyor"

FETÖ soruşturmalarına yönelik sürecin ne kadar devam edeceği ve siyasette de tasfiyeler olup olmayacağına yönelik soruya şu yanıtı verdi:

"FETÖ soruşturmasındaki geldiğimiz nokta şu, bunun çok boyutlu bir iş olduğunu milletimizin bilmesi lazım. Bugünden yarına çözülecek bir konu olmadığını da bilmesi lazım. Çünkü örgüt kapalı kutu, saydam değil. Birtakım kendilerine göre teknolojik alt yapı kurmuşlar, özel haberleşme sistemleri var. Hiç tahmin etmediğimiz, akla hayale gelmeyen yöntemler kullanıyorlar. Dolayısıyla burada suçluyu suçsuzu birbirinden ayırmak, kurunun yanında yaşın yanmasını önlemek için çok titiz bir çalışma gerekiyor."

FETÖ yapılanmasının sadece memurlarda değil yargı, ordu, polis, bütün bakanlıklarda, yerel yönetimlerde hatta iş aleminde de olduğuna dikkati çeken Yıldırım, "Üniversiteler de buna dahil, bütün alanlara sızmışlar. Kılcal damarlara kadar girmişler. Bunları titiz bir çalışmayla ayıklayacağız. Onun için zor ve zahmetli bir iş. Yanlış yapma lüksümüz yok. İnsanların mağdur edilmesi lüksümüz yok. Onun için zaman alıyor ama üstesinden geleceğiz." dedi.

OHAL'in uzatılması

Başbakan Yıldırım, OHAL'in uzatılmasının söz konusu olup olmadığına ilişkin soru üzerine ise şöyle konuştu:

"Biz OHAL'i vatandaşa ilan etmedik. OHAL'i kendimize ilan ettik. Vatandaş işine gücüne baksın. Yeni yatırımlar yapsın, alışverişini yapsın. Ekonomi canlanmaya devam etsin. Fransa'da bir terör olayı oldu OHAL ilan ettiler, 3 sefer uzattılar. En son 6 ay daha uzattılar. Bizim ülkemizi yok etmeye çalıştılar, darbe yaptılar. Dolayısıyla daha aradan geçmiş 1 ay, 'İşte OHAL uzayacak mı uzamayacak mı?' Dur bakalım şu 3 ayı bir görelim. Bu 3 ayı da azami müddetçe değerlendireceğiz."

OHAL'de vatandaşın işine, seyahatine karışılmadığını her şeyin eskisi gibi olduğuna işaret eden Yıldırım, şunları kaydetti:

"OHAL'in ne ile alakası var? Bu FETÖ terör örgütü ve bölücü terör örgütünün Türkiye'nin bir daha başına bela olmaması için alınması gereken tedbirler var. Yapısal değişiklikler var, bu terör örgütüne bulaşmış olanların devletten temizlenmesi var. Bu ve buna benzer düzenlemeler var. Bu düzenlemeler de 'Biz yaptık oldu' mantığıyla yapılmıyor. Bunlar aynı zamanda çıkar çıkmaz hemen Meclis'e gönderiliyor. Hepsi Meclis onayından geçecek. Dolayısıyla yapılan iş sadece zamanı etkin kullanma. Onun dışında normal Parlamento çalışmalarından farklı bir şeyden bahsetmiyoruz."

İSTİHBARAT YAPISINI GÖZDEN GEÇİYORUZ
Başbakan Binali Yıldırım, istihbarat kurumlarındaki yeniden yapılanmaya ilişkin, "Teknoloji gelişti, yani adam adama istihbarat artık yeterli olmuyor. İç istihbarat, dış istihbarat, mali istihbarat, personel istihbaratı. Birçok istihbarat şekilleri var. Bu ihtiyaçları göz önünde bulundurarak istihbarat yapısını gözden geçiyoruz." dedi.
İstihbarat kurumlarındaki yeniden yapılanmaya ilişkin bir soru üzerine Başbakan Yıldırım, istihbaratta geçmiş dönemde yaşanan bazı sıkıntıların bir sır olmadığını belirtti.
Türkiye'nin gelişip büyüdüğüne işaret eden Yıldırım, "Teknoloji gelişti, yani adam adama istihbarat artık yeterli olmuyor. İç istihbarat, dış istihbarat, mali istihbarat, personel istihbaratı. Birçok istihbarat şekilleri var. Bu ihtiyaçları göz önünde bulundurarak istihbarat yapısını gözden geçiyoruz. İç istihbaratı daha da güçlendireceğiz. MİT ağırlıklı olarak dış istihbarata bakacak ama iç ve dış istihbaratın da birbirleri arasında mutlaka geçişleri, ilişkileri olacak." ifadelerini kullandı.
Binali Yıldırım, geçmişte Türk Silahlı Kuvvetleri'nde yaşanan sorunların bir daha yaşanmaması amacıyla Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde sadece personel istihbaratını öngören birimler oluşturulacağını bildirdi.
İstihbarattaki yeni yapının Başbakan ve koordinasyon amacıyla da Cumhurbaşkanına bağlı hale geleceğine işaret eden Yıldırım, "Bütün ilgili bakanlıklar, kurumlar birlikte çalışıyorlar. Önümüzdeki günlerde bunu da sonuçlandırmış olacağız." diye konuştu.
"Ekonomi için en büyük tehlike"
Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile mücadeleye ilişkin iş dünyasının bazı endişelerinin hatırlatılması üzerine Başbakan Yıldırım, "Bu hakikaten çok önemli. İş aleminde, bankacılık sektöründe bir tedirginlik var. 'Biz bu adama çek verirsek, FETÖ'ye mensupsa acaba bizim halimiz ne olacak? Şuna mal satarsak, onlar FETÖ'cüyse bizden hesap sorarlar'. Bu, ekonomi için en büyük tehlikedir. Frene basarsın ekonomi yavaşlar, krediler kesilir, ülke bundan olumsuz etkilenir." değerlendirmesini yaptı.
FETÖ ile mücadelenin ölçüsünü paylaşan Binali Yıldırım, şunları söyledi:
"Ölçü belli. Bu terör örgütüyle tamamen iç içe girmiş, gırtlağına kadar batmış firmalar var. Bunları MASAK biliyor. Zaten bir kısmına el kondu, kayyum atandı, bir kısmına işlem yapılıyor. Bunlarla ilgili gereken yapılıyor, ancak hiçbir şekilde terör örgütüyle bilerek, isteyerek ilişkiye girmemiş fakat yöneticileri arasında terör örgütü mensubu var veya ortaklarından bazıları terör örgütünün mensubu. Biz bu firmaları öldüremeyiz ki bunlar insan çalıştırıyor. Bunları yaşatmamız lazım, kurtarmamız lazım.
Ölçü, 17 Aralık 2013. O tarihten bu tarafa eğer firmalar terör örgütüyle iç içe girmiş, ilişki içine bilerek, isteyerek girmişse bunlara 'Hadi sen masumsun' diyemeyiz. Ama bu firmalarla alışveriş yapmak zorunda kalanlara da 'Siz suçlusunuz' diyemeyiz. Bu şuna benziyor, geçmiş dönemde bizim partimize kapatma davası açılınca Sayın Cumhurbaşkanımız o zaman Başbakandı, dedi ki; 'Bu haksızlık. Eğer bu partinin kapatılmasına sebep olan parti mensupları varsa onları cezalandırın, partinin ne suçu var'. Biz de aynı düşünüyoruz. Bu firmaların ne suçu var?"
"İş dünyamız, esnafımız, tüccarımız rahat etsin"
FETÖ'ye destek veren firmaların temizleneceğinin altını çizen Yıldırım, "Diyelim ki 'Milli Eğitim'de FETÖ'cüler var, Milli Eğitim'i kapatalım'. Böyle bir şey olur mu? Oradaki kimlerse onları ayıklayacağız. Aynı şekilde 'Silahlı Kuvvetler'e FETÖ sızmış, en iyisi biz bunu temizlemeyi bırakalım da kapatalım. Orduyu lağvedelim'. Böyle bir mantık olur mu? Onun için iş dünyamız, esnafımız, tüccarımız rahat etsin." ifadelerini kullandı.
Bu konuda savcılara tavsiyede bulunan Başbakan Yıldırım, "Bu işleri yaparken dikkatli olun, götürü usülde iş yapmayın. Görevimiz şirketlerimizi yok etmek, ekonomimizi zayıflatmak, işsizliğimizi artırmak değil, gerçek suçluları suçsuzlardan ayırarak, bu örgütü Türkiye'nin gündeminden çıkarmaktır. Onun için hakim ve savcılarımıza bu konuda önemli görevler düşüyor." şeklinde konuştu.
"Önemli olan cari açığınız olduğu halde bunu yapmak"
Türkiye Varlık Fonu'na ilişkin, "Türkiye'nin cari fazlası yok, bu fonu nasıl oluşturabilir?" şeklindeki eleştiriler konusunda değerlendirmesi sorulan Yıldırım, "Önemli olan cari açığınız olduğu halde bunu yapmak. Yani Türkiye büyüyen bir ülke. 26 çeyrektir hep büyüyoruz. Sürekli büyüyen bir ülke. Küresel krize rağmen büyüyor. Çünkü Türkiye dinamik bir ülke. Türkiye yatırımları 2009 kriziden beri hız kesmeden devam ettiriyor." dedi.
Türkiye Varlık Fonu'nun devreye girmesi halinde büyük projelere kaynak sorununun ortadan kalkacağına da dikkati çeken Binali Yıldırım, şunları söyledi:
"Projelerin gecikmesi önlenecek. Türkiye'nin önünde 10 bin kilometre hızlı tren hattı var. Bunlar para. Buraya genel bütçeden kaynak fazla ayrılamıyor. Ama atıl varlıklar var, duran varlıklar var, diğer varlıklar var, menkuller var. Bunları bu fonda değerlendireceğiz ve bütçenin karı olmadığı alanlardaki yatırımları buradan karşılayacağız. Aynı zamanda vatandaş tasarruf etmek amacıyla da bu fona kaynak koyabilecek. 'Yap-işlet-devret' projelerinin gelirleri de bu fonun kaynağını oluşturacak."
"Uzmanlarca yönetilmesi gerekiyor"
Bireysel emeklilikten gelen kaynakların da bu fonda olacağını bildiren Yıldırım, şunları kaydetti:
"Gayrimenkul tahvili, senedi. Vatandaş için gayrimenkul en iyi yatırım. Bir ev alacak ama parası yok, yetmiyor parası ama gayrimenkul kağıdı alacak. O dairenin belki yüzde 10'u kadar parası var. O parayı verecek, o daire 2 sene sonra kaç paraya çıkmışsa verdiği parayı fazlasıyla geri alacak. Başbakanlığa bağlı bir fon. Bu fonu özellikle dünyadaki Güney Kore'de, Singapur'da, başka ülkelerdeki örneklerine bakarak kurduk. Neden? Burası devlet dairesi gibi yönetilmeye kalktı mı sonunda hayal kırıklığı var, iş çıkmaz. Onun için burası çok profesyonelce, uzmanlarca yönetilmesi gereken bir yer.
Dolayısıyla devlet kurumlarının kısıtlamalarının burada olmaması lazım. Olursa yürümez. Geçmiş tecrübelerimizden biliyoruz, ona göre kurduk. 'Hiç kontrol yok' diye bir şey yok. Uluslararası denetim firmalarının kontrolüne açık, raporları alınacak. Bu raporlar Başbakanlık'ta değerlendirilecek. Her yıl da Meclis'e bilgi verilecek. Böyle de bir denetim mekanizması. Bu son anda partilerin de talepleri üzerine getirildi. Dolayısıyla kamu kaynağı kullanan hiç kimse 'Ben bir denetime tabi değilim' diyemez."