Gazete Vatan Logo

Baklava değil kadayıfım, bil de öyle ye!

Baştan uyarayım, kabul günümdesiniz. Ben özleminizi ileten parmak uçlarınızı yiyorum, siz beni baklava yapıp öyle lüpletiyorsunuz. Karşılıklı bir şeyler yiyoruz ama?.. Hadi hayırlısı. Midemize oturmasın da...

Malumunuz, gecikmiş izin hakkım vardı, 'işini bilen müdürüm' tarafından 1.5 patlıcanlı kebapla bastırıldı, baktım ziyafetin devamı gelmedi, çektim resti!.. Basa bir aradan sonra bir haftadır yeniden birlikteyiz. Öyle güzel hoşgeldinler aldım ki hiç gitmemiş gibi... Anladınız, bu haftanın konusu özlemdi... Belki o yüzden hiç giydiren, "Şu lafı nereye bağlasam, Drew'e nasıl soksam" diyen olmadı!.. Bol bol hasret vardı. Giderildi... (mi?)

İçinde kurt mu var?
Arkadaş sen ne şekersin yaaaa... Olamaz bu kadarı da, her yazını hop deyip hop kalkıyormuş gibi yazıyorsun, sanki içinde bir kurt var. O kadar canlı ki anlatım şeklin. Söylesene seni bu kadar hayat dolu yapan nedir?.. Yerim seni, baklava gibi tatlısın. (Hakiki Seyitoğlu herhalde) Aslında tanımadığım insanlara pek yazmam ya neyse, inşallah okur, o kadar mail arasında cevap yazarsın. Sakın kuru olmasın, hayat gibi böyle caaaaaannnnnlllımı olsun tamaaaaaammmm mı?.. Bu arada yazı hatalarıma gülme nolur, biraz ecnebiyim de. (Valentino Cio)

- Rahat ol canım. Biz ne ecnebi olmayanlar gördük, Türkçe yazdığını sanan. Küçükken çok tatlı yemiştim. Beni ben yapan kıvrımlarımı baklavaya değilse de vakti zamanında enerji versin diye paket paket götürdüğüm sütlü çikolatalara borçluyum sanırım. Hem bir tatlı olacaksam kadayıf olayım. Baklava gibi bir kere de lüpletme, tel tel çözüp ye diye...

Seni tuvalette okuyorum!
VATAN'ın içindeki o minicik yerinden beri okuyorum seni. O zamanlar bu kim, kimi okuyorsun sen falan derlerdi ben de Drew'i hala bilmiyor musunuz derdim. Ben Galatasaray Üniversitesi'nden Kübra, ayıptır söylemesi seni her gün tuvalette okuyorum. Benim en sevdiğim okuma mekanıdır orası, yanlış anlama sakın. Neyse, baktım yazın yok, sonra iki oldu, üç oldu, yoksa dedim Oray Eğin gibi Drew'i de mi kaptırdık. Neyse ki geldin. Dur, yerim bitti, sonra devam ederim.

- Allahtan kızsın, yoksa öyle tuvalette okuyorum falan, yanlış yerlere çekilirdi yazın. Alınmam da korkarım. Tuvalette okuma, çarpılırsın!.. Evet Oray başka sulara yelken açtı. Beni de kaptırmak istemiyorsan 'yazan'ına sahip çıkacaksın!..

Hep İstanbul'da kal
Mesaj kutunuzu dolduranlardan biri de bendim. Sataşanları boş verin siz. Hayatı kendinize kavalye yapabilen tarzınızı ve hayat kadar canlı ve gerçek olamadıklarını gördükleri için kıskanıyorlardır. Sevgiyle ve İstanbul'da kalın. (Özgün Türköz)

- Kaldım...

Penguen sizi kötülüyor
Size hanidir mail atacağım kısmet olmadı. Bugünkü mail'imin sebebi şu: Penguen Dergisi hakkınızda asılsız şeyler yazıyor, görmediyseniz bakın. Neyse bu, mail atmak için kendime uydurduğum bir sebepti sanırım. (Selen Büyük)

- Penguen Dergisi'ne ayıracak vaktim olsaydı keşke... Biliyorsun anca uykumu kovalıyorum. Ama yazdıklarına göre ciddiye almışlar demektir. Kızmayalım, teşekkür edelim. Onları boşver de, mail atmak için sebep arama, daha şık gel şen!..

Çocuklar gibi bekledik
Ebru Hanım aşk olsun yaa.. Sizi o kadar çok merak ediyordum ki, keşke Başka Yerde Yok'a çıkacağınızı önceden bilseydik de o muhteşem gülüşün sahibini şöyle canlı canlı görebilseydik. Anlaşılan siz pek memnun kalmadınız programdan, izleyemediğimiz için bilmiyoruz ama merakla yazmanızı bekliyoruz. Bir de... Lütfen yazmaya ara vereceğiniz zaman haber verin. Annesi evi terkeden çocuklar vardır ya, hep dönecek umuduyla beklerler, inanın öyle bekledik sizi. Çok özlediğimizi bir de benden duymanızın sakıncası yoktur herhalde. (Ayşegül Uzlu)

- Yok ya... "Bu gece Cine5'teyim" deseydim de rezil olsaydım değil mi?.. Zaten oldum olacağım kadar. Canlı yayın neyimeyse yedik bi halt işte. Hem de işinin ehli biriyle!.. Aldık dersimizi oturduk aşağı. Bir daha zor görürsünüz beni TV'lerde. Kahrolmayın boş yere, hiçbir şey kaçırmış değilsiniz. (Bu arada gülüşümü muhteşem bulan ikinci kişisiniz. Kıymetinizi bileyim.) Özlemi duymanın kime ne sakıncası olmuş ki bana olsun. Siz yeter ki söyleyin, ben hep duyarım.

İstanbul dilberi
Belki bir gün bir yerde iki kadeh içmek dileğiyle... Bu şiir senin... Işıltılı gecelerin pırıltılı kedisi (Kadıköylü Yıldırım)

Gözlerimde ışıktır
Bir İstanbul dilberi
Sorsam bana aşıktır
Bir İstanbul dilberi

Yedi günün yedisi
Ellerle bar kedisi
VATAN'ın sevgilisi
Bir İstanbul dilberi
***
Buse derim ayıp der
Resim derim kayıp der
Ebru derim canım der
Köşelerden göz eder
Bir İstanbul dilberi
***
Baştan başa asalet
Baştan başa zerafet
Kurak kalplere rahmet
Bir İstanbul dilberi.

- Yıldırım, ne yaptın be aslanım!.. Arsızım dediysem bu kadar da değil (-im değil mi?..)

Ah iyi niyetim vah iyi niyetim
Haber olarak verecektim ama sinmedi içime. Bir iki kelam etmeden duramadım. Çünkü Türkçem'i bir başka severim. Ve bilmezsiniz siz, bu bağnazlıkla İngilizce öğrenmedim!.. (Uzun hikaye olmasa anlatırdım.)

Olmazsa ne yapar, nasıl anlaşırız "çok iyi bildiğim" Türkçe'ye tecavüzün en hafif örneği aşağıdaki fotoğraf, Özel Bahçeşehir Lisesi 10. sınıf öğrencileri tarafından çekildi. Bozuk Türkçe taarruzuyla karşı karşıya olduklarını düşünen gençlere ait bu ve bunun gibi fotoğraflar, belgeler, köşe yazılarından örnekler, bugünden itibaren Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampusu'nda sergileniyor.

Buraya kadar alkışlık bir girişim. Ne var ki, serginin adı düşündürdü beni:

"Agh dilim, wah dilim!.."

Eminim ki iyi niyetli bir yaklaşımla, Türkçe'deki bozukluğa dikkat amacıyla konmuş ama doğruyu yanlış yaparak göstermek de neyin nesi?.. Çok mu bize özgü?..

Haberin Devamı