Bize yaşattığın her duygu için teşekkürler Brando!

Marlon Brando'yu ilk gördüğüm film "Rıhtımlar Üzerinde" adlı, Elia Kazan ile yaptığı çalışmaydı. Bence bu aktör, gerçek manada doğallığı ekrana taşıyan ilk ve tek sanatçı olmuştur

Haberin Devamı

Marlon Brando'yu ilk gördüğüm film "Rıhtımlar Üzerinde" adlı, Elia Kazan ile yaptığı çalışmaydı. Bence bu aktör, gerçek manada doğallığı ekrana taşıyan ilk ve tek sanatçı olmuştur. Müzikte Beethoven ne ise aktörlük sanatında da Brando oydu. Tüm diğer aktörler ona o kadar hayran kaldılar, o kadar kıskandılar, o kadar etkilendiler ve taklit ettiler ki, Brando adı çok kısa zamanda bir marka, bir efsane haline dönüştü. Bence onu en iyi taklit edebilen bir tek aktör olmuştur.

O da en büyük hayranı James Dean'di. İşin en şaşırtıcı tarafı da Brando'yu taklit eden aktörler, bunu itiraf etmekten hiçbir zaman çekinmemişlerdir. Hatta Dean, Brando'ya gitmiş, "Asi Gençlik" filminde kendisini taklit ettiğini belirtmiş, beğenip beğenmediğini sormuştur. Beyazperdede doğallık ne demekti?

Dersler verirdi
O güne kadar ve hâlâ sanatçılar rollerini ezberlerler, araştırma yaparlar, oynadıkları kişiliği öğrenip onun kalıbına girerek rollerini çoğu kez abartarak yerine getirirler. Brando, daha ince detaylara, daha derinlere, hücrelere girebilmiş bir sanatçıydı. Nasıl yani? Onun oyununda, ezberlenmiş sözün doğallıkla söylenmesi önemliydi ama daha da önemlisi bu sözleri söylerken çoğu kez yaşamda da gerçek insanların yaptığı gibi söylediği kişinin gözüne bakmaz, belki yere belki sol tarafta bir ağaca bakmayı yeğlerdi.

Yerden bir ot kopanp dişinde gevelerdi. Bunu ona, yönetmeni mi söylerdi? Sanmam, yönetmenden çok ilerilerdeydi. Yönetmene ve yanındaki aktörlere, farkında olmadan dersler verirdi. Her filmi harikulade miydi? Hayır! Zevkler tartışılmaz ama bana sorarsanız, "Guys and Dolls" müzikal filminde bir felaketti. "Denizde isyan"ı hiç kaale almayalım. Müzikal bir filmde bile ona hayran olmuş çok kişi vardır. Özellikle Barbra Streisand'ın Brando'ya, bu filmi izlerken âşık olduğunu çok iyi biliyorum.

Brando, ekranda bir kadının gözüne baktığında meydana gelen sihiri kamera yakalardı. James Stewart, Humprey Bogart, Alain Delon, Jean Faul Belmondo, Yves Montand, Burt Lancaster, Gene Kelly de hanımların gözlerine bakarlardı ama o sihir oluşmaz, kemaralar yakalayamazdı. Dolayısıyla romantik sahneler birazcık yapay, gerçekten uzak olurdu! Hâlâ da yakalayanı tanımıyorum. Bruce Willis mi? Tom Cruise mu? Güldürmeyin beni! Nerede Brando nerede bunlar? Yok canım. Hiçbiri.

Brando'yu beyazperdede görmüş her kadın ona âşıktı dersem, abartmış olmam. Japon, İtalyan, Türk, Yugoslav, her kim Brando'yu esaslı filmlerinde izlemişse ona âşık olmuştu. Kışkırtıcıydı. Seksapelli ve yakışıklıydı. Gülüşü muhteşemdi. Sımsıcak bir gülüşü vardı. "Teahouse of the August Moon" diye bir filminde Japon geyşayla ilk çay içtikleri sahnede bir gülüşü vardı, izlemiş hiçbir hanımın bu sahneyi unuttuğunu sanmam.

Tahiti'yi seçmekte haklıydı. Üzerine gelen kalabalıklardan kaçmak istiyordu. Burada seçtiği köşesinde, aylarca yapraklardan yapılmış bir kulübede yaşadı. Adanın diğer ucunda yaşayan yaşlı İngiliz asilzade hanımdan, bu kıyıyı alabilmek için çok uğraştı. Başardı da! Hollywood'dan sonra Tahitili yerlilerin vurdumduymaz yaşantısı ona çok cazip gelmişti. Merhem gibi. Aralarından en güzel kızı da kendine eş olarak seçti. Anna Kashfi. Anna ile çoğu geceler gökyüzündeki yıldızlara bakarak, onları tutmak için uzanarak ve deniz dalgalarının sesini dinleyerek yaşadı Tahiti'de.

Kendi fikriydi
Sonra Anna'yı da yanına alarak Hollywood'a döndü. Para kazanmak için uyduruk kaydırık filmler de çekti. Anna'dan çocukları olmasına rağmen boşandı ve işler ters gitmeye başladı. Dedim ya, herkes üstüne üstüne geliyordu. Kadın veya iddiaya göre erkek, herkes ondan bir parça istiyordu! "Kimler geldi, kimler geçti" listesi çok ama çok uzundur Brando'nun!

"Julius Ceaser" filminde Marc Anthony rolünde olağanüstüydü. "Arzu Tramvayı", "Son Tango" ve tabii "Baba I" Düşünüyorum da Don Corleone rolünde onun kadar başarılı olabilecek hiç başka aktör bulamıyorum. Spencer Tracy? Gregory Peck? Gary Cooper? Bence tek ve sadece Brando bu rolün erbabıydı. Diş kökleriyle yanakları arasına kâğıt mendilleri doldurarak konuşmak da tamamiyle kendi fikriydi. O kâğıt parçaları, yanaklarını doldurmasaydı, Baba Baba olabilir miydi? Bu nasıl bir yaratıcılıktır?

Heykeli dikilmeli
Bu nasıl bir biliş, kavrayış ve uygulayıştır? "Çok derinlere inmesini bilen bir aktördü" dediğim zaman bunu kastediyorum. "Vıva Zapata"da âşık olduğu ve yanına çağırdığı kız gelir ama Brando konuşurken gözlerine bakmaz kızın, ufukta bir yerlere bakar, seyirci de haleti ruhiyeyi şıp diye anlar! Ustanın en beğendiği aktör kimmiş? Robert Duvall!

Hollywood, Beverly Hills, Wilshire Boulevard'da bir heykel vardır. Atın üstünde bir John Wayne heykelidir bu! Çok da güzeldir. Bence Oscarların dağıtıldığı Dorothy Chandler Favilion'un meydanına da Brando'nun heykeli dikilmelidir. Heykeli dikilmesi gereken yegane aktör olarak kabul ederim bu dev sanatçıyı.

Kazandığı Oscar heykelini, Dorothy Chandler Pavilion'dan kendisine getirmesi için bir taksi şoförüyle anlaştığını, Amerikan Kızılderili hakları için çok çaba harcadığını, cinayet işlemiş oğlunun başını dertten kurtarmak için varını yoğunu verdiğini ve bu yüzden yokluk içinde göçüp gittiğini çok iyi biliyorum. Beyazperdede izleyip etkilenmiş her kişi ona borçludur ve borcunu ödemeden öbür tarafa göndermiştir. Ne kadar yazık, ne kadar ayıp. Çok daha iyi bir sona layıktı. Nur içinde yat Brando!

DİĞER YENİ YAZILAR