Gazete Vatan Logo

Ayılınca bir baktım karşımda Reha Muhtar, 'Eyvah, cehenneme mi geldim' dedim... (1)

Espri değil bu. Ölmediysem uyandığımda yanımda ya bir doktor veya karım olmalıydı diye düşündüm. Ama Reha olmamalıydı. "Nasılsın bitanem" dediği anda yaşadığımı anladım. "Niye acı var mı acı diye sormuyorsun?" dedim, gülüştük

* O dehşet gününden başlayalım...
Bir gece öncesinden başlayayım, Anthony Hopkins'in Hannibal filmini seyrettim, çok etkilendim. Bir sahne vardı, bir yankesici polisin talimatıyla Hannibal Lecter'ın kolundaki demir bilekliği çalacak, polis de parmak izini bulacak. Bunu fark eden Hannibal Lecter adamı kasığından bıçakladı. Femoral damar diye bir atardamar var, tam bacakla bedenin birleştiği yerde. Oraya bir sıyrık atağınız zaman adam 15-20 saniyede kan kaybından ölür, ki yankesici de kan kaybından öldü. Bu darbeyi alan adam "Bana bir şey olmaz" der, nihayetinde bacaktan bıçaklanmıştır. Ama 5 saniye sonra "N'oluyoruz" der, 10 saniye sonra gözü kararır, üşüme ve şuur kaybı olur, 15 saniye sonra da ölür zaten. Doktor olmam nedeniyle o darbenin ne kadar öldürücü olduğunu bilirim. Film bitti, 02.30'da yattım, sabah 07.30'da çocuklarımı okula götürüp eve döndüm. Saat 09.05'te işyerine geldim. Mecidiyeköy-Şişli Sağlık Grup Başkanlığı'nın otoparkına. 20 gün İstanbul'a yoğun kar yağmış, o gün ilk defa kar kalkmış, hava nispeten ısınmış ve güneş açmıştı. 25 Şubat 2004. Müthiş mutluluk vardı içimde. Herhalde havanın etkisiydi, 20 gündür dışarıya çıkamıyorduk. Kar kalkmış, kuş gibiyim. Şişli Sağlık Grup Başkanlığı'nın bahçesine arabamla yanaştım, kapıyı açtım sol ayağımı aşağıya attım. Daha bedenim koltuktayken ilk kurşunu yedim. Tak...

* Sizi vurmaya hazırlanan adamı arabanızı parkederken farketmiş miydiniz?
Kapıyı açıp ilk kurşun sesini duyduğum an farkettim. Adamı daha önce görmedim. Sonra kafamı kaldırıp baktım, patlayan silahın ağzından çıkan ateşleri gördüm. Aklıma birden çocukluğum geldi. Çünkü bayramlarda mantar tabancası patlattığımızda çıkan barut kokusunu duydum, insan hayatında her zaman duyamaz o kokuyu. Lunaparkta attığımız mantar tabancasından çıkan kesif barut kokusu. Çok güzel, çok enteresan bir kokudur. Hiçbir şey hatırlamıyorum, polise de eşgal veremedim. Hatırladığım tek şey 25-30 yaşlarında temiz yüzlü, temiz saçlı, açık renkli bir çocuk. Temiz yüzlü üniversite öğrencisi gibi ama ağzı şöyledir, burnu şöyledir diye eşgal veremiyorum polise...

* Görgü tanığı var mı?
Görenler var hatta tetikçi beni vurduktan sonra, birkaç saniye başımda durup bana bakmış. Bunun farkında değildim çünkü o anda ölümle yaşam arasındaki çizgide zıplamaya, yürümeye, aşağıya düşmemeye çalışıyordum.

Mutluluk gibi bir şey hissettim
* İlk düşündüğünüz şey ne oldu?
"Ahmet, ailen için yaşamalısın" dedim. Hakemliğin de kurtulmamda çok faydası oldu. 20 sene hakemlik yaptığınız vakit çok kısa anlarda çok çabuk karar verme yeteneğiniz gelişiyor. Hakemlikte 50 bin kişinin önünde son dakikada can alıcı bir penaltı kararı veriyorsunuz. Bunu bir saniyenin yarısı süresinde verebilirsiniz. O anda içgüdüsel olarak kapanmayı düşündüm. Kurşun yerken haykırmadım da. Belki haykırsam çocuk paniğe kapılacak, bir tane atıp kaçacaktı. O anda öyle bir karar verdim. Panik yapmadım. Sadece kocaman bedenimi küçültmeye çalıştım. Arabadan aşağıya indim, o anda aklıma sadece ve sadece ailem geldi. "Onlara bu acıyı yaşatmamalıyım, ölürsem ne olacak?" dedim. Ölmezsem televizyonda, radyolarda haberi duyacaklar, nasıl reaksiyon gösterecekler... Annemin yüksek tansiyonu var, ölür mü diye düşündüm. Karım ben ölürsem ne yapacak diye düşündüm. Bunların hepsi 1-2 saniye içinde oluyor.

* Peki vurulduğunuz an ne hissettiniz?
Gariptir, anormal bir hafiflik hissettim. Sarhoş gibiydim. Belki bir mutluluk. Bazı insanlar söylerler, ruh bedenden çıkarken tuhaf bir şey hissedersin. Adli tıp derslerinden biliyorum; iple asılarak öldürülen insanların orgazm olmasının belli fizyolojik açıklamaları var. Ben o anda acı hissetmedim. Tuhaf ama anlatılmayacak bir mutluluk hissettim. Ama tam anlamında bir mutluluk değil, tanımlayamıyorum, izah edemiyorum. Vurulan bilir. Ama bir hafiflik, belki sonsuzlaşma...

* O anda intikam alma isteği, öfke gibi saldırgan duygular hissetmediniz mi?
İntikam falan yok ama o hissettiğim sonsuzluk hissinin yanı sıra hayvani duygular da gelişti. Adamın üstüne atlayıp bir kurt gibi adamın boğazını dişlemek istedim. Belki de insan ölümün tam eşiğine geldiğinde tıpkı hayvanlar gibi davranıyor. Dikkat edin, hayvanlar birbirlerinin boğazına dişleriyle atlar. Sonuç olarak insan bir hayvan. Ölüm sınırında kendimi korumak için bir aslan, vahşi bir kurt gibi kendimi korumayı da düşündüm. Bunlar hep o anda saniyelerin içinde yaşadığım olaylar. Ölümden korkan biri değilim ama ölmemem lazım diyordum, çünkü bu şekilde ölmeyi hak etmedim. Fiziki durumum iyiydi, bir şuur kaybı gelişmedi, acı, ağrı yoktu...

* Sonra ne oldu?
Arabadan indim, nereden vurulduğumu anlamadım.Vücudumu kontrol ettim. Baktım ki bacağımın kasığa bağlandığı yer kanıyor, parmağımı soktum, iki boğum içeriye girdi. Aklıma iki şey geldi; bir Kaya Çilingiroğlu, iki Hannibal Lecter. Kaya'yı bacağından vurdular, bacağı kırıldı. "Eğer ben de bacağımdan vurulmuşsam, kemik kırılmışsa, vücut ağırlığını verirsem kemiği dağıtırım" dedim ve yere uzandım. İkincisi, eğer bacak damarını vurmuşsa 30 saniye sonra tıpkı bir gece önce seyrettiğim filmdeki yankesici gibi ölecektim. Ardından çok alâkasız bir şekilde Turgay Şeren gözlerimin önüne geldi. Sonra psikiyatrist arkadaşımla konuştum, iki sene önce ölen babamı sembolize etmiş olabilir Turgay Abi. Babama sığınmak gibi, çünkü Turgay Şeren'i insan olarak çok severim. Arkasından beni arabama bindirdiler, Dr. Adil diye bir arkadaşımın kucağında yatıyorum, her türlü trafik ihlalini yaparak gidiyoruz. "Fulya'daki Avrupa Hastanesi uyar mı?" dediler. Bir arkadaşın hanımı orada doğum yapmıştı, güzel bir hastane olduğunu biliyorum, "Uyar" dedim.

Devamı

Haberin Devamı