Gazete Vatan Logo

Atatürk ve Erbakan!

Zaman Gazetesi yazarı Murat Yülek, Atatürk ve Erbakan'ı karşılaştırdı.

Her iki liderin de ekonomide sanayileşmeye büyük önem verdiğini kaydeden Zaman yazarı, Atatürk'ün vefatından sonra Türkiye'nin kalkınma hızının düşmeye başladığına işaret ediyor.

İşte o yazı:

Sanayileşme gereklidir. Bunun içindir ki Amerika’da Singapur’a dünyanın farklı büyüklükteki ülkeleri sanayilerinin gelişmesini isterler. Ancak diğer hedefler gibi, sanayileşme de hükümetlerin en öncelikli gündemleri arasına girmedikçe gereğince ele alınmaz. Özel sektör de yetersiz ise sanayileşmeniz yavaş ilerler.

Eski Sanayi Bakanı Nihat Ergün döneminde Türkiye uzun yıllardır ilk defa bir sanayi stratejisi ve bunun altında çeşitli alanlarda alt stratejiler oluşturdu. Bu bir öncelik beyanıydı. Son on yıldaki makroekonomik kazanımların sanayiye dayalı teknolojik bir dönüşüm haline getirilmesi 2023’e hazırlanan Türkiye için önemli bir gereklilik.

Sanayileşme neden önemli?

Sanayileşme, ekonomi genelindeki kaynakların diğerlerine değil öncelikle sanayiye yönlendirilmesini gerektiriyor. Yani, riskli bir politika. Eğer ekonomi, kaynaklarını bu sektöre kaydırmakla nisbi olarak bir fırsat maliyetiyle karşılaşacaksa zarara uğrarsınız. İşte bu yüzdendir ki, Alexander Hamilton, 18. yüzyılın sonlarında tarım zengini Amerika’da geleceğin tarım değil sanayide olduğunu söylediğinde ilk başta tepkiyle karşılaşmıştı. 18-19. yüzyıllarda, bir Amerikan kapitalistini tarım yerine sanayiye para yatırmaya ikna etmek, bağımsızlığına kavuşmaya çalışan Amerikan hükümetini ikna etmekten daha zordu.

Diyeceksiniz ki, 18. yüzyılın ‘geleceğinin sektörü’ sanayi ise 21. yüzyılınki de sanayi olabilir mi? Hele 21. yüzyılda en çok ‘yenilikçi sanayiler’ ‘bilgi ekonomisi’ gibi ‘soft’ başlıkları konuşuyorsak. Haklısınız ama bunlar tarım ve madenciliğin yer aldığı ‘birincil’ sektörler ile sanayinin yer aldığı ‘ikincil’ sektörün önemini ortadan kaldırmıyor. Dahası, yenilikçi sektörlerin içinde yer aldıkları ‘üçüncül’ sektörler başarılı birincil ve ikincil sektör platformlarına ihtiyaç duyuyor; güçlü birincil ve ikincil sektörlerini kuramamış ülkelerin güçlü yenilikçi sektörler kurması zor. Oysa, Türkiye’nin iktisadi gelişimine baktığımızda birincil ve özellikle ikincil sektörleri geliştirmekte olmamız gereken yerde olmadığımızı görüyoruz. Sanayi ve sanayicinin olmadığı bir yerde teknoloji ya da yenilikçi politikaları nasıl başarılı olsun?

Türkiye’de sanayi sektörü ve politikaları: Atatürk ve Erbakan

Atatürk ve Erbakan siyasi/ideolojik olarak ne kadar uzaksa sanayileşme konusunda birbirlerine o kadar yakınlar. Türkiye iktisat tarihine baktığım zaman, sanayileşmenin iki dönemde ana ekonomik öncelik olarak ele alındığını görüyorum: Atatürk ve Erbakan. Her iki lider de sanayileşmenin önemini kavrasa da dönemlerindeki geniş yönetici (Atatürk) ya da siyasetçi (Erbakan) kitleleri bunu kavrayamamıştı. Bu da, her iki dönemde de, ‘sanayileşmenin’ tam anlamıyla başarılmasını engelledi. Türkiye’de 1980’li yıllarda rahmetli Özal’ın döneminde Türkiye Komünist Partisi’nin (tekrar) kuruluşuna izin vererek özgürlüklere bir kapı daha açarken, 21. yüzyılın başlangıcında, 2014 yılında, siyasi partilerin kapatılmasını salık veren siyaset bilimcilerinin bunları bilmesinde fayda var.

İKİSİ DE ÖZEL SEKTÖRE ÖENM VERİYORDU

Hem Atatürk hem de Erbakan’ın ‘devlet liderliğinde’ sanayileşmeyi temel aldığı söylenebilir. Ancak ikisi de özel sektörün ekonominin motoru olması gerektiğini düşünüyor ve söylüyordu. Her ikisi de ekonomist değildi; kalkınma konusundaki düşünceleri ‘gözlem’ ve ‘sezgiden’ kaynaklanıyordu. Benzer ‘gözlem’ ve ‘sezgi’ 19. yüzyıl Meiji dönemi ve 20. yüzyıldaki hızlı Japon kalkınmalarında ve yine 20. yüzyıldaki Kore kalkınmasını yönlendiren ve yürüten liderlerde de vardı.

Bu iki sanayileşme tecrübesinin de yeterince başarılı olamamasın sebebi neydi? Büyük eğilimleri tek bir sebebe bağlama saflığına düşmemek için ‘önemli’ gördüğüm iki sebebi söyleyeyim. Atatürk döneminde ‘sanayiye inanmış’ bürokrat ve siyasetçi sayısı azdı; Cemal Bayar’dan Şevket Süreyya Aydemir’e siyasi görüşleri taban tabana zıt olsa da ‘kalkınmacı’ devlet adamı yok denecek kadar azdı. 1940’lı yıllarda kaybettiğimiz havacılık sanayii bunun en üzücü sonuçlarındandır. Atatürk’ün sağlığını kaybettiği 1930’ların ikinci yarısında kalkınma hızı düşmeye başladı. Bunun üzerine büyük buhran ve İkinci Dünya Savaşı öncesi şartları gelince kaynak fakiri Türkiye kalkınmasını hızlandıramadı.

SÜREKLİ OLAMADI

Atatürk döneminde, ‘big push’ kategorisinde değerlendirebileceğimiz oldukça orijinal sanayileşme yöntemleri kullanıldı ve o ilk yıllarında bir sanayi bazı oluşturuldu. Ancak bu süreç bir Japon ya da Alman kalkınması örneklerinde olduğu gibi sürekli olamadı. Eğer olsaydı; Gerschenkron’un literatürüne Türk modeli olarak girebilirdi Türkiye.

Sümerbank ve Etibank’ın kurulması, bunların bünyesinde çok sayıda diğer kamu şirketi ve tesisinin doğması Atatürk döneminde oldu. Sümerbank ve Etibank aynı zamanda bir kalkınma finansmanı kuruluşu olarak tasarlandı. Dahası, ülkede teknik bir kadronun oluşturulması gerektiği anlaşıldığından bu kuruluşlar mühendisleri hem burs veren hem işbaşında eğiten birer okul gibi düşünüldü.

ERBAKAN DÖNEMİ SİYASİ İSTİKRARSIZLIĞI KURBAN GİTTİ

Erbakan dönemindeki sanayileşme ise siyasi istikrarsızlığa kurban gitti. Dönemin diğer siyasi partilerinin sanayi ve kalkınma konularının önemini kavrayamamış olmaları bu dönemdeki sanayileşme Rönesans’ını akamete uğrattı demek mübalağa olmayabilir. Erbakan döneminde kapsamlı bir sanayileşme süreci başlatılmıştı.

Elektromekanik alanında Temsan (jeneratör ve türbin üretimi), Taksan (Takım tezgâhları), elektronik alanında Testaş, havacılık alanında Tusaş (bugünkü TAI) Erbakan’ın inisiyatifiyle kurulmuştu. Motor, kamyon ve otobüs üretmek için kurulan Tümosan da. Tümosan’ın Aksaray’daki tesisleri sonradan Mercedes tarafından, Konya’daki motor tesisleri ise Albayrak grubu tarafından satın alındı. O dönemde Türkiye tekstil üretiminde ilerliyor, yatırımlar yapılıyor ancak tüm tekstil makinelerini ithal ediyordu; özel sektör tekstil makineleri üretimine girmiyordu. Tekstil makineleri üretmek için Sümerbank İstanbul Defterdar (boya apre ve terbiye makineleri), Malatya (dokuma tezgâhları) ve Gaziantep (iplik makineleri) tesisleri kuruldu. Lisans anlaşmaları yapıldı. Kalkınmanın finansmanı için yurtdışındaki tasarrufları da Türkiye’ye kazandırmak amacıyla Desiyab kuruldu.

Atatürk döneminde olduğu gibi, Erbakan döneminde de bu şirketler sonradan özel sektöre devredilebilecek statüde kuruluyordu. Ancak mevcut iktisadi devlet teşekkülleri ve KİT’ler de o dönemde bir yatırım süreci başlatmıştı. Sümerbank tekstil, seramik, fayans, ayakkabı, kimyevi boyalar alanlarında (İzmir-Bayındır, Iğdır, Tortum ve daha birçok kent ve kasabada), Türkiye Çimento Sanayi çimento alanında (Ergani ve Urfa’dan Edirne Lalapaşa’ya kadar), SEKA kâğıt üretiminde (örneğin Çaycuma, Giresun Afyon, Balıkesir), Makine Kimya Endüstrisi (Çankırı, Polatlı, Erzurum), Türkiye Gübre Sanayi (Mardin Mazıdağ, Kars, Gemlik gibi şehirler) çok sayıda yeni tesis kurdu. Bu tesislerin Türkiye’nin kırsal kesimine dağılarak yerel kalkınmayı desteklemeleri amaçlanmıştı. Ne yazık ki, tüm bu gayretler siyasi çatışmaların kurbanı oldu, Türkiye’nin sanayileşmesi akamete uğradı. Benzer sektörleri hedefleyen Kore ise alabildiğine ilerleyerek bugün LCD ekranlardan akıllı telefonlara, otomotivden nükleer santral teknolojisine kadar dünyanın en önemli ekonomileri arasına girdi.

Unutmadan, Atatürk dönemini Yahya Sezai Tezel’in ‘Cumhuriyet Döneminin İktisat Tarihi’ (Yurt Yayınları), Erbakan dönemini ise Kahraman Emmioğlu’nun Türkiye’nin Sanayileşme Serüveni (Elips Kitap, 2012) kitabından anekdotlarla takip edebilirsiniz.

Haberin Devamı