Önce padişahı devirin sonra sultan olursunuz

“Ben kuş değilim ve beni hiçbir ağ tuzağa düşüremez. Ben, özgür iradesi olan, bağımsız bir insanım.” –Charlotte Bronte

Haberin Devamı

Bir aile faciası. Kırık bir kalp hikayesi. Dahası günümüz Türkiyesi gerçeği: Kocanızın-sevgilinizin giydiğiniz şeylere karışması.

Ama dahası, bu cehennem sıcağında mayo mu bikini mi giyeceğinize karar vermesi. Öyle ya yeterince aklınız yok sizin. Kendiniz düşünemezsiniz. Kadınsınız. Sizin yerinize birinin düşünmesi gerekli. Tabii ya! Çocukluğumun Antalya'da geçtiğini iyi kötü bilmeyen yok herhalde. Plajda büyüdüm ben.

Sahil bebesiyim. Gülleci gibi geniş omuzlarımı da buna borçluyum. Şaka şaka. Rus büyükneneme borçluyum tabii. Varlığım varlığına armağan genleri varmış kadının. Bu yaşa geldik hala ekmeğini yiyoruz. Ama meselemiz bu değil.

Ben çocukken babam da annemin bikini giymesine karışırdı. Şaka etmiyorum. Benim babam! Annemin giydiklerine karışıyordu. Sonra ben büyüdüm. Ve felaket bir ergen oldum. Sokağa neredeyse iççamaşırlarıyla çıkan bir baş belasına dönüştüm. Biri bir şey dediğinde de erkek egemen kültüre baş kaldırdığımı söylüyordum bacak kadar boyumla. Siz siz olun...

Çocuklarınıza aşırı kitap okutmayın. Sonra benim gibi olurlar Allah korusun. Dil pabuç kadar! Suçlayacak kimseyi de bulamazsınız. O serseri kızınız tamamen sizin yaratımınızdır. Bakar bakar kafanızı duvara vurursunuz.

Şaka bir yana, benim felaket ergenliğimden sonra her kız babası gibi babam da yumuşamak zorunda kaldı. Çünkü herkes bilir ki benimle inatlaşılmaz. Ben kimseyi dinlemem, bildiğimi okurum. Özellikle üzerime gelindiğinde. Zavallı babam da bu gerçeğe aydıktan sonra annemin bikini yasağını kaldırdı. Kadın 40'ından sonra bikinilerine kavuştu. Ve sonra kendi terk etti bikinileri. Bu da ayrı bir yazı konusudur. Şu an konuyu bölmeyeceğim.

Geçen pazar Kilyos Suma Beach'e gittik. Bütün arkadaşlarımın çok güzel, aşırı güzel diyerek gitmem için zorladıkları plajı, genel olarak 50 lira giriş ücreti verilen ve hiçbir servis yapılmayan bir halk plajı gibi buldum.

Az önce de belirttiğim gibi ben plaj bebesiyim. Dahası küçük amcam o zamanlar müdürü olduğu otelin plaj işletmeciliğini de yaptı uzun yıllar. Dolayısıyla bir plaj nedir, neye benzer, nasıl işletilir, iyi bilirim.

Bir plaj pislik içinde bırakılmaz. Bir plajda gelen müşteriler şezlong ve minder için 45 dakika bekletilmez. Bir plajda gün içinde bangır bangır tekno müzik çalınmaz. Bir plajda köpek varsa görevliler düzenli olarak kumu temizler. Bir plajda garson bulunur, misafirlerin bir isteği var mı diye sorar. Vallahi Antalya'da halk plajında bile böyle bu. Konyaaltı'na ya da Lara'ya giderseniz bir bakın, yalanım var mı.

Suma'da bunların hiçbiri yoktu. Karadeniz suyunun diz hizasında olması onların suçu değil.

Ancak bu kadar popüler bir mekanı bu kadar kötü işletmeleri onların suçu. Yine de ben plaj partisine gideceğim dans edeceğim diyen varsa o yolu gidip dansını etsin. Şu İstanbul sıcağında havuz kenarında tepemde garsonumla aralıksız smootie'mi içmeyi tercih ederim.

Benim için rahat etmek üç tane insan görüp sosyalleşmekten daha kıymetli çünkü. Özellikle pazar günümü bu şekilde harcamayı tercih etmem.

Eğer aldıkları giriş ücreti çalıştıracakları elemanların maliyetini karşılamıyorsa ücreti arttırsınlar. Yok biz böyle iyiyiz, aynen böyle sistemsiz devam edeceğiz diyorlarsa, yolları, bahtları açık olsun.

Konu mayo meselesine nereden geldi? Şuradan... Akşam üstü plajda yürüyoruz. Sahilde tepeden tırnağa siyah giyinmiş bir karı-koca gördük. Ben Arap olduklarını düşündüm. Adam aşırı esmerdi çünkü. Kadının üstünde yere kadar kapkara bir elbise vardı.

Bebeklerini sevmek için yaklaştığımızda gördüm ki çok ünlü bir oyuncu hanım kızımızla beyi.

Yanlarındaki de ikiz bebekleri. Kadın bizi görünce aman bebekleri çekmeyin diye topladı götürdü sabileri. Ulan madem çekilmek istemiyorsun krokodil Chanel çantayla umumi plaja inme. Hem de tepeden tırnağa giyinik. Siyah. Hayda! Neden sonra kadın bebelerden birini alıp suya girdi. Üstünde siyah atlet, altında siyah tayt, kafasında şapkayla. Keşke de haşema giyseydi. Daha az ilgi çekerdi.

Uzatmayacağım. Söz konusu kadın Avrupalı. Dolayısıyla biz o şekilde giyinmesini kocasının müsaade etmemesine bağladık. Belki de yanlış bağladık. Belki halkıyla yanlarında mayo giyecek kadar samimi olmak istememiştir. Belki magazin çeker diye korkmuştur. Belki bembeyaz olduğu için yanmak istemiyordur. Ama durun... O zaman beyaz giyinmesi gerekmiyor mu? Neyse ne... Bilemem. Ama görünen oydu. Ayrıca adam da üzerini hiç çıkarmadı plajda. Giyinik giyinik dolaşıp durdular. O kadar çaba sarf etmelerine rağmen kimse de varlıklarını fark etmedi vallahi. Ya da umursamadı.

Kimse kimseyi umursamıyor bu devirde. İstanbul'da elinizi sallasanız ünlüye çarpıyorsunuz zaten. Ünlülük bir mesele değil artık. Bunu da kabullenmek gerek.

Neticede kadına bakınca aklıma kocası müsaade etmiyor diye bikini giyemeyen kadınlarımız ve ergenliğim boyunca sergilediğim anlamsız giyim tarzıyla sistematik olarak alt üst ettiğim babamın otoritesi geldi.

16 yaşındaydım ve o zaman rock'n roll bir insandım. Hepimiz öyleydik. Bir gece babamın katılması zorunlu olan yarı-resmi bir yemeğe bikini üstüyle gitmiştim. Evde kopan gümbürtüyü size anlatamam. Zavallı babam. Neyin kefaretini ödediğini yıllarca anlayamadı.

Oysa ben, bu otorite sarsan tavırlarımla kaldırdım annemin bikini yasağını.

Bugün bile babama sorun yaptığım en anlamsız hareketin muhakkak bir manifestosu olduğunu söyleyecektir size. Ve de öyledir. Ben nedensiz parmağımı kıpırdatmam. Sadece nedenlerim pozitif sonuçlarıyla birlikte uzun vadede kendini gösterir. Hepsi bu kadar.

Annemin 17 yaşında çekilmiş bir fotoğrafı var elimde. Bodrum'da teknede. 70'lerin ikinci yarısı. O bikiniyi bugün giyecek fizik de cesaret de pek az insanda var. Ama yine de aynı kadın evlenip yıllarca kocası istemiyor diye bikini giymiyor. Düşünün. Değişik bir durum elbette.

Kınamıyorum. Seven ne yapmaz? Hayatım boyunca ne babamla ne de herhangi bir sevgilimle asla tartışmadım takdir edersiniz ki. Ben tartışmam. Babamın da sevgililerimin de attığı tripleri, koyduğu tavırları umursamadım sadece. Fena da olmadı. Hayatları değişti. Mesela babamın büyük bir maçodan, birinci sınıf bir demokrata evrilmesinde payım büyük. Zeki insanlar değiştiremedikleri şeyleri kabullenmeyi iyi bilirler. Babam da kabullendi. Birlikte olduğum insanlar da.

Uzun lafın kısası padişahı devirmeden sultan olamazsınız. Kocanız/babanız/abiniz/sevgiliniz hayatınıza müdahale ediyor diye yakınmak yerine onları istediğiniz şeye alıştırın.

Giydiklerinize, içtiklerinize, yaşam rutininize. Durum anormalmiş gibi davranmazsanız uzun sürmeyecektir kabullenmeleri. Böylece kansız bir darbeyle padişahı devirmiş olacaksınız.

Ne demiştik? Önce padişahı devirin.

Sonra sultan hep siz olursunuz.

Muazzam haftalar olsun.

DİĞER YENİ YAZILAR