Gazete Vatan Logo

ABD’den Türkiye’ye hem övgü hem eleştiri!

ABD’nin İnsan Hakları raporu açıklandı. Türkiye bölümüne Gezi Olayları ve 17 Aralık soruşturması damga vurdu

Rapora 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonu da girdi. ABD Türkiye’de yaşanan bu olayları ‘skandal’ olarak nitelendirdi. Suriyelilere yardımları ise övdü.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın geleneksel insan hakları raporu açıklandı. Ülkeler bazında ihlallerin sıralandığı raporda Gezi Parkı, 17 Aralık operasyonu ve telefon dinlemeleri gibi konularda eleştirilen Türkiye, Suriyeli mültecilere kucak açması konusunda ise övgü aldı.

17 Aralık Operasyonu skandal

ABD, bu raporla ilk kez 17 Aralık Rüşvet Operasyonu sonrası ortaya çıkanları ‘skandal’ olarak nitlendirdi. Yolsuzluk, ilk kez Türkiye’nin en belirgin insan hakları ihlallerinden biri olarak sıralandı. Bu konuda yeterli soruşturma yapılmadığı belirtildi. Kolluk kuvvetleri ile yargının, binlerce polis ve savcının yerini değiştiren hükümetin etkisi altında olduğu açıkça vurgulandı.

Kerry: Eşcinsellerin yanındayız

Raporun sunumu yapan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, insan hakları mücadelesinin ABD dahil herkes için bir yolculuk olduğunu belirtti. Kerry, ABD’nin bu konuya verdiği önemi belirtmek için de “Hiçbir ülke insan haklarının iyileştirilmesi meselesine bizim kadar bağlı değil” dedi. Konuşmasında Suriye’den Bangladeş’e dünyanın değişik ülkelerinde yaşanan insan haklarına değinen Kerry, özellikle eşcinsel hakları konusuna ağırlık vererek, dünyada 80 ülkede eşcinsellerin ayrımcılığa uğradığını söyledi ve Uganda’da eşcinsellerin cezalandırılmasını öngören yasanın bunun en son örneği olduğunu ifade etti. Kerry, “Bu insan hakları kavgasında LGBT kardeşlerimizin yanındayız” diye konuştu.

Türkiye’de 73 gazeteci hapiste

Kerry’den sonra söz alan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Uzra Zeya ise aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ülkelerde yaşanan basın özgürlüğü sorunlarına vurgu yaptı. Zeya, Türkiye’de gazeteci, yazar, çevirmen 73 kişinin hapiste tutulduğunu vurguladı.

Zeya, 17 Aralık Rüşvet Operasyonu sonrası yaşananların ‘skandal’ olarak tanımlanmasının ne anlama geldiği sorusuna ise şu yanıtı verdi: “Bu yılki rapor, yolsuzluk ve hesap verebilirlik gibi konularda daha detaylı bilgiler içeriyor. Türkiye’deki duruma ilişkin ise rapor yargılama süreleri, adalete etkin erişim, bağımsız yargı süreci ve hukukun üstünlüğü kapsamında soruşturmaların önemi konularındaki kaygılarımızı yansıtıyor. İnsan hakları, Türkiye ile stratejik ve karşılıklı menfaatlere dayalı çok geniş olan ilişkilerimizin bir parçası. Kaygılar ise ifade özgürlüğü, azınlıkların durumu, toplumun kırılgan kesimleri, yargılama süreci ve hukukun üstünlüğü.”

‘Gezi olaylarında aşırı güç kullanıldı’

ABD Dışişleri raporunun Türkiye’ye ilişkin kısımda “Sivil otoriteler, güvenlik güçlerinin etkin kontrolünü devam ettirdiler ama bazı güvenlik kuvvetleri unsurları insan hakları suistimallerine bulaştı” denilerek, sorunlar sıralandı:

- Ceza yasası ve terörle mücadele kanunu, ifade özgürlüğü, basın ve internet kısıtlayan birçok madde içeriyor. Yetkililer, halen cezaevinde olan birçok gazeteciyi, yasadışı bir örgütle ilişkili olma suçlamasıyla hapse attı.

- Devleti ya da hükümeti eleştirmenin soruşturma açılmasıyla sonuçlanacağı korkusu nedeniyle, otosansür yaygınlaştı.

- Hükümet bazı dini, politik ve Kürt milliyetçilerine ya da kültürel bakış açılarına sempati gösterenleri taciz etti.

‘Aşırı güç kullanıldı’

- Yetkililer, protestocuları dağıtmak için aşırı güç kullandı, gazeteciler, akademisyenler, avukatlar ve öğrenciler dahil binlerce kişiyi gözaltına aldı ve bu kişileri terörle mücadele kapsamında suçladı. Yetkililer, özellikle yedi kişinin ölümüne neden olan, Gezi Parkı protestolarına cevap verirken aşırı güç kullandı.

- Keyfi gözaltı uygulamaları devam etti, tutuklular yargılama öncesi belirsiz dönemlerde uzun süre alıkonuldu.

- 17 Aralık operasyonu ve sonrasındaki skandalda, hükümet binlerce polis ve yargıcın yerini değiştirirken, kolluk kuvveti ve yargı yürütmenin etkisi altındaydı.

- Hükümet, kadınlar, çocuklar, ve LGBT (lezbiyen, gay, biseksüel ve transeksüel) bireyleri gibi toplumun kırılgan kesimlerini sosyal suistimaller, ve şiddetten yeterince etkili şekilde korumadı.

- ‘Namus cinayeti’ denilen kadına karşı şiddet devam etti, çocuk evlilikleri sürdü.

- Güvenlik güçlerinin yargısız infazları, işkence ve aşırı güç kullanımı iddiaları, dini azınlıklara getirilen kısıtlamalar sürdü.

Haberin Devamı