Gazete Vatan Logo

600 milyon dolar miras bıraktı

Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi tenoru olarak nitelendirilen sanatçı geride 600 milyon dolarlık bir servet bıraktı.

Luciano Pavarotti'nin fotoğrafları için tıklayınız...a>

Özgeçmişini okumak için tıklayınız...

Luciano Pavarotti'nin videoları için tıklayınız...

Kendine özgü tarzı, halkın içinden geldiğini her fırsatta ortaya koyan mütevazılığı, kiloları ve billur gibi sesiyle gönüllerde taht kuran bir isimdi Luciano Pavarotti... Otel odasında spagetti pişirmesi, zaman zaman çalkantılı özel hayatı, klasik müziği dünyaya sevdirmesiyle hep gündemdeydi. Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi tenoru olarak gösterilen İtalyan opera sanatçısı, maalesef 72 yaşında pankreas kanserine yenik düştü.

“Tanrı’yla skoru eşitliyorum”

Önceki gece durumu ağırlaşan ve sabah 05.00’te hayatını kaybeden Pavarotti’nin ölüm haberini, menajeri Terri Robson açıkladı. Ünlü sanatçının İtalya Modena’daki evinde öldüğünü duyuran Robson, “Maestro, ölümüne neden olan pankreas kanserine karşı uzun ve zorlu savaş verdi” dedi. Hastalığı geçen temmuz ayında teşhis edilen Pavarotti New York’ta ameliyat edilmiş, bir yıl boyunca kendisine beş seans kemoterapi uygulanmıştı. Solunum yollarındaki rahatsızlık nedeniyle 8 Ağustos’ta hastaneye kaldırılan ünlü tenor, tedavinin ardından 25 Ağustos’ta taburcu edilmişti. Hastalığını büyük bir metanetle karşılayan Pavarotti, ölümle ilgili olarak “Bu dünyada her şeye sahip oldum. Çok mutlu bir hayat yaşadım. Bunların bir bedeli olmalıydı. Şimdi hepsi benden geri alınıyor. Tanrıyla skoru eşitliyoruz” demişti.


Hayali futbolcu olmaktı

2 Ekim 1935’te Modena’da fırıncılık yapan bir baba ve puro fabrikasında çalışan bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelen Pavarotti’nin hayali birçok İtalyan çocuk gibi profesyonel bir futbolcu olmaktı. Ancak hayatını, kilise korosunda tenorluk yapan babası değiştirdi. Babasıyla kilise korosuna gitmeye başlayan Pavarotti, 1961’de Galler’de katıldığı bir yarışmada birinci olunca, kendini müziğe adadı.

Tatlıses bile yorumladı!

1963’te sanat çevrelerinin dikkatini çekmiş ve Avrupa’nın birçok başkentinde sahneye çıkmaya başlamıştı. 1970’lerde ise artık tüm dünyada tanınan ünlü bir tenordu. En bilinen şarkısı ise İbrahim Tatlıses’in bile “O söylemiyor” diye yorumladığı ünlü ’O sole mio’ oldu. 1990’da Jose Carreras ve Placido Domingo’nun katılımıyla başladığı “Üç Tenor” konserleri ise dinleyici kitlesini bir anda katladı. 1993’te New York’ta Central Park’ta verdiği konsere 500 bin hayranı katıldı. 1991’de Londra Hyde Park’ta ise aralarında Galler prensi ve prensesinin de bulunduğu 130 bin kişi yağmura rağmen Pavarotti’ye eşlik etti.

Popçularla çıktığı için eleştirildi

’Büyük Luciano’ Pavarotti, her yıl Modena’da düzenlediği ’Pavarotti ve Arkadaşları’ konser dizisinde ise Ricky Martin, Elton John ve Spice Girls’le aynı sahneyi paylaştı. Gelirini yardım kuruluşlarına bağışladığı bu konserler, ’şov yaptığı ve klasik müziği hafiflettiği’ gerekçesiyle eleştirildi. Ancak o “’Pop müzik önemsizdir’ denemez. O zaman klasik müzik için de ’sıkıcı’ diyebiliriz. Müzik sadece iyi ve kötü diye ayrılır” diyordu. Sanat kariyerini, “Evet Giorgio” ile “Rigoletto” filmlerinde rol alarak süsleyen, ancak beyaz perdede istediğini bulamayan tenor, “Ben, Luciano Pavarotti” adlı otobiyogrofisini kaleme aldı.

Beyaz mendili iz bıraktı

Son olarak 10 Şubat 2006’da Torino’da yapılan kış olimpiyatlarının açılışında sahneye çıkan Pavarotti, hayatı boyunca neşesi, sıcak gülümsemesi, sahnede terini sildiği beyaz mendili ve yardım konserleriyle tüm sevenlerinin kalbinde iz bıraktı. Cumartesi günü toprağa verilecek olan Pavarotti’nin naaşı dün akşam Modena Katedrali’nde ziyarete açıldı.


34 yaş küçük sevgilisiyle evlenmek için 120 milyon dolar tazminat ödedi

Pavarotti, ilk evliliğini 1961’de Adua Veroni ile yaptı. Bu evlilikten 3 kız çocuğu sahibi oldu. En büyük arzusu ise erkek evlattı. Bu arzusuna ancak 37 yıllık ilk karısını, kendinden 34 yaş küçük sevgilisi için boşadıktan sonra kavuştu. Fakat uğruna eski karısına 120 milyon dolar tazminat ödediği ikinci karısı Nicoletta Mantovani’nin ona verdiği ikiz çocuktan erkek olanı öldü. Pavarotti’nin ölüm anında baş ucunda yeni eşi Nicoletta, 4 kızı, kardeşi Gabriela ve dostları vardı.

70 kiloya düşmüştü

Her zaman kilo problemi çeken Pavarotti, 1978’de 180 kiloya kadar çıktı. Ancak geçen yıl pankreas kanseri teşhisiyle tedaviye alındıktan sonra giderek kilo verdi. Geçen ay 70 kiloya kadar düştü. Ve kilolarıyla birlikte hayatı da onu terk etti...

DÜNYA ÜNLÜ TENORA AĞLIYOR

Sesinin yanında rock grubu bir fısıltı gibi kalırdı

Pavarotti ile bir çok kez birlikte çalışan rock topluluğu U-2’nun solisti Bono, internet sitesinde dokunaklı bir yazı kaleme alarak ünlü tenora veda etti: “Bazıları opera söyler, Pavarotti bir operaydı. Şarkıları yaşadı, onun operası neşe ve hüznün bir karışımıydı. Hem dünyaya ait, hem gerçek üstüydü. Şarkı söylerken ateş saçan bir volkan, ama aynı zamanda yaşama sevinci püsküren, harika,cömert bir dosttu. Sesinin yanında bir rock grubu fısıltı gibi kalırdı.”

Tutkuyu yaydı (İtalya Başbakanı Romano Prodi): “Büyük tenorun en büyük başarılarından biri, ülkemizin sanatsal imajını en iyi biçimde dünyaya taşıyarak, tutku ve kültürün yaygınlaşmasını sağlamış olmasıdır.”

Sesi baki kalacak (İtalya eski başbakanı Silvio Berlusconi ): “Onun sesi, bir dönemin görkemli bir abidesi olarak baki kalacak. O, İtalya’nın dünyadaki en sıcak sesiydi; eşi bulunmaz bir heyecandı.”

Dünyayı baştan çıkardı (Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy): “Pavarotti’nin sanat kalitesi, sıcaklığı ve karizması dünyayı baştan çıkardı.”

Sesini herkes tanırdı: (Soprano Joan Sutherland): “Sesinin kalitesi çok farklıydı. Duyduğunuzda, ’Bu kesinlikle Pavorotti’ derdiniz.”

Pavarotti bir yana (İtalyan film yönetmeni Franco Zeffirelli): “Pavarotti ve diğer tenorlar vardı.”

Dolu dolu yaşadı (İngiliz tenor Russell Watson): “İnanılmaz bir ses gücü ve kontrolü vardı, hayatı dolu dolu yaşadı.”

Trio’daki dostları yasa boğuldu

Pavarotti’nin ölümü 1990’daki ’3 Tenor’ konserinde ünlü tenorla sahneye çıkan Placido Domingo ve Jose Carreras’ı üzüntüye boğdu. Domingo, “İlahi sesinde, tümüyle kendine özgü bir tını vardı. Konserlerde öyle eğlenirdik ki sahne alacağımızı unuturduk” sözleriyle üzüntüsünü dile getirdi. Carreras ise Pavarotti’yi “Onu tanıdığım için çok mutluyum. Gelmiş geçmiş en iyi tenorlardan biriydi. Mükemmel bir insan, karizmatik bir kişilik ve çok iyi bir poker oyuncusuydu” diye andı.

Türkiye kıymetini bilmeyip geri yolladı

Luciano Pavarotti’nin yolu Türkiye’den iki kez geçti. İlkinde henüz 28 yaşındaydı ve ünlü değildi. 1963-64 sanat sezonunda başkent sahnelerinde seyirciyle buluşan, Giacomo Puccini’nin ünlü yapıtı “La Boheme”in rol dağıtımında başrol Rodolfo için birinci kast olarak dönemin ünlü sanatçısı İsmet Kurt seçildi. Rıdvan Yücel’in ikinci kast olduğu eserde, Luciano Pavarotti de üçüncü kast olarak yerini aldı. Ancak, “çiçeği burnunda tenor” Pavarotti, sadece bir kez sahneye çıkabildi ve birkaç hafta içinde de eşyalarını toplayarak ülkesi İtalya’ya döndü. Luciano Pavarotti’nin öğrencisi olan ve “Türkiye’nin Pavarotti’si” olarak tanınan, opera sanatçısı Hakan Aysev, “O günleri gülümseyerek anlatırdı. La Bohem söylemeye gelmiş. ‘Yeterli bir şekilde söyleyemediğim için ilk temsilden sonraki iki temsili yönetim iptal etmişti. Ben de ülkeme dönmüştüm. İyi bir temsil yapamadığım için gittim“ diyerek anlatmıştı. O dönemde Türkiye’ye gelen tenorlar o kadar ünlü ve iyiymiş ki, o iki senelik bir şarkıcı olduğu için yeterlilik gösterememiş. Bunu hiçbir gocunma hissetmeden anlatırdı” dedi. O dönemde Devlet Opera ve Balesi’nin başında olan Cüneyt Gökçer ise “Hatırladığım kadarıyla olay öyle cereyan etmemişti. Pavarotti çok genç ve pırıl pırıl bir tenordu. Üç temsillik bir anlaşma ile konuk sanatçı olarak gelmiş ve temsillerine çıkıp büyük beğeni toplayıp ülkesine dönmüştü. Bir iptal söz konusu değildi” dedi. Pavarotti dünyaca ünlü bir tenor olduktan sonra, 1991 yılında geldi ikinci kez Türkiye’ye. Bu kez tüm dünya gibi biz de ayakta alkışladık ünlü tenoru..

Haberin Devamı