Gazete Vatan Logo

'Utanç verici'

Pulitzer ödüllü yazar Thomas Friedman: Erdoğan ile Da Silva'nın İran lideri Ahmedinecad'la el ele fotoğrafların gördüğümde şoke oldum. Türklerin ve Brezilyalıların yaptığı utanç verici.

New York Times gazetesinin köşe yazarı olan Pulitzer ödüllü ünlü yazar Thomas Friedman, İran ile anlaşma masasına oturan Türkiye ile Brezilya liderlerine ağır eleştriler getiren bir yazı kalema aldı.

17 Mayıs'ta anlaşmanın imzalandığı günü dile getiren Friedman, "Erdoğan ile Da Silva'nın İran lideri Ahmedinecad'la el ele fotoğrafların gördüğümde, bir demokratın büyük güçlerin olduğu masada oturmak için diğer demokratlara soykırımı inkar eden, seçimlerde çaldığı oylarla iktidarda kalan bir eşkiayla ABD'ye nasıl burun büktüklerini gördüm" yorumunda bulundu.

'UTANÇ VERİCİ'

Türkiye ve Brezilya'nın uluslararası siyasette söz hakkı almak istediğini, ancak bunu yaparken de insan haklarını hiçe saydıklarını ifade eden Friedman, "Bu anlaşma İran'ın 5 siyasi tutukluyu işkenceyle yaptırdığı itiraflarından sonra asmasından bir kaç gün sonra imzalandı. Lula ve Erdoğan, Ahmedinecad'ı kardeşleri gibi kucakladı. Ancak bu karşılaşma sırasında insan haklarına dair tek kelime edilmedi. Onlar için Ortadoğu'da tek acı çeken halk Filistinliler. Ahmedinecad yeşil devrim yapmak isteyen, daha fazla insan hakları isteyen halkını polis ve orduyla bastırdı. Türklerin ve Brezilyalıların yaptığı utanç verici...



İŞTE O YAZI:


Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva ve Başbakan Erdoğan İran ile küresel dengeleri değiştiren tarihi bir anlaşma imzaladı. Ancak Tahran'ın despotik rejimiyle yapılan bu anlaşma için insan hakları bir kenara itildi.


İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedincad’ın Brezilyalı meslektaşı Luiz Inacio Lula da Silva ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile 17 Mayıs tarihinde elleri havada halde çektirdiği fotoğraf aklıma tek bir düşünce getirdi. Demokratların, sırf ABD'yi rahatsız etmek ve büyük güçlerin masasında oynayabileceğini göstermek için başka demokratları Yahudi Soykırımı’nı reddeden ve seçimlerde oy çalan İranlı eşkıyaya satmasından daha çirkin bir şey olabilir mi?



Washington merkezli düşünce kuruluşu Carnegie Endowment uzmanı Karim Sadjadpour’a göre, gelişmekte olan ve hiçbir bloğa ait olmayan ülkeler, insan haklarını bir kenara koyarak yıllarca ABD’nin çıkarlarını alaycı bir şekilde takip etmeye çalıştı. Ancak Türkiye ve Brezilya, dünya sahnesine çıkmaya heves ettikçe, bir zamanlar başka ülkelere yönelttikleri eleştirilere hedef olacaklar.



Lula ve Erdoğan’ın İran’a düzenledikleri gezi, Tahran’ın işkenceyle itirafa zorladığı beş politik tutukluyu idam etmesinden birkaç gün sonrasına rastladı. İki lider Ahmedinecad’ı kardeşi gibi kucakladı ancak insan haklarından hiç bahsetmedi.

Sadjadpour, “Ortadoğu’da hakkını arayan tek insanların Filistinliler olduğuna dair yanlış bir kanı var. Eğer bu kanıyı destekleseniz, Ahmedinecad gibileri şımartırsınız” dedi.


Türkiye ve Brezilya yeni gelişmekte olan iki demokrasi. Ancak bu iki ülke liderinin, kendi vatandaşlarının keyfini sürdüğü ifade özgürlüğü ve siyasi seçme haklarını talep eden İranlıları ordusu ve polisiyle püskürten Ahmedinecad’a sarılmaları utanç verici bir şey.

Amerikan Washington Post gazetesi ve Newsweek dergisi grubunun sahip olduğu saygın dış politika dergisi Foreign Policy’nin baş editörü ve Venezüella eski ticaret bakanı Moises Naim, “Lula politik bir dev, ancak ahlaki açıdan bir hayal kırıklığı olduğunu söylemek yanlış olmaz” yorumunu yaptı.

Naim, “Lula, Latin Amerika’da demokrasinin yayılmasını engelliyor. Venezüella’nın diktatör görünümlü lideri Hugo Chavez ve Küba lideri Fidel Castro’yu düzenli olarak öven Lula, şimdi de Ahmedinecad’ı destekliyor” dedi.

MADALYONUN ÖTEKİ YÜZÜ

Brezilya ve Türkiye İranlıları endişe duyulan nükleer programlarını durdurmaya ikna etmiş olsaydı, ABD bunu onaylayabilirdi. Ancak yaşanan bu değildi. İran yaklaşık 2 bin 200 kilogram düşük zenginleştirilmiş uranyuma sahip. 17 Mayıs tarihinde yapılan anlaşmada Tahran, stokundaki nükleer yakıtın 1,200 kilogramını nükleer yakıt karşılığında Türkiye’ye göndermeyi kabul etti.

Tıbbi araştırma reaktörü için kullanılacak nükleer yakıt atom bombası üretmek için kullanılamıyor. Ancak transferin ardından İran’ın elinde bomba üretmek için zenginleştirebileceği yaklaşık 1,000 kg uranyum kalıyor. Uzmanlara göre, bu miktardan bomba üretebilmeye yetecek yakıt elde etmek, sadece birkaç aylık bir süreç gerektiriyor.

İran’ın vardığı anlaşmayla elde etmek istediği şey, ülkenin nükleer tesislerinin Birleşmiş Milletler (BM) müfettişlerine açılması yönündeki uluslararası baskıyı kırmak ve şaibeli Temmuz 2009 seçimlerinin tekrar yapılmasını isteyen İran demokratik hareketini geri püskürtmesinin yıldönümünde Ahmedinecad’ı yasallaştırmaktı.

Stanford Üniversitesi’nde İran uzmanı olan Abbas Milani, “İran’ın dini rejimi ABD ile arasındaki güven oyununda nükleer programı ilişkilerin odak noktası kılmakta başarılı oldu. Batı ise İran’a daima iki yönlü politika izlemeliydi: Nükleer programda ağırbaşlı, insan hakları ve demokrasi konusunda ise daha ciddi bir diplomasi” dedi.

Eğer İran bomba üretirse, o bombanın demokratik bir İran’ın kontrolünde olmasıyla, bugünkü rejimin kontrolünde olması arasında çok büyük farklar oluşacak. İran’da gerçek demokrasiyi teşvik edenler meleklerin tarafında olacak. Mevcut tiran rejiminin gizli nükleer programını devam ettirmesine destek verenler ise, bir gün İran halkına cevap vermek zorunda kalacak.

Thomas Friedman Kimdir?

Dünyaca tanınmış yazar ve gazeteci Thomas L. Friedman, 1981’de The New York Times’ta Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) ve petrol haberlerinde uzman bir finans muhabiri olarak çalışmaya başladı ve kariyeri süresince baş diplomasi muhabiri, baş Beyaz Saray muhabiri ve uluslararası ekonomi muhabiri olarak çeşitli görevlerde bulundu. Üç kez Pulitzer Ödülü’ne layık bulunan Friedman, Orta Doğu’daki çatışmalar, Soğuk Savaş’ın bitimi, ABD’nin iç ve dış politikası, uluslararası ekonomi, ve terör tehdidinin dünya genelindeki etkileri gibi konularda kaleme aldığı yazıları için binlerce kilometrelik yol kat etti. Friedman’ın the Times gazetesinde haftanın iki günü yayınlanan dış ilişkiler köşesi, dünya genelindeki 100 gazetede daha yer almaktadır.

Friedman’ın From Beirut to Jerusalem (Beyrut’tan Kudüs’e, FSG, 1989) adlı kitabı 1989 yılında National Book Award (Ulusal Kitap Ödülü) ve Overseas Press Club Award (Uluslararası Basın Kulübü Ödülü) olmak üzere iki ödül birden kazanmış ve yaklaşık 12 ay boyunca New York Times’ın en iyi satanlar listesinde kalmayı başarmıştır. From Beirut to Jerusalem, Çince ve Japonca da dahil olmak üzere yirmi yediden fazla dilde yayınlanmıştır ve günümüzde pek çok lise ve üniversitede Orta Doğu konusunda temel ders kitabı olarak kullanılmaktadır. Friedman aynı zamanda 1999 yılının en iyi satan işletme kitaplarından biri olan Lexus ve Zeytin Ağacı (FSG, 1999) adlı kitabın da yazarıdır ve bu kitabıyla 2000 yılında dış politika alanında kurgu olmayan en iyi kitap dalında Overseas Press Club Award ödülünü almaya hak kazanmıştır. Lexus ve Zeytin Ağacı yirmi dilde yayınlanmıştır. 2002 yılında FSG tarafından basılan son kitabı Longitudes and Attitudes: Exploring the World After September 11 (Boylamlar ve Tutumlar: 11 Eylül Sonrası Dünya Keşfi) Friedman’ın 11 Eylül konulu köşe yazılarından ve 11 Eylül sonrasında Afganistan’dan İsrail’e, Avrupa’dan Endonezya’ya ve Suudi Arabistan’a kadar yaptığı seyahatler sırasında edindiği özel deneyimleri ve izlenimleri paylaştığı günlüğünden oluşmaktadır. 2005 yılında, Dünya Düzdür adlı kitabı ilk kez verilen Financial Times ve Goldman Sachs Yılın İşletme Kitabı Ödülü’ne layık görülmüş ve Friedman, U.S. News & World Report tarafından Amerika’nın En İyi Liderleri arasında gösterilmiştir.

Friedman, Brandeis Üniversitesi’nden Akdeniz çalışmaları alanında en üstün başarı derecesiyle mezun olmuş ve yüksek lisans derecesini Oxford’da modern Orta Doğu çalışmaları alanında tamamlamıştır. Harvard Üniversitesi’nde ziyaretçi profesör olarak görev yapmış olan Friedman, çok sayıda Amerikan üniversitesi tarafından fahri doktoraya layık görülmüştür.

Haberin Devamı