Gazete Vatan Logo

"Türkiye ağır psikopatlar ülkesi" (2)

Güneydoğu'da askerlik yapmış iki gencin hikâyesini anlattığı ilk film yönetmenliği denemesiyle büyük beğeni kazandı Uğur Yücel. O iki genç, Kenan İmirzalıoğlu ve Olgun Şimşek de bu filmle oyunculuklarını bir kez daha kanıtladılar. Şimdi üçü biraraya geldi; "Yazı Tura"yı anlatmak için...

O.Ş: Seyircinin var olan bir hikâyeden yeni hikâyeler kurgulaması, farklı öyküleri bunun içinde görmek istemesi iki öykünün de çok güçlü olduğunu gösteriyor. Kendi aramızda bile bin tane yeni öykü çıkarmıştık. Çok gülmüştük hatta bulduğumuz varyasyonlara.

Film gibi değil hayat gibi
* Peki, bütün eğlencenin yanında performansınızı en üst düzeye çıkartabilmek için Uğur Yücel ne yaptı?
K.İ: Sette acayip bir enerjisi var Uğur abinin. Kamerayı bırakıp bir anda yanınıza gelmesi... Rüzgâr gibi... Gecenin beşinde Tarlabaşı'nda çekim yapıyoruz, istediği bir şey olmayınca öyle bir yüksek enerjiyle anlatıyor ki istediğini. Ne seni eziyor ne zorluyor ne de rahatsız ediyor. Enerjisi sizin de enerjinizi ortaya çıkarmanızı sağlıyor. O sıralar beli de sakattı. Hepimiz "Abi dur beline bir şey olacak" diyoruz. O kaptırmış kendini. Zaten herşeyinizle sizi analiz ediyor. Ne söylersem ne anlar, nasıl anlatırsam ne çıkarır hepsini biliyor. Sadece şöyle bir gerginliği var, sette olma sebebimiz bu filmi çekmek, bunun dışında başka bir yere kaymandan hoşlanmaz. Herkes sessiz ve huşu içinde onu dinlemek zorunda. Bu enerjiyi herkese veriyor.

O.Ş: Başka bir yönetmen çekseydi çok farklı bir şey seyrederdik. Uğur abi yarattığı senaryoyla, atmosferle ilgili çok inisiyatif sahibi. Ben Rıdvan'ı ortalığı velveleye veren, eğlendiren, TV dizisi kıvamında biri olarak da oynayabilirdim. Ama ben, kayarsam bile ipleri çeken biri olsun istedim hep hayatımda. Rıdvan eğlence kıvamından çok uzak bir karakter. Ruhu çok zedelenmiş. Bir başka yönetmen o duruşuma müsaade etseydi bu film "Eh iyi oynamışsınız, arkadaş da iyi çekmiş, hikâye de iyi" kıvamında olurdu. Uğur abinin sette söyleyecek çok sözü vardı. "Bakalım başka bir ruha, başka bir yere, başka bir insana göç edebilecek misiniz" bakışları vardı hep. "Yapamıyor muyuz acaba" dediğimiz sırada yanımızda biterdi. Hakimiyeti vardı. Birçok insan yaptığı işle ilgili uzun uzun cümleler kurar ama "Ne yapacağız?" sorusuna "Yap işte bir şeyler, sen iyi oyuncusun" cevabını verir. Oyuncu iyi bir malzeme olarak durur sette. O malzemenin de pırıltılı tarafı oyuncunun içidir. O içi bulup çıkarabilirse birisi oyuncu başarılı gözükür. Uğur abi bunu yaptı işte.

K.İ: Hiç sinemaya gitmemiş insanları oynattı Uğur abi. Rıdvan'ın annesini oynayan Sultan Ana, hatta o bölümdeki çoğu kişi oyuncu değil. Rıdvan'ı ilk seyrettiğimde şaşırdım. "Ne güzel film yapmışsın Uğur abi" diyemedim. "Ne biçim bir film bu ya" dedim. Sonradan anladım ki bu oyundu. Çünkü gerçek hayatı çaktırmadan çekmiş gibiydi. Eline kamera almış ve kimse görmeden çekmişti. Seçtiği dilin doğruluğunu o zaman anladım. Film değil hayat gibi olmuş herşey. Oyuncu üzerindeki hakimiyeti bu yönetmenin.

* Peki, yönetmenin aynı zamanda çok iyi oyuncu olması sizi ürküttü mü?
K.İ: Beni hiç huzursuz etmedi. 1.5 sene çalışmamıştım, ilk çekim günü çok sıkıntılı geçti. 3 sayfalık bir bölüm çekecektik. Halüsinasyonlar görüyordum, diyalog çoktu. İlk gün "Bu iş nasıl olacak" diye düşünmeye başlamıştım. Uğur abi o sıkıntıyı yaşamama izin verdi. Hiç konuşmadık. 2. gün biraz rahatladım. 3. gün içime sinmeye başladı. Dördüncü gün sete geldim, sigaramı yaktım, Uğur abi "Rahatlamış oyuncunun hali başka oluyor" dedi. Kendisi defalarca yaşadığı için bu süreci yaşayacağımın farkında. Yanımda yüzmeyi iyi bilen biri var, boğulmama müsaade etmez. Bu duygu işime yaradı. Ne istediğini çok iyi bilen biri sizi yönlendiriyor. Oynuyor hatta karşınızda. Tasula'yı bile oynadı. Babayı da, Cevher'i de.

Uğur Yücel'in gözyaşları
U.Y: Biz bunları kendi aramızda konuşmuyoruz biliyor musunuz. Siz sorunca ortaya çıkıyor herşey. İkisi de çok seçkin laflar ediyorlar. Bunları yüreklerinden söylediklerini biliyorum. Çok değerli bir sonuç bu. Kenan'ın oynuyor dediği yeri çok iyi anlıyorum. Oynamadığımı zannediyorum ben. Bundan olabildiğince çekindim aslında. Çünkü yönetmenler gelir ve oyuncunun karşısında oynar, üstelik kötü oynar. Kendi de göremez ne kadar kötü oynadığını. Yönetmene de "Oynama abi" diyemezsin. O oynadığı zaman kafan karışır. Bundan hep korkarım.

* Ama yine de oyuncusunuz siz...
U.Y: Oyunculuktan gelme bir yönetmenin en dikkat edeceği nokta bu. Benim başıma neler gelmiş, oyuncularıma bunu yaşatır mıyım? Böyle oynayın demedim hiç, yazarken ne düşündüğümü anlattım. Kenan'ın mezarlıkta bir sahnesi vardı. Amcası gömülürken "Helâl olsun" diyecek. Çekerken, sarsılmadığını hissettim. Sarsılması gerekir. Çünkü Cevher kafa kesen bir adam ama içinde küçük bir çocuk var. Savaştırmasak çiçekçi dükkânı açacak bir adam. Ve amcası öldüğünde "Helâl olsun"u bir başka söylemeli. Dindar bir adam değilim ama "Helâl olsun" lafı, ezan sesi beni çok etkiler, ağlatır. Bunu Kenan'a anlatmaya başladığımda bir baktım Kenan ağlıyordu. "Hadi çekiyoruz" dedim. Sette kimse hazır değildi o sırada. Kenan bir taraftan bağırıyor "Abi nolur bunu çekelim, bunu çekelim..." Tam istediği yere gelmiş.

K.İ: Sürekli keyfini çıkaran diyordu bize. Ruhunu elinize alıp oyun oynamak gibi. Final sahnesini 5 kere çektik. Uğur abi "Oldu" dedi ama ikimiz de biliyorduk tam olmadığını. Sonra yanıma geldi "Oğlum isteğin gibi oyna, zırvala, saçmala, ben çekeceğim, çektiklerimiz arasından finali bağlayacağımız malzeme var, rahat ol" dedi. Yaptık. Stop dendi. Hiç ses çıkmıyor. Çok şaşırdım. "Ne oluyor" dedim. Monitörün başına gidip bir baktım Uğur abinin gözlerinden yaşlar akıyor...

"Hayatı erken sezmeye başladım ama geç olgunlaştım"
* Bu filmde karakterleriniz ölüme ve öldürmeye çok yakın. Alacakaranlık dizisinde siz de bunu andıran öldürmeye yatkın bir karakteri oynamıştınız. Öldürme isteğini anlatmayı seviyor musunuz?
U.Y: Ülkemizle çok ilişkili bu durum. Ağır psikopatlar ülkesi burası. Üstü örtülü ciddi psikopatlar var. Üstü örtüldüğü için güçlenen bir durum. Biri cinayet işler ama o adam aynı zamanda en büyük sevabı yapacak adamdır. Bu kadar çelişkilidir işte burası. Ağır hayatlar dünyasıdır Türkiye. Karıncayı bile incitmeyecek bir adamım ama bir taraftan da kolay zaptedilmem, arızalıyım. Ve burada hayat zaptetmek üzerine geçer. Kendini tutacaksın. Düzgün adam olacaksın. Bıraksalar uçuk olsak, psikopat olmayacağız. Kendimizi yaşayacağız çünkü. Ben hayatı erken sezmeye başladım ama geç olgunlaştım. Çocukluğumdan beri hayatı seyrettim. Yaşamaya bırakmadım kendimi. Savruldum. Harcanmış geçmiş gitmiş yıllarım var geride. Sinirleniyorum. Çok erken yaşta film çekmek isterdim.

* Şimdi çektiniz. Yazı Tura vizyona girdi. Mutlu musunuz?
U.Y: Mutluyum ama bu olanlar çok tatsız. Soru sorulduğu zaman da meramınızı anlatamamış olduğunuzu farkediyorsunuz gazetelerde atılan başlıkları görünce. Kenan ve benim hakkımda bir dedikodu çıktı. Bu Alacakaranlık dizisinin reytingleri çok yükseldiği, dizinin çok başarılı olduğu zaman ilan edildi. Birilerini aşağılamak için zenci, ibne, çingene diyor birileri. Dünyanın heryerinde böyle bu. Ben bu kelimeleri icad edenlerin hepsini iğrenç bulduğumu söylemiştim o söyleşide. Çünkü bu dedikoduyu da beni aşağılamak için bulmuşlar. Seyirciyi kaçırmak istemişler benden. Beni ya da Kenan'ı kahramanlaştıran insanlara "Ben o diziyi seyretmem artık" dedirtmek istemişler. Bunun üzerine siz de sorulara cevap verirken derdinizi anlatmışsınız ama olmamış. Ama hayat önünüze seriyor doğruları. Bunlardan ders almak lazım. Bu dükkân artık kapandı. Bundan sonra bir başka röportaj yok. Eğer olanların yansıması buysa ben bu olayda yokum artık. Kayboluyorum ve huzura ve özgürlüğüme geri dönüyorum.

Haberin Devamı