Gazete Vatan Logo

"Türkiye ağır psikopatlar ülkesi" (1)

Güneydoğu'da askerlik yapmış iki gencin hikâyesini anlattığı ilk film yönetmenliği denemesiyle büyük beğeni kazandı Uğur Yücel. O iki genç, Kenan İmirzalıoğlu ve Olgun Şimşek de bu filmle oyunculuklarını bir kez daha kanıtladılar. Şimdi üçü biraraya geldi; "Yazı Tura"yı anlatmak için...

Şeytan Rıdvan ve Hayalet Cevher...İkisi de aynı dönemde askere gitmiş, Güneydoğu'da cephede birlikte savaşmışlar. Bu iki gencin filmi "Yazı Tura." Biri Göremeli futbolcu "Şeytan Rıdvan," diğeri İstanbul'da babası ile yaşayan "Hayalet Cevher." Her ikisinin de askerden sonrası için hayalleri var... Rıdvan köyüne, mayına basmış ve goller atacağı sağ bacağı kopmuş olarak döner. Ne sözlüsü ne de arkadaşları askerden önce bıraktığı gibidir... Cevher de aynı mayın patlamasında sağ kulağını yitirir. Ancak hayatındaki büyük değişikliği Marmara Depremi'nde babasını enkaz altından çıkardıktan sonra yaşayacaktır.

Uğur Yücel'in ilk film yönetmenliği denemesi "Yazı Tura" gösterime girdi. Filmden çıkıp beğenmeyen yok. Peki yönetmeni ve oyuncuları şimdi ne düşünüyor film hakkında?

* Bu filmde bir hikâyeyi iyi anlatmak mıydı amacınız yoksa iyi bir film çekmek mi? Çünkü bazen bu ikisi birbiriyle çelişebiliyor. İyi film çekme isteği hikâyeyi iyi anlatmanın önüne geçebiliyor.
Uğur Yücel: Yönetmenlik varyantları içinde yapılmış bir film değil bu. Doğrusu bilgiden çok içgüdümü kullandım. Filmdeki karakterlere ve dünyaya ben de bir nevi oyunculuk yaptım. Yazarken başlıyor bu zaten. O ruha geçiyorsun, filmin bütününe bürünüyorsun. Ve hayal ediyorsun. Hayal ettiklerimin ne kadarını perdeye geçirebildim bu önemli. Çünkü sinemanın talihsiz tarafıdır bu. Bu filmde çok fazla içime danıştım. Ne demek istediğinizi açık seçik anladım aslında. Yönetmen olarak bu işe devam edeceksem bir dile, bir anlatıma doğru gitmem lazım. Bu anlatımı sabit bir kamerayla da yapabilirdim ama böyle yaptım.

* Nasıl bir film çekmek istediniz?
U.Y: Zihnimdekileri çekmek istedim ve sanırım çektim. Çok iyi olması için çabalamadım. Ama montaj bittikten sonra bir filmle karşılaşmak için herşeyin en iyisini istedim. Dünyanın sayılı filmlerini bağlamış, montaj konusunda üstat İzlandalı bir kadın bu filmin montajını yaparken sarsıldı. Ne kadar beğendiğini anlattığında, filmle ilgili düşüncelerini söylediğinde "Bir dakika, bu filmde bizim sezinlediğimizin ötesinde bir şey var" dedim ve finale doğru giderken boyumu aştım. Ne gerekiyorsa onu yaptım.

* Ne zamandır uğraştığınız bir hikâyeydi bu. Uzun zamandır bu öyküyü çekmek istediğinizi biliyorum. Bu işin başladığı noktayı merak ediyorum.
U.Y: 1997 yılında arkadaşlara böyle bir film yapmak istediğimi söylemiştim. Bu ülkenin yaraları bunlar. Üzerimizde bıraktığı travmalar.

* Ama buralarda yaşayan birçok insan gibi bu acılara aldırmayabilirdiniz. Siz mi insanların acısına karşı duyarlısınız yoksa acının zengin bir malzeme olduğunu mu düşünüyorsunuz?
U.Y: Bazılarına hiç değmeden geçiyor doğru. Ama bana kolay değip geçmedi, beni deldi geçti bu sorunlar. O zaman bu bir travma yaratıyor gerçekten. Kimselere de anlatılmayan arızalar bunlar. Derinlerde büyük acı hissediyorum. Toprağımı çok seviyorum. Bir gece yatağımın içinde oturuyordum, hayatın çok anlamsız olduğunu düşündüğümüz, çıkış bulamadığımız durumlar vardır ya, bittiğimi düşünüyordum. Kalktım ve "Yine anlamsız bir şeyler yazacağım" dedim. Ama bunlar çıktı. içsel deneyimler bunlar. Birkaç gün sonra elimde sinopsisim vardı. Dört asker Güneydoğu'da savaşıyor ve geri dönüyor. Dördünün de kaba olarak hikâyelerini kurmuştum. Geçen zaman içinde olgunlaştı herşey ve geriye bu iki hikâye kaldı. Olgun Şimşek, dört hikâye zamanından bilir bu öyküleri.

"Gay abi" geyikleri
* Çok değişti mi hikâyeler? Siz en çok hangisi sevmiştiniz?
Olgun Şimşek: İlk okuduğumda bütün senaryoyu sevdim. Dört ayrı hikâye vardı ve bir oyuncu açgözlülüğüyle hepsini oynamak istedim. Şeytan Rıdvan'ı çok sevmiştim. Ama bütünü sevince oyuncu olarak içindeki herşeyi de seviyorsunuz. Karar veremiyordum. "Birileri ne düşünecek?" diye bir sıkıntı vardır ya... Bugüne kadar komiktiniz hep komik mi kalacaksınız gibi. Bir şekilde bu kaygılar benim de kafamdan geçiyordu. Rıdvan'ın da ezik oluşundan dolayı seyircinin "Siz hep bunları mı oynayacaksınız" yorumuyla karşılaşacağımı düşündüm. Cevher daha değişik gelmişti.

U.Y: "Ben Cevher'i oynayayım" dedi. Cevher o senaryoda geyik muhabbetinin içinde espriler patlatan bir adamdı.

O.Ş: Abisinin gay olmasıyla ilgili okey masasında geçen nefis geyikler vardı o senaryoda.

U.Y: Neleri hatırlıyorsun ya... Şu vardı: "Papandreu'nun kardeşi olmasın bu!"

O.Ş: Alttan alta dalga geçiyorlardı. Cevher'e de bir şey diyemiyorlardı. Cevher, "Herifin kardeşi ibne ama buna da bir şey denmez" durumunu çok iyi idare eden, o elektriği alan, "Gülmeyin ulan" diyen bir karakterdi. Sonra Karadeniz hikâyesi vardı, "Ulan bunu da mı oynasak?" dedim. Uğur Abi "Abartma, hepsini sen oynamayacaksın" dedi.

U.Y: Rıdvan'ı yazarken Olgun'u düşünmüştüm. Önce Cevher'i istedi. Sonra "Hepsini oynayayım mı Uğur abi?" dedi.

Kenan İmirzalıoğlu: Cevher'i çekerken Cevher gibi bir taksici vardı. Olgun "Saçları kessem ben bu taksiciyi oynarım" diyordu. Biz Cevher'i çekerken Olgun'un gelmediği gece yoktu. Bir ay boyunca her gün her gece setteydi.

O.Ş: Okuma provalarına bile gittim.

* Rıdvan'la Cevher'i yanyana getirseydiniz keşke bir karede...
U.Y: Daha önce Rıdvan'la Cevher'i karşılaştırmayı da düşünmüştüm. Ya da bir telefon konuşması. Sonra vazgeçtim. Bu iki hikâyeden bir film yapmak mümkündü. Ama neden ilk filmimde bu kadar kolay bir şey yapayım ki! Yapsaydım belki fazladan 500 bin kişi gelecekti. Ama yapmadım, gelmesinler ne yapayım. Çok içten çıktı bu film. Bu yüzden de battım. Battım ama yola çıktım, karayı bulacağız. Karaya çıkınca da acayip şeyler olacak.

Devamı

Haberin Devamı