Gazete Vatan Logo

'Tayyip Bey'in gözleriyle sözleri uyuşuyor'

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Özal ANAP'ından farklı olarak "köşe dönmeciliğe" karşı olduklarını, "sen veya ben" yerine "sen ve ben" anlayışını yerleştirmeye çalıştıklarını söylüyor

Milli Eğitim Bakanı olarak üniversite tartışmasının merkezinde yer alan Hüseyin Çelik hayatı boyunca Milli Görüş partilerine yakın olmadı. 18 yaşında AP Gençlik Kolları'na giren ve DYP'den istifa edip AKP'nin kuruluşuna katılan Çelik, partisinin fikri temelinin oluşmasında da önemli rol oynuyor.

* AKP'de yer alırken bazı tereddütleriniz oldu mu?
Dinsel veya etnik temelli siyaset ülkeyi kesinlikle felakete götürür. Dinin politize edilmesi çok büyük bir hatadır. Örneğin MHP ve HADEP birbirlerini beslemektedirler. Milli Görüş çizgisindeki bazı arkadaşlar, tıpkı Gorbaçov'un komünizmin artık öldüğünü görüp glasnost ve perestroykaya yönelmesi gibi, Erbakan çizgisiyle bir yere varamayacaklarını görmüşlerdi. Abdullah Gül'ün FP Kongresi'ndeki konuşması çok önemlidir. Meclis'ten Abdullah Gül'ü, Bülent Arınç'ı, Abdüllatif Şener'i bilirdim ama Tayyip Bey'i tanımazdım. Bir gün beni davet etti, orada uzun uzun görüştük. Kendisine, devlet adına millet üzerinde siyaset yapmak yerine, millet adına siyaset yapmaya taliplerse birlikte olabileceğimizi söyledim. Benim için en önemli noktalardan birini Tayyip Bey'in gözlerinde gördüm: gözleriyle sözleri uyuşuyordu. Yani söylemiyle eylemi birdi. Sonuçta kendisine güvendim ve harekette yer aldım.

Taban tavana vuruyor
* Bütün AKP'liler demokrasi, laiklik, AB gibi konularda değişti mi?
Milli Görüş ayrışmasında kişisel ilişkiler de rol oynadı. AK Parti'de yer alan herkesin Erbakan'la sembolleşen çizgiden tam olarak koptuğu söylenemeyebilir ama önemli olan kurmay heyetin tavrıdır ve bu noktada değişim çok açık. Kuşkusuz her konuda herkes yüzde yüz aynı şeyleri düşünmüyor, ama tavanda yaşanan bu değişim tabana da yansıyor ve demokrasi, laiklik, AB gibi konuların ciddi bir şekilde sindirildiğini, benimsendiğini görüyoruz.

* Partileşmeyi tamamladınız mı?
Partileşme öyle dünden bugüne olabilecek bir şey değildir. Bu bir süreç işidir. Üstelik AK Parti farklı geçmişlerden, eğilimlerden kişiler tarafından kuruldu. Partinin kalıcı olabilmesi, kurumsallaşmasına, belli bir kimlik oluşturmasına bağlıdır. Farklı eğilimlerin birarada bulunması, bunlardan bir eriyik üretmekle, eskilerin deyimiyle, bu fikirlerin meczedilmesiyle mümkün olabilir. AK Parti'yi oluşturanların çoğunun Milli Görüş kökenli olduğu doğrudur, ama benim gibi DYP'den, ANAP'tan, MHP'den, hatta soldan gelme arkadaşlar da var. Bu sadece tavanda değil teşkilatlarda da böyle. Peki nasıl bir karışım gerekiyor? Ben oldum olası ideoloji temelli siyasete soğuk bakmışımdır. İdeoloji yerine ilkeler temelinde siyaset yapmak gerekir, demişimdir.

Derdimiz statükoyla
* Peki nedir bu ilkeler?
Kopenhag kriterleri AK Parti'nin ilkeleridir. Biz Anayasa'da yazdığı gibi, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti savunuyoruz. Bizim tek derdimiz demokratik cumhuriyet. Aslında AK Parti'yi, ilk çıkışlarındaki DP'ye, AP'ye, ANAP'a benzetebiliriz. Ama bizim daha muhafazakar bir zeminde yükseldiğimiz muhakkak. Meselenin etik tarafına daha fazla önem veriyoruz, mesela Özal döneminin "köşe dönmeci" anlayışı bizde yoktur. Farkımızı koymak için "muhafazakar demokrasi" kavramını tercih ettik. Çünkü bizim muhafazakarlığımız, bazı şeyleri körü körüne savunmak değil. Hatta devletin yeniden yapılanması konusunda yer yer devrimci olduğumuz bile söylenebilir.

* AKP'nin rejimle sorun yaşayacağı tahmin ediliyordu...
Bizim rejimle hiç ama hiçbir sorunumuz yok, bizim derdimiz statükoyla. Rejim başka, statüko başka. Biz statüko denen o paslı çiviyi sökmeye çalışıyoruz.

Haberin Devamı