Gazete Vatan Logo

'Takvimi asker belirledi'

Erdoğan: Harekat, planlamaya uygun olarak başlangıçta öngörüldüğü şekilde tamamlanmıştır

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Hükümetin verdiği yetki çerçevesinde Irak'ın Kuzey'indeki terör örgütü hedeflerine yönelik başlattığı hava destekli kara harekatını başarıyla icra ettiğini belirterek, "Harekatın başlangıç ve bitiş takvimini askeri gerekçe ve ihtiyaçlara göre Genelkurmay Başkanlığımız belirlemiştir" dedi.

Başbakan Erdoğan, televizyonlarda yayınlanan Ulusa Sesleniş konuşmasında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irak'ın kuzeyindeki terör örgütü unsurlarına yönelik gerçekleştirdiği sınır ötesi harekata değindi.

Erdoğan, şunları söyledi:

"Hükümetimizin verdiği yetki çerçevesinde Silahlı Kuvvetlerimiz, Irak'ın Kuzey'indeki terör örgütü hedeflerine yönelik başlattığı hava destekli kara harekatını, başarıyla icra etmiştir.

Harekatın başlangıç ve bitiş takvimini askeri gerekçe ve ihtiyaçlara göre Genelkurmay Başkanlığımız belirlemiştir.

Harekat, planlamaya uygun olarak başlangıçta öngörüldüğü şekilde tamamlanmıştır.

Genelkurmay Başkanlığımız, vurulan hedeflerle ilgili bugün bir açıklama yapmıştır. Daha geniş bir açıklama da sonuçların ayrıntılı teknik değerlendirmesinden sonra yakın zamanda bir basın toplantısıyla yapılacaktır.

Bu harekatın hedefinin, amacının, kapsam ve sınırlarının belli olduğunu açıkça ifade ettik. Hava harekatlarının tamamlayıcısı olarak gelişen bu kara harekatı, askeri ihtiyaçtan kaynaklanmıştır.

Terör örgütünün ülkemize yönelik saldırılarında kullandığı kamplar, barınaklar, sığınaklar, silah-mühimmat depoları, alt yapı imkanları ve mensupları hedef alınmıştır.

Genelkurmay Başkanlığımızın ilk değerlendirmelerine göre bugün sabah saatlerinde tamamlanan harekatta önemli başarılar sağlanmış, belirlenen hedefler büyük ölçüde temizlenmiştir.

Terör örgütüne beklemediği bir zamanda gerçekleşen bu baskınla önemli bir darbe vurulmuştur. Terörle mücadelemiz, bundan sonra da kararlılıkla devam edecektir.

Silahlı kuvvetlerimiz, icra edilen harekattan dost ve kardeş bölge halkının olumsuz etkilenmemesi için gereken hassasiyeti azami ölçüde göstermiştir.

Harekata katılan askeri unsurlarımızın ne sivil yerleşim bölgeleri ne de bölge halkına karşı hiçbir olumsuz tavrı olmamıştır."

IRAK HALKINA ÇAĞRI

Vurulan köprüler ve altyapıların bölge halkının yerleşik olarak yaşamadıkları bölgede bulunduğunu ve sadece terör örgütü tarafından kullanıldıkları için hedef alındığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti: "Harekatın başında açıkladığımız gibi, planlanan hedeflere ulaşıldıktan sonra da askerlerimiz bu sabah itibariyle yurt içindeki üslerine geri dönmüştür.

Irak'ın toprak bütünlüğüne, siyasi birliğine ve egemenlik haklarına saygılıyız. Huzur ve istikrarını herkesten çok istiyoruz.

Terör örgütünün oradaki varlığının ilişkilerimizi zehirlemesine izin vermemeliyiz, veremeyiz. Terör örgütünün Irak'ın kuzeyindeki varlığının sona ermesi, sadece Türkiye'nin yararına değildir. Aynı zamanda ilişkilerimizin gelişmesinin de önü açılacak, hem bölge halkı hem de Irak'ın refah ve istikrarına büyük katkı yapacaktır.

PKK, sadece Türkiye'nin değil, Irak'ın da düşmanıdır ve bölgede bir istikrarsızlık unsurudur, tehdit kaynağıdır.

Türkiye de Irak da bu beladan kurtulmak için birlikte çalışmak zorundadır, başka yol yoktur. Biz başından beri Irak Hükümetiyle iyi ilişkilere önem veriyoruz; teröre karşı mücadelede de birlikte çalışmak için gayret gösteriyoruz.

Dost ve kardeş Irak halkına sesleniyorum; bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da zor zamanlarınızda daima Türkiye yanınızda olacaktır.

Biz binlerce yıldır aynı coğrafyada dost ve kardeş olarak beraber yaşadık. Bu zor günleri inşallah birlikte aşacak, dost ve kardeş olarak yaşamaya devam edeceğiz." Son MGK bildirisinde de yer aldığı gibi, Irak'la siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel ve askeri her alanda ilişkileri daha da geliştirmek için çalıştıklarını kaydeden Başbakan Erdoğan, bu harekatın sonuçlarının Türk Milleti, kardeş Irak halkı ve bölge barışı için hayırlı olacağına inandığını ifade etti.

"Terörle mücadelenin doğasında ne yazık ki şehit vermek de var" diyen Erdoğan, son harekatta, 24'ü asker, 3'ü köy korucusu olmak üzere 27 kahramanın şehit olduğunu söyledi.

Operasyonda "eşsiz bir inanç ve cesaretle" görev alan Kara Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığı ile Hava Kuvvetlerinin seçkin
unsurlarından oluşan bütün "kahramanları" selamladığını belirten Erdoğan, şehitlere Allah'tan rahmet, ailelerine sabır ve metanet diledi ve "Milletimizin başı sağolsun. Allah milletimize başka acılar yaşatmasın" dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, terör örgütü mensuplarına, "terör yolu ile hiçbir şey elde edemeyeceklerini"
vurgulayarak "Annelerinize, babalarınıza, kardeşlerinize daha fazla acı yaşatmadan girdiğiniz bu yanlış yoldan dönün" çağrısında bulundu.

Televizyonlarda yayınlanan Ulusa Sesleniş konuşmasında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irak'ın kuzeyindeki terör örgütü unsurlarına yönelik gerçekleştirdiği sınır ötesi harekata değinen Başbakan Erdoğan, "önemli bir süreçten geçildiğini" ifade ederek şunları söyledi: "Bu hassas günlerde inanıyorum ki millet olarak kalplerimiz Mehmetçiğimizle birlikte atıyor.

Bu milletin kahraman evlatları, ağır kış şartlarında, zor bir coğrafyada birlik ve bütünlüğümüz için adeta şehadete koştular. Aziz milletim adına onları selamlıyorum. Her birini o pak alınlarından tek tek öpüyorum.

Onlar, Trabzon'dan, Bingöl'den, Ankara'dan, Diyarbakır'dan, İstanbul'dan, Edirne'den Gaziantep'ten velhasıl vatanın dört bir yanından kalkıp aynı ulvi gaye için yan yana, omuz omuza durmaya geldiler.

Bu duruş, kalplerimizin ve ruhlarımızın nasıl sarsılmaz bir bağla birbirine bağlı olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

70 milyonluk büyük bir ülkeyiz, tarihte derinliği olan bir milletiz.

Düşüncelerimiz, etnik kökenlerimiz, yaşam biçimlerimiz farklılıklar gösterebilir. Meselelerimizi tartışabiliriz, birbirimizden farklı siyasi tercihlerimiz de olabilir. Zaman zaman birbirimizi yeterince anlamadığımızı, hatta haksızlığa uğradığımızı da düşünebiliriz. Ama en umutsuz anlarımızda dahi akıldan çıkarmamamız gereken yalın bir gerçek var. Biz, tarihin en zor zamanlarında, büyük acıları birlikte göğüslemeyi bilmiş, birlikte var olma mücadelesi vermiş, kardeş olmuş, kederde de sevinçte de kader birliği etmiş bir milletiz.

Bu zor günlerde gelin bir kez daha yüreklerimizi birleştirelim. Çünkü yürek yakan acılar kapımızı çaldığında birbirimizden başka sarılacak kimsemiz yok. Diyorum ki, bizi birbirimizden daha iyi anlayan olmaz.

Onun için ihtiyaç duyduğumuzda aradığımız teselliyi yine birbirimizde bulacağımızı bilelim.

TERÖR ÖRGÜTÜ MENSUPLARINA ÇAĞRI

Türk milletinin birlik ve beraberliğine, vatandaşların can ve mal güvenliğine kastedenlere de özellikle bir kez daha seslenmek istediğini belirten Erdoğan, terörün hiç bir gerekçesi ve mazeretinin olamayacağını ifade etti.

Terörle hiç bir yere varmanın da mümkün olmadığını vurgulayan Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: "Bu yolla hiç bir şey elde edemediniz, edemeyeceksiniz.

Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Temel hak ve özgürlükleri esas alan demokrasimiz gelişmiştir. Herkesin kendini ifade etme imkanı vardır. Annelerinize, babalarınıza, kardeşlerinize daha fazla acı yaşatmadan girdiğiniz bu yanlış yoldan dönün.

Türkiye'de, hepimiz için, hepimize yetecek kadar hukuk ve demokrasi var.

Terör, özgürlüğün düşmanıdır. Terör, ekonomik gelişmenin, huzur ve refahın düşmanıdır. Adeta bir yarasa gibi terör de aydınlıkta yaşayamaz, karanlığı sever, şehirlerimiz gelişmesin, insanlarımız huzur ve rahat yüzü görmesin ister. Onun için terörle var olanlar, kurdukları kanlı düzenin devamı adına demokratik özgürlük ortamını, ekonomik ve sosyal gelişme ortamını her fırsatta sabote etmeye çalışmıştır.

Biz bu oyuna gelmedik, gelmeyeceğiz.

Türkiye 780 bin kilometre kare toprağıyla, bütün bölgeleriyle, 70 milyon insanıyla bir bütün olarak gelişecek, kalkınacak, özgürleşecek.

Zaman akıl ve sağduyuyla hareket etme zamanıdır. Bölücü terör örgütünün hedefi, birlik ve beraberliğimizi bozmaktır. Teröre verilecek en güzel cevap da birlik ve beraberliğimizi güçlendirerek yek vücut olmaktır.

Bunu bozacak hamasi, dışlayıcı, ayrıştırıcı söylemlerden kaçınmak hepimizin en öncelikli sorumluluğu olmalıdır."

"BİZİM DİLİMİZ KARDEŞLİK DİLİDİR"

"Bizi tek bir millet yapan ortak değerlerimizi hep birlikte yüceltmeliyiz" diyen Erdoğan, millet kavramını, ırk, kan ve kabile bağlarının üzerinde bir yüksek ideal ve hedef birliği, bir ortak yaşama iradesi olarak gördüklerini dile getirdi.

Erdoğan şöyle devam etti:
"Anayasadaki millet tanımı da ırk ya da kan esasına göre değil, vatandaşlık temelinde bizi birbirimize bağlamaktadır.

Bu ülkenin bütün vatandaşları, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet ortak paydasında birleşmiştir. Millet kavramının içini bizim tarihte yüzlerce yıllık derinliği olan kader birliğimiz doldurmuştur. Bu bağı muhakkak ve özenle korumak zorundayız.

Bizim insanımız, en zor şartlarda bile milletine, devletine, ülkesine, cumhuriyet değerlerine sadakatini ortaya koymuştur.

Tekrar tekrar söylüyorum, bizim dilimiz düşmanlık dili değil, kardeşlik dilidir. Bizim felsefemiz yaratılanı Yaratandan ötürü sevme anlayışıdır.

Eğer terör belasından kurtulacaksak bu, demokratik siyaseti çare kapısı olarak, hak arama kapısı olarak açık tutmakla mümkündür, buna inanıyoruz.

Herkes kendini özgürce, anayasal düzen içinde, meşru yollarla, demokratik zeminlerde ifade edebilmelidir, edebilmektedir de.

Demokrasimiz her türlü farklılığı, hukuki zeminde kalmak kaydıyla her türlü siyasi görüşü içinde tutabilecek olgunluğa erişmiştir. Kaldı ki terörden en büyük zararı, yine istismar etmeye çalıştığı Güneydoğu Anadolu bölgemizde yaşayan insanlarımız görmüştür.

Şehirlerimizin mamur hale gelmesi, yatırımların ve teşviklerin bölgeye gitmesi, üretim ve istihdam kapılarının açılması yıllarca engellenmiştir.

Bir kez daha söylüyorum, terör örgütü hiçbir vatandaşımızın temsilcisi olmamıştır, olamaz. Herkes bilmelidir ki, terör ve şiddet demokrasiyle bağdaşmaz.

Bu süreçte herkesin sorumlu ve duyarlı hareket etmesi kadar, cesaret ve kararlılıkla teröre karşı demokrasiden yana duruşunu da ortaya koymasını bekliyorum."

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa'daki
Türklerin yaşadıkları ülkeye ve topluma intibaklarının, asla öz değerlerinden, kültür ve geleneklerinden uzaklaşmaları anlamına
gelmediğini belirterek, "Bu konuda Türkiye'nin hassasiyetini Alman yetkililerine, başta sayın Şansölye Merkel ve ekibine, kamuoyuna da açık
ve net olarak ifade ettim" dedi.

Erdoğan, "Entegrasyona 'evet' ama asimilasyona 'hayır' dedim.

Asimilasyon bana göre bir insanlık suçudur, bunu da açıkça dile getirdim" diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, Ulusa Sesleniş konuşmasında Şubat ayının özellikle dış politika açısından son derece önemli gördükleri yoğun bir trafik içinde geçtiğini ifade etti.

Şubat ayının ilk haftasında bakan ve milletvekillerinin de bulunduğu bir
heyetle Almanya'yı ziyaret ettiklerini anımsatan Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Bu ziyaretimiz sırasında Almanya Başbakanı sayın Merkel ve diğer Alman
yetkilileriyle başta ikili ilişkilerimiz olmak üzere, Türkiye'nin AB
üyelik müzakereleri ve çeşitli dünya meselelerini görüşme imkanı bulduk.

Münih'te katıldığımız Güvenlik Konferansı'nda açış konuşması yaptım; Türkiye'nin küresel barış ve istikrara katkılarını anlattım.

Halen 3 milyon civarında Türk, Almanya'da yaşıyor. Yine 3 bin civarında Alman girişimci şu anda Türkiye'de yatırım yapıyor. Dış ticaret
hacmimizde Almanya ilk sırada. Ülkemizi geçen yıl ziyaret eden Alman turist sayısı 4 milyonu aştı. Bütün bu gerçekler Almanya'yı Türkiye
için, Türkiye'yi Almanya için klasik diplomasi ilişkilerinin ötesine taşacak biçimde önemli kılıyor."

PROBLEMLERİN ÇÖZÜME KAVUŞTURULMASI

Erdoğan, Almanya ve Türkiye'nin birbirini iyi tanımak, iyi anlamak, ilişkilerinin gelişmesinde, problemlerinin çözüme kavuşturulmasında samimi gayret içinde olmak mecburiyetinde olduğunu belirterek, şunları söyledi:

"Sayın Şansölye ve diğer Alman yetkililerle yaptığımız görüşmelerde bu önemli hususu özellikle vurguladık, Almanya'da yaşayan insanlarımızın içinde bulundukları sosyal ve ekonomik şartların bizim için ne kadar
önemli olduğunu açık ve net olarak ifade ettik.

Köln şehrinde yaklaşık 20 bin gurbetçimizle de buluşma, kucaklaşma mutluluğuna eriştik. Almanya'daki kardeşlerimize, hem kendi hayat
standartlarının yükselmesi, hem Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilere katkılarının sürmesi için yaşadıkları topluma entegre
olmalarının önemine değindim."

"KENDİLERİNİ ÇOK İYİ YETİŞTİRMELERİ GEREKİYOR"

Başta Almanya'dakiler olmak üzere Avrupa'da yaşayan beş milyon civarındaki Türk vatandaşının, yaşadıkları toplum içinde her alanda aktif olmalarının ve sorumluluk üstlenmelerinin son derece önemli olduğuna işaret eden Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bunun için de iyi bir eğitim almaları, bulundukları ülkenin dilini layıkıyla öğrenmeleri, verilen imkanlardan yararlanarak kendilerini çok iyi yetiştirmeleri gerekiyor. Bu düşüncemizi oradaki insanlarımızla da paylaştım, yaşadıkları toplum içinde üstlenecekleri rollerin ne kadar önemli olduğu gerçeğinin altını çizdim.

Bu noktada vurguladığımız bir başka husus daha var. O da şudur: Avrupa'daki Türklerin yaşadıkları ülkeye ve topluma intibakları, asla öz değerlerinden, kültür ve geleneklerinden uzaklaşmaları anlamına gelmiyor, gelmemeli. Bu konuda Türkiye'nin hassasiyetini Alman
yetkililerine ve kamuoyuna da açık ve net olarak ifade ettim."

"TARTIŞMALARI BİRAZ ŞAŞKINLIKLA İZLİYORUM"

"Türkiye olarak, orada yaşayan insanlarımızın içinde bulundukları ülkeye ve topluma entegre olmaları konusunda bize düşeni fazlasıyla yapmakta olduğumuzu, yapmaya hazır olduğumuzu söyledim" diyen Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Entegrasyona 'evet' ama asimilasyona 'hayır' dedim. Asimilasyon bana göre bir insanlık suçudur, bunu da açıkça dile getirdim. Olması gereken budur, doğrusu budur. Türkiye Avrupa'da yaşayan insanlarının yaşadıkları topluma entegrasyonuna sonuna kadar 'evet', asimilasyona ise 'hayır' demeye devam edecektir.

Aslında daha önce de bir çok kez dile getirdiğimiz bu görüşlerin, Alman medyası ve siyaset dünyasında yol açtığı tartışmaları biraz da doğrusu şaşkınlıkla izliyorum. Zira demokratik toplumlar, tanımları gereği çoğulcudur, çok sesli ve çok renkli olmak durumundadır. Farklı renkler, demokratik toplumlar için bir zafiyet değil, tam aksine bir zenginlik ve güç kaynağı olarak görülmelidir. Öyle zannediyorum ki, Alman dostlarımız da entegrasyonun, toplumu oluşturan bütün fertleri aynılaştırmak, tek tipleştirmek olmadığı konusunda bizimle hemfikirdir."

"BİRLİKTE YAŞAMAYI ÖĞRENELİM"

"Çokluk içinde birlik" olarak ifade ettikleri "çoğulculuk" ilkesinin, çağdaş özgürlükçü demokrasinin temel değerlerinin başında gelmekte olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Farklılıkların olmadığı bir yerde zaten özgürlük bir talep ve ihtiyaç olarak ortaya çıkmayacaktır. Bugün eğer insanın doğuştan gelen temel hak ve özgürlüklerinden söz ediyorsak, bu bütün bir tarih boyunca aynılaştırılamayan doğal farklılıklarımızın olduğunu gösterir. Kin ve düşmanlık sebebi sayarak farklılıklarımızı yok etmeye çalışmak gibi imkansız bir çabanın içine girmektense, biz diyoruz ki, gelin ön yargılarımızı kırıp birlikte yaşamayı öğrenelim. Bunun aksi, çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin kendi kendini inkarı olacaktır."

Başbakan Erdoğan, "Meseleyi doğru bir şekilde ortaya koymaya çalışıyoruz ki kültürel çatışmaya meydan vermeden entegrasyon hedefinin
daha hızlı ve sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesine katkımız olsun. Biz bu düşüncelerimizde samimiyiz" dedi.

"BU AHLAKİ VE HUKUKİ BİR ZORUNLULUKTUR"

Başbakan Erdoğan, "açık ve samimi olarak Almanya'da yaşayan vatandaşların, yaşadıkları topluma entegre olmalarını istediklerini" belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Onları artık Alman toplumunun uyumlu ve ayrılmaz bir parçası olarak görmek istiyoruz. Elbette insanlarımız vatandaşlığını aldıkları ülkeye ve topluma bağlılıklarını gösterecektir. Bu ahlaki ve hukuki bir zorunluluktur. Ancak, Alman vatandaşı olmaları, oradaki kardeşlerimizle
insani akrabalık bağlarımızın sona ermesi anlamına gelmez. Kimsenin bunu istemeye hakkı olmadığı gibi bundan rahatsız olmasına da gerek yoktur.

Avrupa'da yaşayan insanlarımız bulundukları ülkenin siyasi, hukuki, sosyal ve ekonomik her türlü yükümlülüklerini yerine getirecekler; o ülkelere bağlılıklarını ortaya koyacaklardır ama elbette kültürlerini, inançlarını, değerlerini de yaşatacaklardır. Biz, Almanya'daki Türkleri,
ülkelerimiz arasındaki ilişkileri güçlendiren bir dostluk köprüsü olarak görüyoruz. Kendilerine, parçası oldukları topluma ve ülkelerimiz arasındaki iyi ilişkilere faydalı olsunlar istiyoruz. Bundan başka bir
beklentimiz ve hesabımız yoktur."

LUDWIGSHAFEN'DEKİ YANGIN

Erdoğan, Almanya ziyaretinin hemen öncesinde Ludwigshafen'de yaşanan ve 5'i çocuk, 9 Türk vatandaşının canına mal olan yangın faciasının Türk Milletinin her ferdini derinden yaraladığını kaydetti.

Almanya ziyaretinin başında, olay yerine giderek, oradaki vatandaşların acılarını paylaştıklarını ve incelemelerde bulunduklarını anımsatan Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Böyle acıların bir daha hiç yaşanmaması en büyük temennimizdir. Ancak bu elim hadisenin en ince ayrıntılarına kadar incelenmesi, eğer kaza dışında bir suç ihtimali varsa gereğinin dikkatle ve hassasiyetle yapılması da çok önemli. Alman makamlarına milletimizin bu konudaki hassasiyetini belirterek, soruşturmanın takipçisi olduğumuzu ilettik.

Alman makamlarının da bu gerçeğin bilincinde olduğunu, gereken hassasiyet içinde olayı soruşturduklarını görmekten duyduğumuz memnuniyeti ifade etmek isterim. Türkiye'den 4 kişilik bir uzman ekibin de katıldığı soruşturmanın kesin sonuçlarının en kısa sürede kamuoyuna açıklanacağını umuyorum.

Ne yazık ki bu trajik hadiseden sonra Almanya'nın başka bölgelerinde de bir dizi yangın olayı yaşandı. Sonuçları bu kadar ağır olmasa da, ucuz atlatılmış olsa da arka arkaya gelen bu yangınlar, bizi derinden kaygılandırmaktadır. Alman makamlarının benzer trajedilerin yaşanmaması için gereken her türlü tedbiri almakta olduğuna inanıyor, herkesi söz ve eylemlerinde dikkatli ve sağduyulu olmaya çağırıyorum."

KOSOVA'NIN BAĞIMSIZLIĞINI İLAN ETMESİ
Erdoğan, Balkanlar coğrafyasının, tarihi bağlar ve akrabalık ilişkiler nedeniyle yakın olunan, yaşanan gelişmeleri büyük bir ilgi ve dikkatle izlenen bir coğrafya olduğunu ifade etti.

Kosova'da, Şubat ayı içinde önemli gelişmelerin olduğunu belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

"17 Şubat günü Kosova Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etti. Türkiye, Kosova Cumhuriyeti'ni tanıyan ilk ülkelerden biri oldu. Buradan bir kere daha Kosova Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını ülkem ve milletim adına kutluyorum. Bu gelişmenin Balkanlar'da barış ve istikrara hizmet etmesini temenni ediyorum. Bu tarihi görev ve sorumluluk şu anda Kosova halkının ve Kosovalı yöneticilerin omuzlarındadır.

Balkanlarda huzurun tesisi, biraz da Kosova'da yaşanacak bu tecrübeye bağlıdır. Bu sebeple Kosova'da her kesime eşit mesafede duran, barış,
huzur, istikrar, birlik ve beraberliğin korunması için samimi çaba gösteren bir yönetimin bulunması her zamankinden önemli hale gelmiştir."

Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin, Kosova ile ortak bir tarihi, kültürel bağları, ortak değerleri bulunduğunu belirterek, "Yıllar yılı Kosova'nın yaşadığı her sıkıntının Türkiye'de de mutlaka yansımaları olmuştur. Bugün de birçok vatandaşımızın Kosova'da halen akrabaları, yakınları yaşamaya devam ediyor. Kosova'da güzel şeyler olmasını, barışın ve huzurun tesisini samimiyetle istiyoruz" diye konuştu.

"Kosova Barış Gücü'ne 750 personelden oluşan bir taburla destek vererek bu beklentimizi daha önce de göstermiştik" diyen Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Kosova halkının yaşadığı sıkıntılara milletimizin ne kadar büyük bir hassasiyet gösterdiği, vatandaşlarımızın Kosova halkına yardım elini uzatmak için ne büyük bir gayret içinde olduğu da hala hatırlardadır.

Bugünden sonra da Kosova Cumhuriyeti'ne siyasi ve ekonomik anlamda katkı ve desteğimiz sürecektir. Kosova halkının ve yönetiminin bu hassas süreci başarıyla tamamlayacağına, birlik ve beraberliklerini koruyarak bütün Balkanlar'a yayılacak bir barış ve huzur örneği ortaya
koyacaklarına gönülden inanıyorum."

"EKONOMİ SAĞLAM BİR ZEMİN ÜZERİNDE"

Türkiye ekonomisinin, çok sağlam bir zemin üzerinde, sağlıklı ve dirençli bir şekilde yoluna devam ettiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, "Yüzümüzü güldürecek gelişmeler birbirini izliyor" dedi.

Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"Ancak daha yapacağımız çok iş var. Daha ulaşmak istediğimiz çok fazla hedef var. Ben, milletimizin ekonomi noktasındaki beklentilerini çok iyi biliyor, çok iyi anlıyorum. Geçmişte Türkiye'yi yönetenler yıllar boyunca sizlere çok büyük vaatlerde bulundular. Enflasyonu düşürmeyi, milli geliri çoğaltmayı, ihracatı, üretimi, istihdamı artırmayı vaat ettiler. Zaman zaman ekonomik imkanlarınızda artışlar da oldu. Ancak bu artış dönemi, bu iyileşme dönemi, saman alevi gibi gelip geçici oldu.

Arkasında da hep bizlere büyük krizlerin enkazını bıraktılar. Birkaç ay, maaşlarınızda, alım gücünüzde, üretiminizde, satışlarınızda bolluk yaşadınız ama bu çok kısa iyileşme dönemleri omuzlarınıza, enflasyon gibi, yüksek faizler gibi, daralma gibi, kriz gibi yükler bıraktı.

Bakınız, biz bunu tercih etmedik ve asla tercih etmeyeceğiz.

Milletimize, yeni bir hayal kırıklığı yaşatmaya hiç kimsenin hakkı yoktur, olamaz. İşte biz, yaşadığımız acı tecrübelerden yola çıkarak, meseleyi kökten ele aldık, kronik sorunlara el attık, yıllardır yapılmayanları yaptık ve sağlıklı bir büyüme zeminine nihayet kavuştuk.

Dikkat ediniz, bir nesil, ömründe ilk kez enflasyonu tek haneli oranlarda görüyor."

EKONOMİDEKİ HEDEFLER

Türk Milleti'nin tarihinde ilk kez 23 dönem üst üste büyümeye şahit olduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bakınız, kişi başına milli gelir 2006 yılında 5 bin doları aştı, şimdi ise 7 bin dolar civarında. İhracatta yıllık 106 milyar dolar seviyesine ulaştık. Turizm gelirlerimiz 18 milyar doları aşmış durumda. Küresel yatırım miktarı 22 milyar dolara ulaştı. Bunlar Türkiye'de ilk kez oluyor. Bu büyümede istikrardır. İstikrarlı bir şekilde hayat şartlarımızın iyileşme gösterdiğini bu rakamlar ortaya koymaktadır." Hedeflerinin belli olduğunu ifade eden Erdoğan, "Türkiye'de kişi başına düşen milli geliri öncelikle 10 bin dolara çıkarmayı hedefliyoruz.

Türkiye'yi dünyanın en güçlü 10 ülkesi arasına sokmak için çalışıyoruz.

İnşallah, Cumhuriyetimizin 100. yıl dönümünde dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında Türkiye'yi göreceğiz" diye konuştu.

Yoksulluğu azaltma noktasında çok önemli mesafeler kaydettiklerini anlatan Erdoğan, "Daha fazlasını da yapacağız, yapıyoruz. Türkiye'nin
son beş buçuk yıla yakın zamanda aldığı mesafe gerçekten tarihi bir başarıdır" dedi.

"2002 yılında iç piyasadan borçlanabilmek için yüzde 63,4 faiz ödemek zorundaydık" diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bugün bu oranı yüzde 16'lara kadar düşürdük. Türkiye'nin borçları, bakınız, buranın altını özellikle çiziyorum, ilk kez bizim dönemimizde gerilemeye başladı. 2005 yılından itibaren, kamu kesimi net borç stoku, yani devletin net borç stoku nominal olarak gerilemeye başladı; 249 milyar YTL seviyesine kadar geldi ve bu gerileme devam ediyor.

Borcumuzun milli gelire oranı ise yüzde 78,4 seviyesinden yüzde 39'lara kadar geriledi. Bunun net rakamları da önümüzdeki günlerde belli olacak
ve açıklanacak.

Merkez Bankamızın rezervlerine bakıyoruz, bugün yaklaşık 70 milyar dolara ulaşmış durumda. 2002 yılında bu rakam neydi biliyor musunuz? Sadece 27 milyar dolar. Bu arada, mutlulukla ifade edeyim ki, Uluslararası Para Fonu'na da borçlarımızı ödedik, ödüyoruz." Göreve geldiklerinde Türkiye'nin, IMF'ye 23,5 milyar dolar borcu bulunduğunu anımsatan Erdoğan, "Bugün 6,9 milyar dolara kadar düşürdük.

Bunlar hem sağlam bir zeminde olduğumuzu gösteren, güçlü bir ekonomi yolunda ilerlediğimizi gösteren rakamlar hem de geleceğe ilişkin umutlarımızı artıran rakamlar. Türkiye bunu hak etmiştir. Milletimiz bunu hak etmiştir. Türkiye, bunun çok daha iyilerini hak etmektedir.

Allah'ın izniyle o seviyelere de hep birlikte ulaşacağız. Bundan çok daha müreffeh, daha mutlu ve aydınlık günleri inşallah hep birlikte yaşayacak, göreceğiz" diye konuştu.

Haberin Devamı