Gazete Vatan Logo

'Olmayan şeyin belgesi olmaz'

Başbakan, “İsviçre bankalarından paran olmadığına dair belge getir” diyen Kılıçdaroğlu’na yanıt verdi: İddia ve iftiralara sarılmak, sığ, çapsız, vizyonsuz ve ufuksuz bir siyasetin göstergesinden başka bir şey olamaz...

BAŞBAKAN Erdoğan, Dolmabahçe’deki Çalışma Ofisi’nde geçen hafta rektörlerle başlattığı görüşmenin ikincisini dün gerçekleştirdi. Erdoğan, toplantıya katılan rektörlerin elini teker teker sıkarak, “Hoş geldiniz” dedi. Başbakan yaptığı konuşmada, Wikileaks’de yayımlanan iddiaların ardından muhalefet partilerinin sergilediği tutumu eleştirdi. Erdoğan, özetle şöyle konuştu:

Sığ, çapsız, vizyonsuz siyasetin göstergesi


* Böyle bir ortamda, meseleyi hiç analiz etmeden, düşünmeden, üzerinde tartışmadan, istişare etmeden hemen ilk çıkan iddia ve iftiralara sarılmak, sığ, çapsız, vizyonsuz ve ufuksuz bir siyasetin göstergesinden başka bir şey olamaz. Devlet ciddiyetine sahip, vizyonu olan, dış politika diye bir derdi olan hiç kimse özellikle de hiçbir siyasetçi ortaya çıkan iddialara sevinç çığlığıyla sarılıp bunlardan medet ummaz, çare beklemez ve Başbakanı’na ’İsviçre’den bunun belgesini al gel’ demez. Olmayan şeyin belgesi olmaz ve hukuktaki tabirle müfteri iddiasını ispatla mükelleftir. Biz, muhalefet de medya da dahil bu ülkenin bütün kurumlarının güçlü bir vizyonla, geniş bir ufukla geleceğe bakmalarını, Türkiye kadar büyük düşünmelerini, bu aziz millet kadar büyük ve itibarlı olmalarını istiyor ve bunun mücadelesini veriyoruz.


Sırların ifşası mı yoksa şeffaflaşma mı?

* ABD’li diplomatların, dedikodu, magazin, iddia ve iftiralardan oluşan gayri ciddi yazışmaları internet yoluyla tüm dünyaya yayılıyor. Gelişmelerin izlenmesi, etekteki taşların tamamen dökülmesinin beklenmesini ifade ettik. Gerçekten yaşanmış olayların, bir kısım devlet sırlarının ifşa edilmesi mi var, yoksa bu işin arkasında bir niyet, bir gaye, farklı bir hedef mi var? Bu yazışmaların yayınlanması, sitenin iddia ettiği gibi tüm sırların ifşa edilmesi, bir şeffaflaşma mı? Yoksa belli belgelerin, belli takvim çerçevesinde, belli süzgeçlerden geçirilerek, bir sansür dahilinde dolaşıma sokularak birtakım operasyonların gerçekleştirilmesi mi, örtülü bir kara propagandanın yürütülmesi mi? Şu anda bu yazışmaların içeriğinden ziyade bunları kendilerine göre bir yorumla yayınlayanların özellikle niyetleri sorgulanıyor. Kullandıkları semboller, yöntem, hedef, gaye tartışılıyor.

Parmaklara barut kokusu değil mürekkep bulaşsın

* Muş’un, Bitlis’in, Tunceli’nin, Batman’ın, Şırnak’ın, Mardin’in üniversitelerle sadece çehresi değil, geleceğinin değişeceğine inanıyorum. İnanın, 73 milyon artık kan görmek, gözyaşı görmek değil, mürekkep görmek istiyor. Artık bu ülkenin tüm evlatları bilgisayarının başında internet ağıyla tüm dünya ile görüşme, konuşma yapsın istiyoruz. Parmaklara barut kokusu değil, istiyoruz ki mürekkep bulaşsın.

İstanbul’da kızlarımızı kapı dışarı edenler...


* Ailelerin kız çocuklarını okula göndermeme noktasında cehalet ne kadar büyük bir etken ise güvensizlik de önemli bir etkendir. Vatandaş ile devlet arasındaki güven eksikliği, devletin kurumlarına karşı da bir güvensizliğin oluşmasına neden olmuştur. Şu anda Batman Üniversitesi’nin yarıya yakını kız öğrencilerden oluşuyor. Kız öğrenciler kent dışından değil, Batman’da yaşayan ailelerin kızları. On yıldır kırılamayan direnç, şu anda devlet-millet kaynaşmasıyla kırıldı. Batman’ın kız çocukları üniversiteye akın ederken İstanbul’daki, Ankara’daki, İzmir’deki kızlarımızı kılık ve kıyafetlerinden dolayı kapı dışı edenler, bu ülkenin çocuklarına ne büyük bir haksızlık ettiklerini umuyorum ki, bu gelişmelerle görür ve fark ederler.

‘Öz vatanında parya olan’ yavrularımız...

* Kendi öğrencilerini yurt dışındaki üniversitelerde okumak zorunda bırakanlar, takdir edersiniz ki, Türkiye’nin eğitimde uluslararası bir cazibe merkezi olması gibi bir vizyonu taşıyamazlar. Şairin ifade ettiği gibi ’Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya’ haline yavrularımızı getirmenin hiçbir türlü izahı olamaz. Üniversiteler, başörtüsü meselesini konuştuğu kadar; Türkiye’nin demokratikleşmesini, Kürt meselesini, Güneydoğu meselesini, iç göç meselesini, toplumun sorunlarına eğilmiş olsalardı, eminim ki bugün manzara çok daha değişik olurdu.

Haberin Devamı