‘Müzik yaşam tarzınızın yansımasıdır’

Vokalist bir baba, trompet çalan bir anne, basçı bir amca gibi aile üyeleri sayesinde müzikal genlere sahip olan Dianne Reeves, küçüklüğünde piyano dersleri alarak müziğe ilk adımlarını attı ve 16 yaşında Clark Terry ile tanışması, vokal kariyerindeki en önemli başlangıç oldu. Üniversitede okuduğu yıllarda Latin Amerikan müziğine olan ilgisi artan vokalist, dünya müziğiyle hep yakından ilgilenerek farklı vokal tekniklerini incelemeye başladı. 82 senesinde kendi grubunu oluşturan Reeves, bugüne kadar 3 sene arka arkaya ‘En İyi Caz Vokal Performansı’ Grammy ödülünü almaya hak kazanmış tek vokalist.

‘İstanbul’da sofistike bir dinleyici kitlesi var’

5 yıl aradan sonra Beautiful Life albümünüzü yayınladınız. Neden bu kadar ara verdiniz?

Bana çok da uzun bir süreymiş gibi gelmedi. Çünkü bir önceki albümün turnesi ve tanıtımı için iki yılı aşkın bir süreyi yollarda geçirdim. Sonraki süreyi de evime kapanıp dinlenerek ve bu süreç içinde dengeyi bulmak ile geçirdim. Yeni bir şeyler üretmek ve söylemek için bazen biraz zamana ve yaşanmışlıklara ihtiyacınız oluyor. Ayrıca annem rahatsızlandı ve sonrasında onu kaybettik. Stüdyoya girdiğimde doğru zamanın geldiğinden emindim her şey hiç ara vermemişcesine kolaylıkla gerçekleşti.

Kayıtlardan önce annenizi kaybettiniz. Bu durum albüme nasıl yansıdı?

Dünyanın neresine gidersem, nerede şarkı söylersem söyleyeyim o ordaydı ve onun varlığı beni güçlendiriyordu. Ondan çok şey öğrendim. Onsuz kaydettiğim ilk albüm benim için farklı bir tecrübe oldu. Parçalara ayrıldığım, dağıldığım zamanlar oldu. Ama biliyorum o hâlâ benimle, beni izliyor...

5 Kasım’da yeniden İstanbul’da hayranlarınızla buluşacaksınız. İstanbul size neler hissettiriyor?

İstanbul’a bayılıyorum. Orada çok sofistike bir dinleyici var. Festival için geldiğimde, diğer sanatçıların konserlerinde de bulundum ve aynı şeyi gördüm. Şehri de çok seviyorum, hayat var, görülecek çok şey var, tarihi köklerinden ötürü pek çok katman var. Yeniden orda olmak için sabırsızlanıyorum.

‘Kalbimdeki her şeyi bu albümde size söyledim’

Son albümünüz Beautiful Life’ın ardındaki mesaj nedir?

Aklıma gelen ilk temel şey ortaklıklar oluyor.

Bu kaydı yapmak benim için sınırları olmayan bir müzik ruhunun köklerine dönüş anlamını taşıyor. Kalbimdeki her şeyi söyleyebildiğim bir albüm. Caz benim temelim ama her tarz müziği ve elementi müziğimde birleştirmeyi seviyorum. Çok önemli isimlerle çalıştım kendimi çok şanslı hissediyorum. Hem yeni şarkılar var hem de bazı şarkıları yeniden yorumlamayı seçtim.

Siz yaratım aşamasında neler hissettiniz?

Tüm ekibin ortaya bir şeyler koyarak, gurme şef gibi harika bir yemek ortaya çıkarmak... Albüm kaydetmek tam da bu duyguları hissettiriyor. Albümde yer alan Fleetwood Mac’ın şarkısı ‘Dreams’ benim de çok sevdiğim bir şarkıydı. Ancak albüme koymak Robert Glasper’in fikriydi. Annemin dinlediği harika yetenekli caz müzisyenleri ile büyüdüm. O dönemdeki hislerime geri döndüğüm, o ilham ile kaydettiğimiz bir albüm oldu bu.

‘Caz farklı toprakları keşfetmek gibidir...’

Albümün açılışı I Want You ile yapılıyor. Seçimin özel bir sebebi var mı?

Marvin Gaye bence olağanüstü bir yorumcu. Müziğinde hep cazın etkilerini hissetmişimdir. Bu şarkının albümün genelindeki hisse çok uygun düşeceğini düşündüm ve kendi yorumumu katmak istedim.

Sizin için müzik ne ifade ediyor?

Bence müzik büyük bir güce sahip çünkü her şeyin üzerinde yer alıyor, dillerin, renklerin, her şeyin üzerinde. Bu işe soyunan insanlar kalpleriyle, içtenlikle yapıyorlar ve böyle de yapmalılar. Biz böyle eşsiz bir olanağa sahibiz. Benim büyüdüğüm zamanlarda müzik sadece eğlenilmek için yapılmazdı. Bir yaşam tarzının yansımasıydı.

Peki caz desek?

Abbey Lincoln’un da dediği gibi ‘Caz müzik, bir ruhtur.’ Farklı toprakları keşfetmek gibi...