Gazete Vatan Logo

'Gelişini hissediyorduk'

‘Darbenin geldiğini 1979 başında hissediyorduk’

1979 yılında İçişleri Bakanı olan Güneş, 12 Eylül öncesi faili meçhul eller tarafından işlenen suikastların ülkeyi 12 Eylül’e sürüklediğini söyledi

Abdİ İpekçi katledildiğinde İçişleri Bakanı olan Hasan Fehmi Güneş, cinayete ve döneme ilişkin açıklamalarının ikinci bölümü şöyle:

* Dönemin komutanı Üruğ, Ağca’ya ek gözaltı süresi verilmemesiyle ilgili olarak ’Ben yetkimi kullandım’ diyor?

“Engellendi” denmesin de “yetkisini kullandı” densin... Böyle bir zarif deyim kullanılsın istiyor.

* Bir de “o zaman Pol-Bir ve Pol-Der vardı, emniyet karışıktı” diyor?

Evet. Ama o yetkiyi vermemek suretiyle Pol-Bir ve Pol-Der de ortadan kalkmıyor. Onunla ilgili bir başka tasarrufları yok mesela. İkisi de o gün için “yasal” kuruluşlar. Bu, gerekçe bulma gayretiyle öne çıkarılmış bir ayrıntı. O konuda en çok şikayetçi olması gerekenlerden biri benim. Evet bu polis içindeki çalışmalarda bir sıkıntı yaratıyordu ama İpekçi cinayetiyle ilgili olayda o dernekleşmenin olumsuz bir etkisini yaşamadık.

* Çok zor bir dönemde İçişleri Bakanı oldunuz. Bilim adamları, aydınlar öldürülüyordu. Darbenin ayak seslerini duyuyor muydunuz?

Evet. En azından öyle bir kuşkuya kapılıyordunuz. Maraş olaylarına bakın. Maraş olaylarından bu tarafa geldiğiniz süreç, o günleri yaşayan ve biraz etrafa bakmasını bilenler için, böyle bir noktaya sürüklendiği izlenimini veriyordu. TSK Cumhurbaşkanı’na uyarı mektubu verdi ama o bile ortada kaldı. “Geliyoruz” dediler.

* Bunları yapan Gladio muydu?

Bizde Gladio mu denir, başka bir şey mi denir? Adının ne olduğu net söylenmiyor ama sonuçları ortada. Ürünleri, ulaştığı nokta ortada. 12 Eylül Türkiye’yi ileri götürmemiştir.

* 12 Eylül öncesi suikastlar birbirini izledi. Faili bulunan olmadı galiba?

Bir bilim adamını öldüren bir şüpheliyi tespit ettik. Almanya’daydı, istedik ama “Böyle biri yok” dediler. Pasaporttaki ismi farklı tabii. Ama adresini verdik, “şurada” dedik. Dr. Kannapin tarafından bu amaçla “Türk Enstitüsü” isimli uyduruk bir yapı oluşturulmuştu ve orada çalışıyor görünüyordu. Ben bu kişinin Dr. Kannapin ve ilgili resmi makamlar tarafından da korunduğu kanaatindeyim. Orada da örtülü yapılar vardı muhtemelen. Özetle bize verilmedi. Onu alıp gelmek için bir plan hazırladık. Benim çılgınlığımdan kaynaklanan bir plandı bu. Zanlıyı diplomatik bir kurye ve diplomatik bir araba ile getirmeyi düşündüm. Dedektiflerimiz izini bulmuşlardı. Sokaktan alabilecektik. Uçakla getirmemiz riskliydi bir araba ile getirebilecektik. Diplomatik araba vermesi için dönemin Dışişleri Bakanı Gündüz Ökçün’den rica ettim, kabul etti. Ancak bir süre sonra buluştuk, ’Başbakana söyledim. Sakın öyle bir şey yapmayın, diplomatik skandal olur ’ dedi. Benim projem böylece önlendi.

İnanıyorum ki, o bilim adamları, diğerleri ve örneğin Kemal Türkler gibi önemli kişiler hep darbe ortamını yaratmak için toplumu sarsıcı cinayetler olarak planlanmış ve gerçekleştirilmişlerdir.

* Ergenekon davası sürüyor, karmakarışık bir tablo, darbe olacak iddiaları var... 1980 öncesi ve bugünkü süreci kıyaslar mısınız?

Kıyaslanamaz. Çünkü koşullar çok farklı. Ben bugünkü yönetimin ana sorununun güvenilir olamamak olduğunu düşünüyordum. Bugünkü yönetim devletin bazı kurumlarının kendisinden kuşkulandığı tedirginliği içindedir. Ve kendisini destekleyenlere de “Bunlar aslında demokrasiyi geliştirmek istiyorlar, teokrasiye yönelmiş değiller” izlenimi verememenin sıkıntısı yaşamaktadırlar. Önce bu kuşkular giderilmelidir. Demokratikleşme mi yoksa daha başka bir tehdide yol açmak mı? O konuda bugünkü yönetim olumlu bir kanaat oluşturulmasını sağlayamamıştır. Sağlayamadığı için darbe söylentilerini gündemden çıkaramamaktadır. Çünkü önce bizzat kendisi kendisini darbeye müstahak bir noktada değerlendirmektedir. Kaygı ve kuşkuyla darbeyi sürekli gündemde tutmaktadır. Bunun böyle uzun uzun, devleti tahrip edici biçimde tartışılır tutulması demokrasi için asıl büyük zarardır. Yaşadığımız dönem aslında son derece kaygı vericidir. Sıradan insanlar bile “darbe olacak mı?” diye tartışıyor. Darbe sorunu bugün toplumun gündeminde. Gündeme getiren de maalesef iktidarın yanlış tutumu. Düşünebiliyor musunuz devleti yöneten kurum, devletin bir başka biriminin odasında bir evrak arayacak ve oraya hâkim kararıyla girecek!

Güneş, İpekçi’nin cenazesine gitmedi. Bunun sebebini soran Bülent Ecevit’e, “Benim görevim onu korumaktı. Bu nedenle cenazesinde bulunmaya yüzüm yok” yanıtını verdi.

Haberin Devamı