Gazete Vatan Logo

'Doktor maaşı kadar ücret ödüyorum'

'Doktor maaşı kadar ücret ödüyorum'

Rahatsızlanan bakıcısını devlet hastanesine götürdüğü için eleştirilen Tuba Ünsal kendini savundu.

Tuba Ünsal'ın kızı Sare'nin bakıcısı geçtiğimiz günlerde aniden rahatsızlanmış, bakıcıyı Okmeydanı Devlet Hastanesi'ne götüren Ünsal karşılaştığı manzaranın fotoğraflarını Instagram aracılığı ile takipçileriyle paylaşmıştı.

Bu paylaşımların ardından takipçileri tarafından "Neden bakıcınızı özel değilde devlet hastanesine götürdünüz" sözleriyle eleştirilen Ünsal, kendisini attığı tweet ile savundu.



Ünsal sayfasına "Arkadaşlar mesele dadıyı neden özele götürmedin meselesi değil. Onu açıkladık. Ambulansın tercihi. Ha bilmenizde fayda var ben çalışanıma, kızımı emanet ettiğim evin annesi olmuş kadına rahat olun doktor maaşı kadar ücret ödüyorum. Bunu yakın çevrem bilir.. Hem de kendi takdirimle..." notunu düştü.



Devlet hastanesinde bir gece yarısı!..

VATAN yazarı ve ünlü oyuncu Tuba Ünsal, kızının bakıcısı fenalaşınca, gece yarısı Okmeydanı Devlet Hastanesi’ne götürdü. Yaşadıklarını Twitter’dan paylaşınca Sağlık Bakanlığı harekete geçti. İşte Tuba Ünsal’ın kaleminden o gece...

Dadımız Semiha Hanım izinden dönüyor, Sare’yi teslim ediyorum ve bir toplantı için yola çıkıyorum. Çaylar gelmiş, konuşmanın tam orta yerinde apartman görevlimiz Ahmet abi arıyor. Önce tereddüt ediyorum açmakta, gün içinde birçok kez konuşuyoruz Ahmet abiyle, ama sanırım anne hassasiyeti ‘’Ya bir şey olduysa’’ diye açıyorum telefonu. ‘’Semiha Hanım çok kötü, ambulans çağırdık gelebilir misiniz?’’ Sanırım 3-5 dakikada ışınlandım eve, şükür ki ambulans hemen gelmiş. Kadıncağız kireç gibi, sürekli kusuyor, halsiz. Sare etrafta ne olduğunu anlamadan takılıyor. Peki ben çocuğu kime bırakacağım? Babasını arıyorum, açmıyor, ablasının annesini arıyorum, hay aksi o da açmıyor. Mirgün apar topar yola çıkıyor, Ahmet abiye o gelene kadar Sare’yi bırakıp biniyoruz ambulansa. Biz çıktıktan birkaç dakika sonra babası neyse ki alıyor kızımı ve artık içim rahat. Bu da ayrı bir yazı konusu, ‘’Yalnız anne olmak!’

Ambulans faslı

Ambulans görevlileri çok sakinler, hatta şoför telefonla konuşurken arkadaşıyla şakalaşıyor bile, mesleki deformasyon işte, günde onlarca acil durumdaki hastayı taşımaktan o hastalara bakan doktorlarda da olan duygusuzluk. Semiha Hanım hala kireç gibi. Ben ağlıyorum, perişanım, şaşkınım. Ambulans görevlisi Okmeydanı Devlet Hastanesi’ni arıyor acilin durumunu sormak için, tuhaftır ki bir iki itelemeyle yer açtırıyor orada ya da biz öyle sanıyoruz. Gidince anlıyoruz ki açılacak bir yer yok çünkü kuyruktan içeri girmek bile mümkün değil. Ambulans görevlisine, dadısını business’ta uçurup kendi ekonomide seyahat eden ve böyle saçma bir şekilde haber olan ben özele gidelim diye tutturuyorum. Aslında en yakını en iyisi o anda, gözüm para falan görmüyor. ‘’Amerikan Hastanesi çok yakın evimize oraya gidelim’’ diyorum fakat Okmeydanı’nın bu vaka için daha uygun olduğunu söyleyip basıyorlar sirene ve arkamıza doluşan akrabamız süsündeki ticari taksilerle tutuyoruz hastanenin yolunu.

Acil servis

Semiha Hanım artık kendinde, ‘’Yok bir şeyim, yok bir şeyim” deyip duruyor. Halini gördü tabii acil servisin, kendi durumuna şükrediyor. Hemen sedyeyle acil odasına alıyorlar onu. Gencecik Mehmet adında bir doktor başındaki onlarca hasta ve hasta yakınıyla boğuşuyor. Araya girecek gibi gibi oluyorum ama yanımdaki kanser hastası adamın kardeşinin ve eşinin halini görünce iki adım gerileyip ortamın tenhalaşmasını bekliyorum. Ben asker kızıyım, pek aşina değilim devlet hastanelerine, askeri hastanelerdeki rütbeden doğan hiyerarşi dışında rahatsızlık verecek pek bir durum yaşamadım. Şaşkın şaşkın bakarken etrafa o küçücük havasız odaya beşinci hastayı ve yakınlarını da alıyorlar. Hasta sürekli istifra ediyor. Göz ucuyla Semiha Hanım’a bakıyorum, kokulara parfüm olsa bile hassasiyeti olan dadım öğürüyor. Eline bir poşet bulup tutuşturuyorum. Hemen peçete bulmam lazım ama bu odada gözüme çarpmıyor. Tam o sırada genç doktor Mehmet Bey’in önü boşalıyor ve bizim tedavi süreci başlıyor. Tahliller için dolanıyoruz tuvalet, kan ünitesi, röntgen. Semiha Hanım her öğürdüğünde peçete arıyorum, kahretsin Sare için hep çantamda olur, bu sefer yok. Tuvaletlerde tuvalet kağıdı bile yok. Yanımdan geçen bir sedyenin başında yaşlı annesini tahlile götüren kadından rica ediyorum birkaç peçete veriyor. Dezenfektan kutusuna elim gidiyor o da boş. Benim gibi eli giden onlarca hasta ve yakını durumu kabullenmiş. Burada böyle şeyler yok.

Kan tüpü kaybolmuş!

Bekliyoruz. Oh çok şükür mide kanaması değilmiş sorun, kan tahlilinin sonucu da bir çıksın evimize dönelim diyoruz. Kan alınmasına rağmen tüp kaybolmuş, doktor bana bakıyor ben ona. “Tamam bir daha alalım” diyorum. Tahlil sonucunun bir buçuk iki saatte geleceğini söylüyor, aklımdan geçen kötü senaryoların hiçbiri de olmamış yani evde bekleyebiliriz sonucu. ‘’Serumu da bitmek üzere, kendini de iyi hissediyor, burada daha kötü olacak hem yüzlerce hasta bekliyor, yerimizi onlara bırakalım’’ diyorum. Saat olmuş çoktan gece yarısı, Sare hala uyumamış, babası kalkmış nöbetçi eczane arıyor, ‘sevdiği biberonu bulursa belki uyur’ diye. Mehmet doktorun numarasını alıyorum evin yolunu tutuyorum. “Allaha emanet” olun diyorum ağzımdan da başka bir şey çıkmıyor. Gecede yüzlerce hastaya bakmak zorunda olan o gencecik doktora da yazık, orada durumu acil mi değil mi belki kendi bile bilmeyen, oturacak yer bile bulamayan hastalara da.



Peçete yok dezenfektan hiç yok!

Acil servisi görüntüleyen Ünsal gönderdiği resimlerle şu tweetleri paylaştı: “Peçete yok. Dezenfektan hiç yok. Bu gece Okmeydanı Devlet Hastanesi acil servisindeki doktorlara ve iş yapış şekillerine, adanmışlıklarına hayran kaldım. Hastaların suratı görünüyor olmasa bir sürü trajik fotoğraf var. Allah sabır versin hem doktorlara hem hastalara...”

Sosyal medyanın zaferi...

Çektiğim kareleri twitter’da paylaşıyorum. Çok dikkatliyim hastaların yüzü görünmemeli. Anında Sağlık Bakanlığı’ndan tweet alıyorum ‘’Merhaba, yayınlamış olduğunuz fotoğrafları ekip arkadaşlarımıza ilettik. Duyarlılığınız için teşekkürler.’’



Acaba tek sorumlu devlet mi?

Sağlık Bakanlığı’nın yanıtını alınca müthiş bir şey bu olayın sorumlularının dikkati çekebildim derken içime bir kurt düşüyor. Tek sorumlu devlet mi? ‘’3 yıldır karnım ağrıyor gece yine tuttu acile geldim’’ deyip, kalp krizi geçirmekte olan, gerçekten acil müdahale edilmesi gereken hastanın önüne geçen hasta da sorumlu, “Özel hastaneye gidelim” dediğimde beni Okmeydanı’na yönlendiren ambulans görevlileri de. Ayrıca yeni bir yasa çıktı artık parası olmayan vatandaş da durumu acil olduğunda özel hastanenin kapısını çalabilecek. Bu yasayı test etmek için Amerikan Hastanesi’ni arıyorum ve karşıma çıkan doktora soruyorum ‘’Bunu duyurmak için bir şey yapıyor musunuz, gerçekten kapıdan giren ve durumu iyi olmayan hasta beş kuruş vermiyor mu?’’ Telefondaki doktor ‘’Bunu duyurma görevi devletin ve evet beş kuruş vermeden çıkabilirler‘’ diyor. Ben yıllar önce aynı hastanenin önünde kalp krizi geçiren şoförümü ameliyat ettirip bir dünya faturayla karşılaşmış biri olarak pek itimat etmiyorum ve sağlamasını yapmak için Acıbadem Hastaneleri’ni arıyorum. Karşımda gayet bilgili bir sekreter var, ‘’112 acil ambulansıyla kurumumuza gelen her vatandaşa SGK kapsamında sigortalı olmasa bile hiçbir ücret ödemeden bakmak zorundayız’’ diyor. Bu müthiş bir şey, bu şekilde ne devlet hastanesindeki gencecik Mehmet doktor gecede yüzlerce hasta ve agresif yakınıyla uğraşacak, ne de hastalar günlerce acil kapılarında sürünecek. Özel hastanelerin yükü aldığını bilmeyen kalmamalı, başta ambulans firmaları olmak üzere...

Haberin Devamı