Gazete Vatan Logo

‘Bir nesli yok edecekler’

Aydınlar, cezaevlerinde devam eden açlık grevleri için bir araya gelerek, 1996 ve 2000 yıllarındaki ölüm oruçları süreçlerini hatırlattı ve Başbakan’a seslendi. Ünlü yazar Yaşar Kemal, “Bir nesli yok edecekler, daha fazla söz söylemek istemiyorum“ dedi

Cezaevlerindeki açlık grevlerinin 52. gününde aydınlar hükümete ölümler başlamadan bir an önce adım atması için çağrıda bulundu. Aralarında 1996 ve 2000 yıllarındaki ölüm orucu sürecinde de arabuluculuk Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli, Mehmet Bekaroğlu, Murathan Mungan, Gençay Gürsoy’un da olduğu birçok aydın Taksim Hill Oteli’nde bir araya gelerek basın toplantısı düzenledi. Aydınlar, Başbakan Erdoğan’ın “Açlık grevindekiler şov yapıyor, yemek yiyorlar” açıklamalarına da tepki göstererek grevdekilerin geri dönüşü olmayan kritik bir aşamada olduklarını söyledi. Açlık grevi yapan 683 mahkumun taleplerinin hükümet nezdinden zaten kabul edildiğini sadece harekete geçilmesi gerektiğini belirten aydınlar, olası ölümlerden Başbakan ve hükümetin sorumlu olacağını belirtti.

‘İnsanlığa yakışmaz’

Yazar Yaşar Kemal, 1996 ve 2000 yıllarındaki açlık grevlerinde hayatını kaybedenleri hatırlatarak “Bir nesli yok edecekler, daha fazla söz söylemek istemiyorum” dedi. Daha uzun planlandığı konuşmasını burada noktalayan Yaşar Kemal, konuşmasının geriye kalan bölümünü eşi aracılığıyla habercilerle paylaştı. Kemal’in yazdığı metinde şu ifadeler yer aldı: “Bir insanın açlıktan ölümünü izlemek acıların en büyüğüdür. Bu, insanlığa hiç bir zaman yakışmaz. Bugün insanların ölüm pahasına talep ettikleri demokrasiler de, insan haklarının içindedir. Çözümü mümkünken, ölümler engellenmezse vebali iktidarın, muhalefetin, medyanın ve hepimizin olacaktır. Barış, bu ülkede herkesin özlemi ve hakkıdır. Barışın önüne yeni engeller konulmasına karşı çıkmak, barışın önünü açmak, hepimizin işi olmalıdır. Bunun için içtenlikle uğraşan herkese şükran duyarım.”

‘Önce insan gelir’

Yazar ve müzik adamı Zülfü Livaneli de, bu toplantının yapıldığı süre içinde bile insanlar ölüme yaklaştıklarını dile getirerek kaybedilecek zamanın olmadığını belirtti. Livaneli şunları söyledi, “Olayı rakam olarak görmek çok farklı ama işte biz arkadaşlarımla birlikte gördük. 1996’da cezaevinde ölmüş bir gencin başında bekleyenleri gördük, ölmek üzere olanları gördük. Bu benim hala rüyalarıma girer, karabasan gibi çıkmaz. Biz, hangi görüşten olursa olsun insan hayatı, diyoruz. Fakat bunun muhatabı bence ölüm oruçlarına yatanlar değil, onlarla konuşarak, bir şey çözüleceğini zannetmiyorum. ‘Açlık grevini bırakın’ demek de yol değil. Çünkü, insan hayatı en yüce değerdir. O diyor ki, benim davam benim hayatımdan daha önemlidir. Bu çok temel bir farklılıktır. O bakımdan bizim buradaki muhatabımız hükümettir, daha doğrusu Türkiye’de hükümet demek olan Başbakan’dır.”

‘Nasıl Müslümansınız?’

Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu, Başbakan’ın grevdekilerin yemek yediğine dair açıklamalarıyla ilgili “Siz nasıl Müslümansınız ki ölüm üzerine böyle konuşabiliyorsunuz” dedi ve ekledi: “Ölüm oruçlarını tasvip etmiyoruz ama anlıyoruz. Mesele bu insanların bedenlerini ölüme yatıracak kadar çaresiz bırakılmasıdır. Kürt halkında oluşan güven problemini çözmek için bu açlık grevleri hükümet için de bir fırsat olabilir.”

‘Daha kaç insan ölmeli?’

Yazar Murathan Mungan ise konuşmasında “İnsanın 60 kitapta imzasının olması bu çaresizliği güzel ifade edebileceği anlamına gelmez” diyerek, herkesin açlık grevlerine ses çıkarması gerektiğini söyledi. Mungan, “Bu ülkede er ya da geç herkes anadilini kullanacak ama buna ne kadar erken ulaşırsak o kadar iyi. Bir insanın bedenine şiddet uygulamak zorunda kalmanın çaresizliğini anlamak zorundayız. Sadece İmralı’da değil, Türkiye’de tecrit var. İnsanların gerçekleri öğrenme hakkı üzerinde tecrit uygulanıyor. Bu kadar kayba rağmen hala bir arada yaşamayı öğrenemedik, daha kaç insan ölmeli?” dedi.

Haberin Devamı