Gazete Vatan Logo

‘Bilinmeyen Türkler’ 90 yıl sonra kitap oldu

O dönemde çektiği fotoğrafları 90 yıl sonra gün yüzüne çıktı

1921’de yolu Türkiye’ye düşen Amerikalı muhabir Clarence K. Streit’in notları ve o dönemde çektiği fotoğrafları 90 yıl sonra gün yüzüne çıktı. Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Heath Lowry tarafından düzenlenen “Bilinmeyen Türkler’ isimli kitapta Mustafa Kemal ile yapılmış bir röportaj da yer alıyor

Yıl 1921. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmadığı, savaşın devam ettiği yıllarda ABD’li bir gazeteci olan Clarence K. Streit, İstanbul’dan Samsun’a giden bir gemiye biner. Amacı Ankara’ya gitmek olan Streit’in 90 yıl önce yazdığı notlar bir kitapta toplandı. 25 yıl önce tanıştığı Streit’in kendisine verdiği notları ve Amerikan Kongre Kütüphanesi’ne bağışlanmış fotoğrafları bulan Princeton Üniversitesi’nde Osmanlı ve Türk Araştırmaları alanında dersler veren ve aynı zamanda Başçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi olan Heath Lowry tarafından yayına

hazırlanan kitap, o dönemi farklı bir açıdan anlatıyor.

Genç bir Amerikalı olan Streit’in 1921’de İstanbul’a geldiğini belirten Lowry şunları anlatıyor: “Ben Ankara’ya gitmek istiyorum dediğinde herkes kendisine deli gözüyle bakıyor. İmkânsız diyorlar. Ama o yola çıkıyor. Amerikan Harp Gemisi’yle Samsun’a kadar gidiyor. Orada Mustafa Kemal’e bir telgraf çekilerek Streit’in Ankara’ya gelip kendisiyle görüşmek istediği iletiliyor. Mustafa Kemal ‘gelsin’ diyor.

Ama ‘gelsin’ demek kolay. Savaş yılları. Zor şartlar altında tercümanıyla birlikte yola koyuluyor. Çorum’a kadar bir kamyonetle geliyor. Orada iki gece Ceritmüminli diye bir köyde kalıyor. Köylülere yeni durum karşısında neler düşündüklerini soruyor. Bu nokta önemli çünkü bu zamana kadar halkın ne düşündüğü konusunda hiçbir bilgimiz olmadı.

O, köylülerle beklentileri, Mustafa Kemal hakkında düşündüklerini konuşuyor. İki ayda Anadolu’da şehirlerde ve köylerde yaşayan insanların anlattıklarını yazıyor. Nereye gitse çok enteresan bir tablo karşısına çıkıyor. Sonrasında Çorum’dan bir yayla arabasıyla altı gün altı gece süren bir seyahatle Ankara’nın Yahşihan ilçesine varıyor. Ve oradan da

50 kilometrelik yolu trenle

12 saatte alarak Ankara’ya varıyor.” Streit’in Ankara’ya geldiğinde Mustafa Kemal’le görüşmek istediğini dile getiren Lowry, “Mustafa Kemal’e önce yazılı olarak sorularını gönderiyor. 19 sorunun cevapları geliyor ama kısa bir süre sonra Mustafa Kemal onu evine davet ediyor. 2 saat baş başa konuşuyorlar.

Eskişehir’e gidiyor

Hiç bilinmeyen resimlerini çekiyor. Ankara’dan ayrılmak üzereyken İsmet Paşa ile tanışıyor. Onun aracılığıyla Eskişehir’e gidiyor. Üç gün boyunca Eskişehir’de dolaşıyor. Birçok şeye tanıklık ediyor” dedi. Streit ile 1983 senesinde

87 yaşındayken tanıştığını anlatan Lowry, “1925’te Türkiye’den ayrılmış ve bir daha da gelmemiş. Ben tanıştığımda hâlâ bu kitabı düşünüyordu. Bana rica etti. ‘Ölmeden önce bu kitabın hem Türkçe hem de İngilizce yayınlanmasını görmek istiyorum’ dedi. Bana önce yazdığı nüshaları verdi. Birtakım işler araya girdi. 25 senenin sonunda o notlar kitabı oluşturdu. Bu kitap Anadolu’nun gerçek yüzünü gösterecek” diye konuştu.

Lowry, “Neden 25 yıl sonra karar verdiniz” sorusunu şöyle cevapladı: “Bir gün, ABD Washington Büyükelçisi Nabi Şensoy beni büyükelçilikteki 10 Kasım anmasına davet etti. Orada bir konuşma yapmamı istedi. Ben başkalarının söylediklerini tekrarlamak istemediğim için ‘yeni bir şey varsa o zaman konuşurum’ dedim. Ama Şensoy israr edince aklıma Streit’in yazdıkları geldi. ‘Onlardan birşeyler çıkarabilirim’ dedim. Sonra fotoğraflar nerede diye araştırdım ve onları Kongre Kütüphanesi’nde buldum. O zaman bunun bir kitap olacağını düşündüm. Çünkü resimlerle bambaşka bir tablo ortaya çıktı. Yani bir 10 Kasım konuşması bir kitaba dönüştü.” Lowry, kitabın neden 90 yıl önce yayınlanmadığının cevabını ise şöyle verdi: “Streit Paris’e döndüğünde ‘Bilinmeyen Türkler’ adını verdiği ve Türkiye’deki deneyimlerini ayrıntılı şekilde anlattığı kitabın taslağını oluşturdu.

Ama bu kitap İngiltere ve ABD’de yayınevleri tarafından basılmadı. Nedeni de Streit’in Mustafa Kemal’i başarılarından dolayı ‘Türk George Washington’ olarak tanıtması ve tarihteki ilk Türk Cumhuriyeti’nin kurulacağını iddia etmesidir diye düşünüyorum.” Kitapta bugünkü Türkiye için de mesajlar oldunu söyleyen Lowry, “Bu kitapta gerçekten bilinmeyen Türkler var. Batıda hakim olan ve konuşulmaktan çekinen Türkler tanımına bu kitap yanıt veriyor. Kitabın son satırında da Streit’in,’Türkiye’ye Türklere karşı önyargıyla gelmiştim. Türkleri yakından tanımak için onlarla yaşayan birçok kişi gibi ülkeyi onların dostu ve hayranı olarak terk ediyorum’ şeklindeki son sözü tüm gerçeği gösteriyor” dedi.

Çocukların hikâyeleri

Tüm anlatımların kendisini etkilediğini söyleyen Lowry bir de çocuk savaşçılardan bahsediyor: “Ama en çok çocuk savaşçılardan etkilendi. Streit, Ankara’da bir lokantada yemek yerken içeriye baştan aşağıya silahlı üç çocuk giriyor. Onların hikâyelerini öğreniyor. Bu çocuklar başlarına para ödülü konan savaşçılar. Biri 4 kez Rumlardan kaçmayı başarmış. Diğerinin annesini henüz 3 yaşındayken Bulgarlar öldürmüş. Bu çocukların önce Çerkez Ethem’in çetesine, sonra Yeşil Ordu’ya katıldıklarını biliyoruz. Dana sonrasında Mustafa Kemal bu çocukları resmi olarak olmasa da evlatlık olarak görüyor. Bu çocuklara sonrasında ne olduğunu bilmiyoruz. Onlar hakkında hiçbir bilgi yok. Bu beni çok etkiledi.”

‘Çok az insan beni Mustafa Kemal kadar etkilemiştir’

KİTAPTA Atatürk hakkında şu cümleler yer alıyor: “Türkiye, Ankara’daki Büyük Millet Meclisi’nin Başkanı Mustafa Kemal Paşa’da günümüzün en önemli insanlarından birini yaratmıştır. Ona ‘Bizim George Washington’ diyen Türkler, Mustafa Kemal Paşa’nın onlar için ne yaptığının farkında. Çünkü o aynı zamanda ‘ülkenin babası.’ Çok az insan beni bu Türk Washington’ının etkilediği gibi etkilemiştir. Hangi ülkede olursa olsun iz bırakırdı. Kendine çabucak güven aşılama yeteneği olan nadir insanlardan biri. İnsanların onun uğruna ölmek isteyeceği tipte bir adam.

Centilmen, kültürlü

Fiziksel açıdan yakışıklı, yapılı bir adam. Kırk yaşında. Bir entelektüelin sahip olabileceği yükseklikte alnı var. Eylem adamlarının ağır, çenesine sahip. Yani bir savaşçı. Yüzünde bilhassa gözlerinde idealistçe bir şey var. Bir hayalpereste has ama hayallerini gerçekletiren bir hayalpereste. Her yönüyle bir centilmen. Kültürlü, ince ve hep şık giyimli. Batı’da herhangi bir salonda otururken göze çarpmayacak kadar Avrupalı görünüyor.”

Kitaptan alıntılar

Herkes aynı şeyi söylüyordu: İmkânsız

CONSTANTİNEPOLE’da kime, Anadolu’da neler olup bittiğini görmek için Angora (Ankara)’ya gitme niyetim olduğunu söylesem istisnasız bu cümleyi işittim. Ankara’da Kemalist denilen hükümetin kontrolündeki bölgeye girmek için Sultan’ın (VI Mehmet) hükümetinden izin almak imkânsızdı. Eğer planladığım gibi Samsoun’a (Samsun) ayak basabilirsem ülkeyi istediğim zaman terk etmem imkânsız hale geliyordu. Çok sayıda eşkiya ve ‘korkunç’ Türk yüzünden seyahat etmek güvensiz ve sıkıntılıydı. Bana böyle denmişti. Ek olarak Kemalistler’in Amerikalılara son derece düşmanca davrandığı uyarısını almıştım.

Üç Türk gerilla gazi

Ankara’da tanıştığım Türkler arasında Çavuş Osman, Towfik (Tevfik) ve Djemal (Cemal) bilhassa ilginçti. Onbeş yıl önce Müslüman olmuş bir Rum olan Mehmet İnayet’in restoranında otururken Osman ve Tevfik kasılarak içeri girdi. İnayet’in Ermeni garsonu kulağıma ‘hah işte çeteciler’ dedi ve yanlarına gitti. Aslına bakılırsa fiziksel olarak daha ikna edici olsalardı, otomatik tabancalarla donandıklarından çeteci görünümüne sahip olabilirlerdi. On üç yaşlarında çocuklardı. Kendilerini çok ciddiye alıyor ve adam havası taşıyorlardı.

Amerikalı misyonerler

Burada (Havza) yaklaşık kırk yıl önce kurulmuş bir Amerikan misyonerlik enstitüsü olan Anadolu Koleji’nde durduk. Kampüste erkekli kadınlı yirmibeş Amerikan misyoneri var ve Near East Relief çalışanlarından oluşan bir koloniyle karşılaştım. İngilizce yazışma yasağı getiren Türk düzenlemeleri yüzünden son beş aydır evlerinden mektup alamıyorlar ve dış dünyadan az haberdar oluyorlardı.

Abidevi sanat eseri

Türkiye’deyken onca sürprizle karşılaştım ama o gece Anadolu Tiyatro Grubu’nun ‘abidevi sanat eseri’, ‘dünyanın en meşhur trajedisi’ Hamlet’in sergileneceğini bildiren afişlerle karşılaştığım 1 Mart’taki kadar büyük sürpriz yaşamadım. Hamlet o gece rekor sayıda asker ve sivili Milli Tiyatro’ya çekmişti. Askeri bando müzik yapıyor ve tiratçı eğlendiriyordu. Tiyatro müdürü ise elektrik tesisatıyla ilgili bir sorun olduğundan aydınlanma için kullanılan gaz lambasıyla tamir işine girişti. Rolü Türk konservatuvarı mezunlarından Kamal Raza (Kamil Rıza Bey) oynuyordu.

Haberin Devamı