Gazete Vatan Logo

‘Barzani’yle görüşmek MİT’in işi’

NEDEN: Org. Kılınç: Bizim için Kürdistan’ın kurulmasına izin vermemek, PKK’yla mücadelemize destek aramaktan daha önde geliyor. Ama bunu anlatamıyoruz...

* Barzani ve Talabani’yle askerler görüşmez, ama siyasiler görüşebilir mi?
Asker başka, siyasetçi başka diye bir ayrım olmaz. Devletin bir Milli Siyaset Belgesi vardır ve herkesin o belgenin içeriği çerçevesi içinde ortak hareket etmesi gerekir.

* O belgede “Barzani ve Talabani’yle görüşülemez” diye bir madde mi var?
Yok, ama bölgeye ilişkin devlet politikasının ipuçları var. Buna rağmen siz, “Bugün idarenin başında ben varım, konuşurum da ederim de” derseniz, müteakip seçimlerdeki riski de göze almanız gerekir. Çünkü ben sana o kapıyı çalma, çıkıp biri kafana sopa vurur diyorum. Ama sen hâlâ çalarsan o sadece senin sorumluluğun olur.

* Peki o zaman niye MİT Müsteşarı Emre Taner Barzani’yle görüştü?
Efendim, onların yaptığı işler tamamen gizlidir ve herkesle görüşebilirler. Gerek görürse o bölgedeki başka unsurlarla da görüşür, Amerikalılarla da görüşür, Ruslarla, İranlılarla da görüşür. Onların görevi bu. Devletten devlete gidip konuşmazlar, onlarınki duruma bağlı olarak karşılıklı bilgi teatisidir. Devleti temsil etmiyor orada, istihbarat yapıyor.

* Peki devlet adına niye görüşülemez?
Çünkü sizin kırmızı çizginiz, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması. Hâl böyleyken siz bölünmüş bir Irak’ı muhatap almazsınız, Irak’ı muhatap alırsınız.

* Fakat Talabani’yle de görüşülmüyor; oysa Irak Cumhurbaşkanı?
Talabani Cumhurbaşkanı olabilir, devletten devlete görüşürsünüz, öyle şey olmaz. Tabii Talabani’nin yetkileri bu konuda nedir, onu bilemiyorum. Ama PKK Barzani’nin bölgesinde diye, Barzani’yle görüşülmez diyoruz biz. Elbette diyalogsuz problem çözülmez, amenna... Ama biz burada diyalogun kimden kime olması gerektiğini konuşuyoruz.

* Barzani’yle, “Kuzeyde Kürdistan Bölge Hükümeti Başkanı” olarak değil de, KDP Genel Başkanı sıfatıyla görüşme yapılabileceği formülüne ne dersiniz?
Anlamadım ben, olur mu öyle şey? Onun bir karşılığı yok, ancak aşiretlerde olur öyle şeyler. Ki belki Barzani’yle görüşen aşiret reisleri de vardır, ama devleti adına yapılamaz.

* Başer Paşa, Ralston ve Kuzey Irak’tan birinin üçlü görüşme yapmasına nasıl bakarsınız?
K. Irak’tan biri dediğiniz anda Irak’ın bölünmüşlüğünü peşinen kabul etmiş olursunuz; ama bu yok, biz Irak’la muhatabız. Irak’la olunca Başer Paşa da olur, Taşer Paşa da olur... Kukla devlet bile olsa Irak... Yok bunun hamisi ABD’yse, ABD... Ama Kuzey Irak diye bir muhatabı biz kabul etmiyoruz.

* Peki “Ben artık Irak Kürt Federe Devletiyim” dediğinde?
Dediğinde kabul etmeyeceğiz ki... Kırmızı çizgimiz Irak bütünlüğü olduğuna göre, federe devleti de kabul etmeyeceğiz. Hem niye bu kadar ısrar ediliyor Barzani’yle görüşmeye, ben onu da anlamış değilim. Görüşseniz ne elde edeceksiniz?

* Başbakan, “Bir gelişme sağlanacaksa niye adım atmayalım” diyor?
Peki ne gelişme sağlanmasını umut ediyorlar, bir somut olarak onu söylesinler. Orada istemediğiniz PKK unsuruna Barzani destek veriyorsa, siz böyle bir görüşme yaptığınız anda Barzani üzerindeki gayretiniz boşa gider. Barzani’yle konuşmanız faydasız bir işlemdir. Ama Barzani’yle konuşmanız onun kendisini daha hükümran bir pozisyonda kabul etmesine yardım eder. Bağımsız Kürdistan’ı hızlandırırsınız. Biz burada toprak bütünlüğü muhafaza edilmiş bir Irak’la karşı karşıya olalım derken, siz kendi kırmızı çizginizi çiğnersiniz.

* Ama Dışişleri Bakanı’nın düşüncesi, “İnsan düşmanıyla da oturup konuşabilir” şeklinde?
Elbette, her savaşın sonunda mütareke vardır; barış masasına oturma vardır. Sonuçta biz de savaştığımız ülkelerle gidip Lozan’da anlaşmadık mı? Ama bu devletten devletedir, aşiretten aşirete değil...

* Fakat siz demin dediniz ki devlet olsalar bile kabul etmeyeceğiz?
Tabii çünkü biz baştan şart koşuyoruz; Irak’ın toprak bütünlüğü muhafaza edilmek durumundadır. Ey ABD, sen bunu bil. Ey İran, sen bunu duy. Ey Suriye, sen de duy.

* İyi, ama bu eninde sonunda olacak gibi görünmüyor mu; Türkiye’nin buna engel olacak gücü var mı?
Bizim gücümüz değil, bizim aklımız var. Biz aklımızı kullanarak bunun böyle olması gerektiğini söylüyoruz; böyle olmadığı takdirde kaos yaşanır, diyoruz. Bu bölünme yüzünden dünya savaşı bile çıkabilir. O yüzden de zaten sadece biz değil, hiç kimse bölünmeyi istemiyor.

* Siyasiler askerin bu bakış açısına rağmen Barzani’yle görüşecek olsalar, sivil-asker arasında ciddi bir kavga çıkar mı?
Yo, niye çıksın... Bugünkü yönetim o riski almış olur, başka da bir şey olmaz. Ne desin ki asker... Herhalde niye görüştün diye kimsenin kimseyi azarlayacak hali yok.

* Belli de olmaz?
Sonuçta demokratik bir yapı içindeyseniz devletin diğer unsurlarının görüşlerini dikkate almadan da davranabilirsiniz. Zaten Kıbrıs’ta da aynı şey olmadı mı? İnsanlara “Yes mi annem” diye devletin diğer unsurları söylettirmedi, ama kendileri bu inisiyatifi kullandı. Devletin KKTC politikasından vazgeçildi. Peki ne oldu sonunda? Artık dünya olaya “Nasılsa Kıbrıs tek bir kesimden ibaret olacak” diye bakıyor.

* Acaba bu tip kritik konularda asker sahiplenmeye alışık olduğu sorumluluklarını AKP’yle paylaşmaktan kaçındığı, AKP’de de hep bir asker kompleksi olduğu için mi çift başlılıklar yaşanıyor?
Neden kaynaklanıyor: AKP iktidar oldu, ama iç dinamiklere dayanma fırsatını bulamadı. Koordineli hükümet olma şansına sahip değildi. Seçilmişti şuydu buydu ama orijini itibariyle kuşkuyla bakılan yapıydı. İç dinamiklerden çekinceleri vardı. Dışarıda güç aradı. ABD’de aradı, AB’de aradı. AKP’nin bu durumuyla Batı’nın Türkiye’den beklentileri birbirlerinin üzerine çakıştı.

* Politikasızlıkların sebebi de bu mu?
AKP’nin başındaki muhterem Başbakan’a “Kürt sorunu vardır” dedirtildi. Devlet böyle tutumda değildi. Kendi başına gitti, söyledi. Eğer danışma olsaydı, açıp Milli Siyaset Belgesi’ne bakılsaydı veya o belgeyi oluşturan diğer kuruluşlarla istişare edilseydi ama edilmedi. Dış etkilerde kalındı, sonunda da bu sözünden kendisi vazgeçti.

* Peki ama o kuruluşlarla tartışsa kendi doğrusunu kabul ettirme şansı olacak mıydı?
Niçin olmasın. Gerçekten mantıklıysanız, karşı fikirleri çürütecek bir fikir ortaya koyuyorsanız tabii ki olur. Ama böyle bir koordinasyonun hiç kurulmadığı ortada...

Türkiye’nin Kuzey Irak’la ilgili üç temel sorununu
Kılınç Paşa yorumladı


PKK
* Türkiye PKK için Kuzey Irak’a girerse başarı şansı nedir?
O bölge teröristlere rahat rahat saklanabilecekleri bir ortamı veriyor. İran hududuna kadar 40-50 kilometrelik bir alandan söz ediyoruz. O yüzden “Biz oradaki PKK varlığını tamamen sonlandırırız” şeklindeki bir düşünce yanlış olur. Buradan bir başarı bekleniyorsa hava, kara, piyade, hepsini kullanmanız gerekir.

* Aslında bir Kuzey Irak harekatının çok da faydalı olacağını düşünmüyorsunuz?
Bu aşamada öyle. Yani bu kadar dillendirilmiş, medyada bu kadar tartışılmış, kafa yorulmuş bir şey sıkıntı yaratabilir. Netice alabilmeniz için bu tür eylemlerin çok gizli tutulması ve baskın şeklinde yapılması gerekir. Aksi takdirde kuvvetlerinizi yormuş olursunuz.

* Bu arada PKK bahanesiyle Türkiye’nin Irak bataklığına çekilmeye çalışıldığı fikrine katılır mısınız?
Müteakip safhada sanki... Zaten bu daha evvel 1991’de denendi. ABD Özal döneminde, “Buyurun, bu işi birlikte hallederiz” dedi. Bugün de birileri sizi oraya çekmeyi isteyebilir. Ama buradan ne kazanacağınızı çok iyi düşünmeniz lazım. Oraya girdiğiniz anda, Kerkük’ü de içine alan 1926 öncesindeki Misak-ı Milli’yi sağlamınız ne kadar mümkündür? Kendi içinizdeki bölgeyle ilgili problemleriniz varken, orada size düşmanca bir tutum içinde olan diğer toplumu bünyenize kattığınızda problemleriniz küçülür mü, yoksa büyür mü? Bunların hesabını iyi yapmak zorundasınız. Kaldı ki Türkiye’nin hiçbir zaman dışarıdan bir toprak talebi olmamıştır, bugün de olmaz. Ama buna herkesten önce İran’ı inandırmanız gerekir.

Kerkük
* Kerkük’ten “Türkmenler katlediliyor” haberleri gelirse; Türkiye Irak’a 420 kilometre girmeyi göze alır mı?
Böyle bir durumda konunun asıl sahibinin BM olması lazım. Oradaki Türkmen unsuru tabii ki öncelikle siyasi girişimlerle korunmalıdır. Bunlar sağlanamadığı takdirde ve gerçekten soykırıma yönelik faaliyet söz konusu olursa, ki ben hiç tahmin etmiyorum, Amerika halen orada çünkü, ama diyelim ki oldu, o zaman o insanların canını yakanların siz de başka yerde canlarını yakarsınız.

* Başka yer neresi?
Bunu yapan peşmergeyse ve ABD de buna göz yumuyorsa Kerkük’e kadar gitmenize gerek yok. Peşmerge neredeyse orada canını yakarsınız... Süleymaniye’de, Erbil’de... Ve bunu da çok rahat yaparsınız; karşı taraf Kerkük’te yaptığına yapacağına bin pişman olur. Kafalarındaki hayal de o anda biter... Büyükanıt dedi ya, “Türkiye’yi bölme rüyasını görenlere kabus oluruz” diye, aynen öyle olur.

* Böyle bir şeye ABD nasıl yanıt verir?
ABD şu anda iki arada bir derede... Türkiye’ye yönelik birtakım hesapları varsa ve o sırada bunlar ağır basarsa, o zaman bu hesaplarını orada görmeyi tercih edebilir. Bu da bir handikaptır.

* ABD’nin ne hesabı var sizce?
Birtakım haritalar gösteriliyor... Bu haritalar neden gösteriliyor acaba? Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki “Büyük Kürdistan” hevesini hiç unutmuş görünmüyorlar. Eğer Amerika o haritaların takipçisiyse mutlaka aramızda bir sorun yaşanır. O haritaların gerçek olduğu ortaya çıkarsa, o anı bıçağın kemiğe dayandığı an olarak kabul edebilirsiniz.

* Kerkük’ten vazgeçme karşılığında PKK’yla mücadeleye destek sözü verilse; bu kabul edilebilir mi sizce?
Burada takas olmaz. Buradaki asıl kırmızı çizgimiz Irak’ın bütünlüğü. Kerkük’ü ele geçirerek ekonomik açıdan daha kuvvetli olmaya çalışan bir yapı var karşımızda. Bizim için Kürdistan’ın kurulmasına izin vermemek, PKK’yla mücadelemize destek aramaktan daha önde geliyor. Ama bunu anlatamıyoruz.

Kürdistan
* Kürdistan kurulduğu anda Türkiye’den de bir kopma olacağına emin misiniz?
Irak’ın bölünmesi halinde güneyinizdeki devlet sizin içinizde bazı bölücü, ayrılıkçı unsurlar için cazibe merkezi olur. Bunu bugünden bile açık açık söylüyorlar. Kaldı ki Batı dünyasının buraya vereceği şekil de hep kafalarda... Barzani’nin babası da dedesi de aynı mücadele içinden geldi. Onlar da hep bölgede müstakil bir yapı kurma çabasındaydı. Dolayısıyla her iki taraftaki ayrılıkçı unsurların kafasında bu var; bu çok açık seçik.

* Sizce böyle bir kopma süreci yaşanacak olsa, beraberinde iç savaşı da getirir mi; aşırı milliyetçilik ve göç unsurları birleşince bundan da korkmamız gerekir mi?
Çok fazla bir şey yaşanacağını sanmam. Çünkü Türkiye’deki Kürtler çayın içinde erimiş, ama çok da fazla karıştırmamışsınız, hala dibinde kendisi gibi duran bir şekerdir. Kimseyle didişmeyi istemeyen, son derece sağduyulu milyonlarca Kürt vatandaşımız var. Onlar bizim güvencemiz. Aksi takdirde böyle bir durum adeta tehcir olayında yaşadığımız ortamı akla getirir ki, Tanrı korusun, bunu düşünmek bile çok yanlış olur. Ama siz en kötü ihtimali ortaya koyduğunuz için ben de diyorum ki, aklı başında olan Kürt vatandaşlarımız buna fırsat vermez. Çünkü asıl sıkıntıyı çeken onlar olur.

* Sizce Kuzey Irak’ta bağımsız Kürt devleti ne zaman kurulacak?
Şimdi efendim orada zaten adeta bir devlet var. Şu anda federe de değiller, ama bir deklarasyon yayınladığım anda devlet olurum diye düşünüyorlar.

* O deklarasyon ne zaman gelir; ABD düğmeye bastığı anda mı?
Tabii ki... Ama bu çok yanlış olur. Amerikan’ın da aklını başına toplaması lâzım. Amerika bölgeye pervasızca şekil vermeye çalışmaktan vazgeçmediği sürece kimin başına ne geleceği belli değil. Suriye, İran ve Türkiye dikkate alınmadan yapılan hiçbir şeyin bölgede yaşama şansı yok.

3N+1K
KİM: Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç 68 yaşında. Annesi Lezgi (Dağıstan Türkü), babası Çerkez. 2001’de 3. Ordu Komutanlığı görevinden MGK Genel Sekreterliği’ne atandı. MGK’nın sivilleşmesi kararı üzerine 30 Ağustos 2003’te emekliye ayrıldı. Hayatının en büyük üzüntüsü, 12 yıl önce 26 yaşındaki oğlu Alpar’ı bir trafik kazasında kaybetmek oldu. Koyu Fenerbahçeli olan Kılınç’ın en sevdiği futbolcu Tuncay.

NEDEN: “28 Şubat Haftası Etkinlikleri” bir yana, Kılınç’la konuşmamızın asıl sebebi Kerkük, Kuzey Irak ve PKK. Bu konularda bir askerin neyi, nasıl düşündüğünü dinlemeye, defalarca olsa bile, doyamıyoruz. Geleceğimizi belirleyecek kararlara ortak olamasak da, hiç değilse mantığını anlamak istiyoruz. Tuncer Kılınç bize bir askerin aklından geçenleri en net ifadeleriyle, bir kez daha anlattı.

NE ZAMAN: 23 Şubat Cuma günü.

NEREDE: Kılınç’ın Çankaya’daki çalışma ofisinde...

Haberin Devamı