Gazete Vatan Logo

'AK Parti deliyordu, şimdi beton döküyor'

AK Parti, CHP, MHP, BDP, Cemaat... Seçim sonuçları kime neyi gösterdi? Her kazanç, 'kazançlı mıdır'? Muhalefet bölgesel mi, gölgesel mi? Bir karış barış isteği neyi getirdi? AK Parti niye 'betonarme' yani hem beton, hem 'arme'-militer?

nUmur Talu, Habertürk'teki köşe yazısında tüm kazanan ve kaybedenlere eleştiriler getiren çarpıcı bir seçim analizi yaptı. İşte "Kendine haddinden fazla büyüklük biçen herkes bi düşünecek" ifadesi ile biten o yazı...

Arka arkaya sıralayayım:

1. AKP kaybetmedi

2. Muhalefet kazanamadı.

Böyle bir dönemde, iktidarın “çok sarsıldığının” sanıldığı bir süreçte,kaybetmeyen iyi kazanmış; kazanamayan kötü kaybetmiştir.



MHP bir yana, CHP “Ana muhalefet”özelliğini de taşımıyor demek ki.Üstelik MHP oyları iki büyükşehirde CHP’ye de kaydığı halde.

(Yine de şu var: AKP isterse bir önceki yerel seçimle karşılaştırıp oylar arttı desin; 50-50 büyüsü bozuldu artık. İl Genel Meclisi sonuçlarına göre, TBMM’deki diğer üç parti, ancak üçü bir arada olsa bile, AKP’den daha yüksek bir oy oranını temsil ediyor!)

***

AKP öncelikle, “iktidar partisi” olarak tescili bir yana, “tek iktidar partisi” olarak kendini tahkim etti.

Üstelik böyle bir zamanda.

Sandıktan iktidar çıkıyor; kutudan hukuk çıkmıyor çünkü.



Demek ki, toplumun ciddi bir kısmı, tartışılan, isnat edilen, hatta seslerle tapelerle kanıtlanan ne olursa olsun, bu iktidara güveniyor, sarılıyor, sığınıyor.

Fakat yüzde 40-50 arasındaki sıcak yuvasını AKP de artık şöyle yorumlamalı:

Az önce Türkiye’nin yarısı güvenirken, Türkiye’nin yarısı oy vermiyordu…

Şimdi, Türkiye’nin yarıya yakını oy verirken, Türkiye’nin yarısından fazlası güvenmiyor!

(Nitekim ortaya dökülen sesler, kayıtlar bir yana… Oy verme ve sayım sırasında kesilen-kestirilen elektrikler, kamu ajansının partizanlığı, polis kuşatması ve şiddeti, yere atılan sandıklar, sahte oy pusulaları, çifte oy teşebbüsleri, gibi bir çoğu gerçek kimi tevatür ve kim bilir neler oluyor diye düşündürten her“haber” de bu yüzden!)

***

İktidar bunu böyle kabul etmeyebilir. O zaman dolar-avro sesi ve kutu kutu pense üzerinden değil de, daha siyasi anlatayım:

AKP “rejime karşı” kazana kazana gelmişti…

Yani sermayesiyle, medyasıyla, Genelkurmay’ıyla, yargısıyla, üniversitesiyle merkez güçlere karşı bir “mücadele” partisiydi.

Oysa şimdi kendi sermayesiyle, medyasıyla, askeriyesiyle, polisiyle, yargısıyla, üniversitesiyle, istihbaratıyla bizzat kendisi rejim.

Bu kez “rejimi koruma” partisi!

Daha önce yasakları delerek, sınırları aşarak, engelleri devirerek koşuyordu…

Şimdi duruyor ve durduğu yerden vuruyor!

İlki bir demokratikleşme dinamiğiydi…

Bu statik bir durum!

Hem de beton-arme!

Yani hem beton, hem “arme”, yani militer!

Yasaklayarak, engelleyerek, bastırarak, sindirerek, gizleyerek.

Bir zamanlar beton deliyordu AKP (“Matkap” diye yazmıştım); şimdi beton döküyor!

***

BDP ise “Türkiye partisi” olamıyor; “bölge”partisi olarak yine tescil etti kendini. Bunun ciddi siyasi sonuçları olacak elbette.

Ve milliyetçiler, ulusalcılar açısından kötü haber de şu ki, bölgede BDP karşısında tek“muhalefet partisi” AKP.

O yüzden, bu kesimler ister AKP ile BDP oyunu toplayıp bakar…

İster BDP oylarını, CHP ve MHP’ye katıp toplar.

İkisi de zor bir durum!

Ancak belli ki, Güneydoğu’nun batısında yaşayan Kürtler, “bir karış” bile olsa “barış”a sıkı sıkı sarılıyor ve o yüzden de BDP türevi bir parti yerine, AKP’ye oy veriyor.

***

“Bölge partisi” bölgede güçlü…

Diğer muhalefet partileri, bir türlü Türkiye partisi olarak her yerde var olamıyor;“bölgesel ve gölgesel” kalıyor.

İktidar partisi tek başına bütün Türkiye’de mevcut…

Ama o da, kendi ne derse desin, ağır yaralı aslında!

Ona sarılan seçmeniyle ayakta duruyor…

Havuz medyasıyla, kutu sermayesi, istif parasıyla değil.

O seçmenin bir kısmı elbette aldığı yerel hizmetin, sağlıkta adam yerine konmasının, ulaşımının sağlanmasının, bir kıymeti olmasının vefasıyla oy veriyor…

Bir kısmı büyümeden ve ranttan fiilen pay alsa da, çoğu hala yoksul.

Yoksullar ağanın, patronun parasından ziyade önce kendi hayatının idamesine bakar…

Yoksullar genellikle daha beterinden korkar, daha iyisini göremedikçe, başka bir umut duymadıkça!

***

Sadece partiler değil, bir de ülke var.

Ve maalesef yorgun, yaralı, kuşkulu, kirlenmiş halde.

Tabii, bir de kanlı ve mumlu.

Sandık cinayetleri, kuşkular ve sayımda elektrik kesintileriyle de “arızalı” bir demokrasi!

Yine de “oy verilen” bir demokrasi!

Not: Kendine, haddinden fazla büyüklük biçenler de, ister cemaat, ister cemiyet, ister şahıs… Bir düşünecek!









Haberin Devamı