Gazete Vatan Logo

'72 milyonun yasasını derbi kadar tartışmadık'

KESK Genel Başkanı Tombul, Sosyal Güvenlik Yasası'na ilgisizliği sendikalaşma oranının düşüklüğüne bağlıyor. "22 milyonluk istihdamda sendika örgütlenmesine uygun çalışan sayısı en az 15-16 ama örgütlü sayısı sadece 1.5 milyon" diyor

• Sosyal Güvenlik Reformu'nun (SGR) size göre en feci tarafı ne?
Reform diye iddia edilen bu paketin temel felsefesi: 'Artık bütçede sosyal güvenlik ve sağlık bir yüktür. Herkes ne kadar hizmet kullanacaksa bunun bedelini ödemek zorunda." En feci tarafı bu felsefe!

• "Para yok, borç çok" diyorlar.
İnanmıyoruz. Para yok dediğiniz şey bütçedir. Bütçe neden oluşur? Büyük oranda vergilerden. Peki benden vergiyi niye alıyorsunuz? Karşılığında bana eğitim, sağlık, yol, su, elektrik verebilmek için. Ama şimdi AKP Hükümeti diyor ki, "Ben senden vergi alacağım ama o vergiyi sana değil, iç-dış borç faizini ödemeye, silahlanmaya aktaracağım. Eğer sen bu hizmetlerden yararlanmak istiyorsan, para ödemek zorundasın."

• Ama gerekçe de şu: Bugün bir fedakârlık yapmazsak gelecek nesillere daha beter borç bırakacağız.
İstihdamın ve üretimin yarıdan fazlası kayıtdışı. Kayıtdışı demek, vergi alamıyorsunuz demektir.

• Yani siz de "O kayıtdışını kayıtiçine almadan benden fedakârlık isteme" mi diyorsunuz?
Aynen bunu diyoruz. Ama sistem bu kayıtdışı meselesini bir türlü çözemiyor. Çünkü kayıtdışından beslenenler var. Eğer bir hükümet halkı tercih edecek olsa kayıtdışının boğazına basar, topladığı parayı topluma hizmet olarak döndürür. Ama tercihini tam tersinden yana kullanıyor.

• Çalışma Bakanı, Maliye Bakanlığı ile çıkaracaktan yasayla kayıtdışıyla mücadele edeceklerini söylüyor...
Sayın Bakan'ın çok uygar bir yaklaşımı var. Ama bu tasarının sahibi Bakan değil, IMF, Dünya Bankası ve işverenler. TÜSİAD Eylül 2004'teki raporunda bunu net ifade etti: "Türkiye'de kamunun sağlığa harcadığı para azdır." Bu doğru. Ama ikinci kısmında diyor ki, "Devlet sağlık hizmeti üretmemeli, bizden satın almalı."

• Ama sosyal devletin en geliştiği ülkelerde bile bu uygulama yok mu?
Ama uygulanan tüm ülkelerde de sağlık hizmetleri pahalanıyor. Yunanistan, Portekiz ve İspanya, Genel Sağlık Sigortası'ndan (GSS) vazgeçmeye başladı. Gerekçeleri de şu: "Bütün nüfusu kapsama alamadık, sağlık hizmetleri pahalandı, sonuçta bütçeye daha fazla yük bindi." Zaten tüm nüfusu GSS'ye alınabilen tek ülke Güney Kore. Orada da herkes harcamanın yarısını cebinden ödüyor.

• O zaman Türkiye'yi zorlamanın maksadı ne? Kime yarayacak bu?
İşin esası şu: Sağlıkta teknoloji arttıkça biriken para da arttı. Uluslararası ilaç ve sağlık teknolojisi şirketleri bunun harcanmasını istiyor.

• Yani arz için talep yaratılıyor.
Aynen böyle. Çünkü sağlık ihtiyacınızı devlet karşılamazsa müşteri oluyorsunuz. İşte bu yüzden AKP'nin, TÜSlAD'ın, IMF'nin cümleleri aynı.

• Fakat Başbakan bir cümle daha ediyor: 18 yaşından küçüklere ücretsiz sağlık hizmeti vereceğiz!
Ama kamu çalışanı, işçi, Bağ-Kur'lu ve yeşil kartlıların çocuğu 18 yaşına kadar sağlık hizmetlerinden zaten ücretsiz yararlanıyor. Üstelik mevcut uygulamada üniversiteyi bitirene kadardı ama bu yasayla 18 yaşla sınırlanıyor. Yani 13-14 milyonun yararlandığı bir şeyi 1-2 milyon daha genişletiyor. Nesi reform bunun?

• Herkesin GSS kapsamına alınacak olması reform değil mi?
Güzel bir cümle gibi duruyor ama devamında diyor ki, "Günlük yevmiyeyle çalışanlar sigorta kapsamında değildir." Türkiye'de günlük yevmiyeyle çalışan onbinler ne yapacak?

• Ama sadece prim ödeme gücü olanlardan prim alınmayacak mı?
Peki ödeme gücünüzün olup olmadığının sınırı ne? İşte burası feci: 127 YTL. Eğer aylık maaşınız 128 YTL'yse prim ödeyeceksiniz. Sınır 2 bin 476 YTL. Yani diyelim ki maaşınız 3-5 bin YTL. Sizden en fazla 2 bin 476 YTL maaşlı birinin primi kadar prim alıyor. Hani gelir grupları arasında dayanışma vardı? Çok kazanını eşitlemiyorsunuz ki, az kazanandan daha çok alıyorsunuz.

• Prim ödeyince vatandaş istediği yerden istediği gibi yararlanacak mı?
Elbette bitmeyecek. Bir kere GSS prim borcu olan 6.5 milyon vatandaşa bakmıyor. Diyelim ki aile hekiminize başvurdunuz, "Bakayım prim borcun var mı?", varsa "Borcunu öde gel" diyecek. Borcunuz yoksa da, "Aile hekimini meşgul ediyor olabilirsin, 2 YTL katkı payı ver bakalım." Tahlil yaptıracaksınız, "Bedava dedik ama, o kadar da değil", protez mi gerekiyor, öğretim üyesine mi muayene oluyorsunuz, "Öde katkı payını" diyecek.

Bulgaristan gibi oluruz

• Üstelik hastaneye sevk sırasında da bir sorun var galiba?
Çünkü Sağlık Bakanlığı da aile hekimliğini getiriyor. Hastaneye gitmek istiyorsanız aile hekiminden sevk alacaksınız. Ama orada da diyor ki, baktığı hastaların yüzde 15'inden fazlasını sevk eden hekimin ücreti düşer.

• Doktor rüşvete teşvik ediliyor yani.
Bulgaristan'da 5 yıldır bu sistem var
ama tek memnun olan doktorlar. Ayrıca bir sorun daha var. Ben a ile hekimiyim, gelip kayıt yaptırmak isteyeceksiniz. Eğer sağlıklı ve gençseniz hemen kaydederim. Ama yaşlı ve hastaysanız "Kaydım doldu" derim. Bugün ABD'de hekime ulaşamadığı için ölen binlerce yaşlı ve kanserli insan var.

Paketin özeti şu: Paran yoksa hiç hastalanma

• Peki bu paketi özetlersek?
Özeti şu: Ne kadar paran varsa sana o kadar iyi bakılır, paran yoksa hiç hastalanma.

• Aslında bu kulağa artık ne kadar normal geliyor değil mi? "Parası olan hizmet alır" lafını sanki hepimiz kabul ettik...
En büyük tehlike de bu. Bunu kanıksadığınız anda sosyal devlet bitti. Düşünün, ilk kez bu tasarıda sağlık yardımından söz ediliyor. Sağlık yardımı dediği şey sosyal bir devletin anayasal görevidir. Ama bu yasada "Herkes kendi sağlığından sorumludur" deniyor. Yani "Hasta olma, olursan işin zor" diyor. Oysa Başesgioğlu'nun kendisi söylüyor, "İşsizlik bireysel değil, toplumsal sorundur" diye.

• Zaten Başesgioğlu'nun lafları müthiş. Sosyal devletin mutlaka havuza katkı vermesi gerektiğini, devletin ticarethane gibi görülemeyeceğini söylüyor.
Evet, ben de Bakanımızın bu lafının altına imzamı atıyorum. Ama yaptığı böyle değil. Çünkü Bakanı aşan bir konu bu. Bu, hükümetin IMF'yle yaptığı bir program. O yüzden yapılması gereken tek şey, IMF programını bütünüyle söküp atmaktır.

• IMF'nin en çok direttiği konu aylık bağlama oranı. Orada sorun ne?
Aslında yasanın emeklilikle ilgili düzenlemelerinin tamamında sorun var. Özellikle 2007, çalışanlar için bir milat olacak. Ama en önemlisi, dediğiniz gibi aylık bağlama oranları. Nedir bu oran? Örneğin Emekli Sandığı'na bağlı olanların çalıştıkları her yıl üçle çarpılıyor. 25 yıl çalıştıysa 75 eder. Yani son maaşının yüzde 75'ini alıyor. Bu en fazla yüzde 90'a çıkabiliyor. 2007'den itibaren emekli olacaklarda bu çarpım oranı 3'ten 2.5'e düşüyor. Bu çalışanlar için çok ciddi bir hak kaybıdır. Zaten Sayın Bakan da tüm görüşmelerimizde her konuyu tartıştı ama burada direndi. Çünkü tasarının esası buna dayanıyor. IMF en çok buna ve bir de "Sağlığa cepten para harcatın" maddesine, yani GSS'ye diretiyor. İşte bizce bu reform değil, deformdur.

• Hal böyleyse bunu topluma nasıl bu kadar kolay önerebildiler?
En büyük avantajları toplumda değişim talebinin olması. Gerçekten biz de "Bu sistem değişmeli" diyoruz. Bu talebi arkalarına aldılar. Ama değişim dedikleri şey, bizi daha da geriye götürecek. Fakat bunu kimseye anlatamadık.

• Böyle bir reform paketi Galatasaray-Fenerbahçe maçı kadar tartışılmadı; sizce niye?
Türkiye'nin bütününe baktığınızda yaklaşık 22 milyon istihdam var. Bu rakama kamu, özel, tarım, ev hizmetleri vs. dahil. 22 milyonun içinde sendika örgütlenmesine uygun çalışan sayısı da en az 15-16 milyon. Ama Türkiye'de örgütlü sayısı sadece l milyon 500 bin. Yani sendikalaşma oranının bu kadar düşük olduğu bir ülkede elbette bir maç derbisi Sosyal Güvenlik Yasası'ndan daha fazla konuşulur.

Fransa'yla farkımızı taksi şöförü anlattı

• Fransa'daki eylemleri seyrederken hiç iç geçirdiniz mi?
Önce kendimizi eleştirdim ve dedim ki, "Türkiye'deki emek hareketinin daha kat etmesi gereken çok yol var". Sadece 25 yaş altındaki gençleri ilgilendiren bir sorun için Avrupa'nın göbeğinde milyonlar sokağa çıktı ve insan bunu izlerken gerçekten mutlu bir kıskançlık hissediyor.

• Bizde ise sokağa çıkmak vatan hainliğiyle eşdeğer tutuluyor?
Evet, neredeyse bu hale geldi. Size daha geçen hafta yaşanmış ilginç bir anekdotu anlatayım: Bizim arkadaşlar taksiye biniyor. Şoför, arkadaşlarımızın sendikacı olduğunu bilmeden "Ya abi, hükümet bir sosyal güvenlik yasası çıkarmış, emekliliği uzatıyormuş, sağlık hizmetlerini paralı yapıyormuş, bunu nasıl yaparlar" diye dert yanıyor. Bizim arkadaşlar kendilerini tanıtıp, "2 gün önce Meclis'in önünde biz bu dediklerini dile getiren bir eylem yaptık. Ve muhtemelen sen de oradan geçerken bizim için 'Yine bu teröristler ne yapıyor?' dedin, değil mi" diye sormuşlar. Şoförün yanıtı çok önemli; "Evet, o eylem sırasında oradan geçiyordum ve arabanın içinde yolun açılmasını beklerken içimden aynen böyle dedim."

'Daha fazla bağırın' diyen polisler var

• Hiç eylemlerde polislerle aranızda ilginç diyaloglar oluyor mu? Çünkü bu ülkede az maaşa çok mesai yapanlardan biri de onlar...
Zaman zaman ilginç bireysel diyaloglar oluyor tabii. Biz onlara "Bakın biz sizin, sizin aileleriniz için de mücadele ediyoruz" diyoruz. Onların da arasından bazen "Daha çok bağırın" diyenler çıkıyor. Özellikle toplu görüşmeler, ek ödemeler döneminde çok oluyor. Zaten polis arkadaşlarımızla diyaloglarımızda bir sorun yok. Ama "Onlara müdahale edeceksin" diyen bir yönetim anlayışı var. Sorun o yönetim anlayışında.

Haberin Devamı