Gazete Vatan Logo

- Ruhum gitti müdürüm - Çağır gelsin!

"Kara batak gibisin" diyenler, bu yazı size. Alın tepe tepe okuyun. Okuma hevesinizi tüketmeyin ama... Yarınlara da bırakın. Ruhum gelirse devam ederiz. Olur da görür iseniz... Aradığımı söyler misiniz?..

Ağız tadıyla bir kaytartmadınız ha... Farkındaysanız iki gündür 'hiçbir şey olmamış' gibi yazıyorum. UB40, Sezen Aksu derken 'hep buradaymışım' izlenimi veriyorum aklımsıra...

Sanıyorum ki unuttururum yokluğumu... Örtbas ederim. Yemiyorsunuz ama...

"Neden?" istiyorsunuz ille de... Amma da meraklısınız ya...

Baktım kurtuluşum yok. ön bilgiyi verip toz olayım dedim. -Bir günlüğüne hiç olmazsa...-

Yanlış anlaşılmalar almış başını gidiyor yoksa. İstesem de tutamam sonra...

"Hayırdır, aşka mı düştün?.." diyenler var mesela... Birkaç haftadır Çikolata'da "Nerede o eski aşklar" yazılarına aldananlar düşüyor bu yanılgıya.

Keşke aşk olsa...

Bulsam, yeniden de düşsem kaybolsam oralarda... Sorularınızı yanıtsız bıraksam, gözüm görmese ne sizi, ne gazeteyi...

Malesef daha 'gerçek'... Hayata dair bir sebebim var. Nedir derseniz... Ki, dediniz de yazıyorum...

İki lafının başı "Bugünlerin yarını da var kızım, aman paranı sıkı tut" olan bir anne babanın kızı Drew kulunuza "Ye, iç, eğlen, gez, oyna, hayat ne güzel rüya" felsefesi kimden mirassa, paranın da bir değeri olduğu vahyi geldi.

Anladı ki üç günlük müç günlük değil(miş) bu dünya.

Hiç gelmeyecek sandığı yarınlar çoktan olmuş; kıyıya köşeye biriktir(e)medikleri yokluklarını hatırlatmış, 'olmayan kesesi'nin ağzı açılmış, 'olmayan içindekiler'saçılmış dört bir yana.... Bunca safsatanın özeti:

Gece hayatımı idare ettirebilmemi sağlayacak o kağıt parçalarından bende kalmamış.

İşte öyle öyle kesildi gece gezmeleri(m)... Evden işe işten eve "nasıl para bulurum" derdindeydim.

Ruhum da gitti sonra. (Parayla çalışırmış gibi!..)

- Çağır gelsin! dedi müdür.

- Nerede bilmiyorum ki...

- Ara, bul o zaman!

Emrivakiyle gelse idi... Anlayacağınız hem para hem ruhumu aramaya çıktım ben. Bulabildim mi peki?..

.......................

Bir de evimi karıncalar bastı ki, onu hiç hatırlatmayın bana. Sahi, ruhumu da onlar mı kemirdi yoksa?..

Hisar notları - 2
Bırakın düşsün o popo, yoksa siz düşersiniz!..
Yarım kalanlarım var; yazmazsam çatlayacaklarım. Dün sığamadım. Hisar'da konsere gidecekler için bir, en fazla iki uyarı daha sabrı olanlara. Sözüm tabii ki kızlara:

- Erkek arkadaşınızın aklını alacaksınız diye açılıp saçılmayın öyle. Yanık teninizi gece müsait bir aralıkta gösterirsiniz gerekirse... Zira serin oluyor(muş) Hisar geceleri. Şalınızı, ceketinizi alın, öyle gidin. Yok, erkeğim ısıtır beni diyorsanız da sokulup koynuna öyle izleyin en sevdiklerinizi.

- 'Düşük popoya takviye kuvvetleri' geçirip öyle gittim Hisar'a... Ne var ki, yüksek ökçelerle yürümek, "salakmışsınız" hissi uyandırıyor. Benden yazması...

Allahım n'olur beni ünlü yapma!...
Sezen Aksu'nun kameralar karşısındaki rahatsızlığını dile getirişini yazmıştım hani... "Sevmiyorum tepemde dikildilermiydi" deyişini...

Konser öncesi şahit olduğum bazı sahneler var ki, haksız sayılmaz kendisi:

Arif Sağ, Önder Fırat'la tokalaşıyor. Hal hatır soruyorlar belli ki. Bir ordu kamera ve fotoğraf makinesi bitiveriyor yanlarında. Akbaba misali...

Işıklar yakılıyor gözlerine gözlerine. Sanıyorsunuz ki
dünyanın en saman altından su yürüteni basıldı yatak odasında.

İki adam var. Biri 'türkülerin efendisi', biri 'Türkiye'nin sevgilisinin sevgilisi'... Hepsi bu... Ayaküstü sohbet görüntüsü. Edebildilerse o da...

- Önder Bey bu tarafa,

- Arif Hocam bir daha...

Zor iş bu ya... Tercih de ama... İnsan, en büyük özgürlüğü 'kendiliği'nden ödün vermeyi göze alarak çıkıyor bu yola. Allahım n'olur beni o kadar ünlü yapma!..

Önder Bey alnından öpülmeli
Bundan birkaç yıl kadar önce Levent Yüksel bir röportajında "Sezen Aksu'a aşık mısınız?.." sorusuna şöyle yanıt vermişti:

- Olabilirdim ama Sezen'i taşımak çok zordur!..

Ben de o zamanki köşemde, o zamanki aklımla verip veriştirmiştim Levent'in "taşımak" söylemine. Bir kadın, bir erkek için niye taşınır olsundu?.. Beni, kim, niye, ne hakla taşısındı diye bir ton 'feminist' cevaplar verdim kendimce.

Şimdi... -Bayağı bir geç olsa da- İlk kez canlı performansına şahit olunca anladım ne demek istediğini...

Bir an bile yerinde duramayan bir kadın Sezen... En çok da kelimeleriyle vuran. Yüreği ağzında, yüreği ortada, "Hadi dokun ona" sıcaklığında... Sahneye çağırdığı adamlara sevgisini dokunarak, sarılarak gösteren... İşte biraz da o yüzden Önder Bey'i alnından öpmek istedim. Her babayiğidin harcı değilmiş bu kadını taşımak!.. Levent'i de anladım galiba.

Haberin Devamı